Bırakalım hayatlarımıza kadın eli değsin…

YAYINLAMA: 14 Nisan 2021 / 18.02 | GÜNCELLEME: 06 Mayıs 2021 / 14.21

Kadınlar insandır, bizler insanoğluyuz” demiş üstad Neşet Ertaş. Kadın yeryüzünde vücut bulmuş her şeyin başlangıcı, tüm olguların kaynağıdır. Dünyaya can veren, dünyayı şekillendiren, zamanın en büyük mimarlarıdır.

Dünyaya yön veren bilim adamlarını, sağlığımızı emanet ettiğimiz doktorları, çocuklarımızı en taze dimağları ile eğitim sürecinde, onları şekillendirecek öğretmenleri, toplum vicdanına ses verecek hakim, savcı ve hukukçuları, güvenliğimizi sağlayacak polis, askeri, kolluk birimlerini ve diğer tüm meslek gruplarına mensup kişileri, daha doğru tanımı ile toplumu toplum yapan tüm figür ve sentezleri kuracak olanları yetiştiren ve yetiştirmeye devam edecek olan bir anne, bir kadındır. Gerçekten de; bir toplumun gelişmişlik seviyesine bakılacaksa, evvela kadının toplumsal hayattaki konum ve etkinliğine bakmak bu sebeple yerinde bir tespit olacaktır. Kadın ne kadar aydın, vicdanı hür ve vicdanlı, dürüst, çalışkan ise yetiştirdiği çocuklara da bu meziyetler bakımından rol model olacaktır ve toplumsal yapıyı ayakta tutacak bireylerin şekillenmesinde etkili olacaktır.

Fakat yıllardır, hatta asırlardır süregelen talihsiz bir algı yerleşmiştir, insanların belleğinde; Kadının kutsal ve tek amacının, dünyaya çocuk getirme eylemi olduğu algısı…. Oysa ki; kadın sadece annelik vasfından ibaret değildir. Kadın bireysel anlamda da, donanıma sahip olabilecek, iktisadi, idari, hukuki ve diğer birçok alanda kendini gösterebilecek yaratılışta ve zekadadır. Maalesef bu yanlış algı, bizim toplumsal yaşantımızda kendine yer bulmuştur.

Statülerin erkeklere verilmesi, en ağır işlerde erkeklerin çalışabileceği, kadının her işi yapabilme ehliyetinin olamayacağı gibi algıları benimsemiş, kadınların iş hayatında, toplumsal hayatta yer edinmesini onlara verilmiş bir ayrıcalık, teşvik gibi yadırganmaya başlanmıştır. Oysa ki, kadınlar güçlü karakteri, becerisi ve zekası ile tarihin her döneminde kendini belli etmiş, dünyaya yön vermiştir. Hali hazırda dünya ve Avrupa ülkelerinde, adalet bakanlığı, sağlık ve ekonomi bakanlığı gibi devlet  yapılanmasının birçok önemli konumunda, kadınlara başrol verilmiştir. Parlamentomuzda ya da meclisimizde kadın milletvekili sayısı artmış sevinci yerine, artık birçok güçlü konum ve mevkide kadınlarımızı görmeliyiz, bu sadece bakanlık yahut bazı statülerin kadınlara verilmesi meselesi de değildir.

Toplumsal yaşantımızda kadını olması gerektiği güçlü yerde konumlandırmalıyız. Çağdaş ve sağlam toplum yapısı, ancak kadının bir gölge gibi belirsizleştirilmediği, kadının can güvenliğinin, ekonomik bağımsızlığının sağlandığı bir bakış açısı ile inşa edilebilir. Dedik ya bırakalım hayatlarımıza kadın eli değsin; kadın elinin değdiği yer güzelleşiyor, naifleşiyor. Bununla birlikte adalet, liyakat, güven, huzur dediğimiz kavramlar da belirginleşiyor. Bunun en güzel ve en yeni örneklerinden biri, Elazığ’da gelin olarak geldiği köyde muhtar olan Gülizar Demirpolat’tır. Kadın tek başına ne yapabilir algısını hele ki, en başta yaşadığı coğrafyada yıkmış, kadının isteyince neler başarabileceğini kendi ekseninde ve imkanlarında ispatlamıştır.

Köyünün yol, internet, telefon ve şebeke sorunlarını çözmüş, köye giriş çıkışları kontrol altında tutmayı başararak, köyde bu zamana değin Covid-19 vakasının görülmemesini sağlamıştır. Gülizar Demirpolat, özveri ve azmi ile insanların ve akabinde  yerel basının dikkat çekmiş. Bizler de bu vesile ile tanımış olduk. Esasen tıpkı Gülizar Hanım gibi birçok güçlü kadınımız kendi gücü ile ayakta durmakta, eline verilen en ufak fırsatlarda dahi kadın bakış açısını ve ivmesini göstermektedir. Bir kısmından haberdarız, diğerlerini henüz keşfedemedik belki daha… Yeter ki kadınlarımıza yaşama ve yaşatma hakkı verelim ki kadının elinin güzelleştirdiği bu hayatı bizler de yaşayalım.

Bırakalım hayatlarımıza kadın eli değsin…