Çocukların oyunlarına dâhil olmak (1)

YAYINLAMA: 27 Nisan 2021 / 14.09 | GÜNCELLEME: 27 Nisan 2021 / 14.09

“Oyunsuz büyümek zorunda kalan nice çocuklara”

En doğal varlıklar deyince hepimiz bir ağızdan çocuklar deriz. Derler ya! Çocukluk, en temiz, henüz dünyanın, yaşamın ve dışarının kirine ve tozuna bulaşmamış en iyi halimizdir. Çoğumuz bazen çocuk kalmayı çok özleriz. Hatta ünlü filozof Nietzsche, kendinizi bulmak istiyorsanız, “aynanız çocuk olmalı” der. Çocukların hayatlarına karışamamak, onların hayatının parçası olamamak, çocukluğun hepimizin uzağında kalmış olması belki de bazen bize acı vermeli.

 Hayatın eğrisini, doğrusunu çocuklardan kavramak, doğruluk kutbunda kendine bir tapu edinmektir. Çocuğu, akranlarıyla karşılaşırken, yaşıtlarıyla oynarken görmek ayrı bir zenginlik kuşanmaktır. Çocuklar rengine, şekline, cinsine, giyimine, kuşamına bakmadan bir olabilmektedirler. Hele bir de oyunda buluştuklarında: Tüm güçlerini, iyiliklerini, emeklerini, üretkenliklerini hesapsız, eşit ortaklaştırmaktadırlar. Çocuğu anlamak, oyunlarını anlamak, belki doğa ve yaşam yolunda kaybettiklerimize kavuşmamıza vesile olabilir.

“Çocuğun dinlenme, boş zamanı değerlendirme, oynama ve yaşına uygun eğlence etkinliklerinde bulunma, kültürel ve sanatsal yaşama serbestçe katılma hakkı, “Çocuk Hakları Sözleşmesinde” yerini bulmuştur, taraf devletler bu sorumlulukla yükümlü hale gelmişlerdir. Çocuğun eğlenme, dinlenme ve oyun oynama hakkı uluslararası sözleşmelerle teminat altına alınmıştır. (mülteciler.org.tr)

Oyunun, mutlu, bilinçli ve sağlıklı çocuk gelişiminin önemli bir parçası olduğu kabul edilir. Hatta bilimsel ve psikolojik platformlarda, çocuktaki zihinsel damarların, muhakeme kanallarının büyümesinde oyuna önem arz edilir. Ünlü psikolog Piaget, çocuklardaki ağırlık, renk, şekil, zaman, mekân, sayma vb. kavramlarının gelişiminde oyunun etkisini dile getirmektedir. (mülteciler.org.tr)

 Çocuk, oyun arkadaşlarının söylemlerini anlama, kuralları yerine getirme, kendini ifade etme, dili etkili kullanma gibi süreçlere oyun içinde edinebilir. Çocuğun yaşama hazırlanışında ihtiyaçları olan ve kullanacakları birçok beceri ve alışkanlığı, çocuklar oyunda edinirler

 Çocuğun büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için zorunlu olan beslenme, barınma, sevgi ne kadar önemliyse oyunun da aynı öneme sahip olduğu görüşü, evrensel boyutta kabul görmektedir. Peki dünyada mülteci olan milyonlarca çocuk; evsiz, barksız, sokaksız, parksız, okulsuz, susuz, aç, yoksulluk ve yokluk içindeki milyonlarca çocuğun oyun hakkı ve ihtiyacı nasıl giderilecek?

Ya da pandemi koşullarında, savaş ortamına maruz kalmış milyonlarca çocukların, çocuklukları, gelişimleri, oyun ihtiyaçları buhar olup gidecek mi? Oyunu bu kadar kutsadığımız ve elzem kabul ettiğimiz zeminde oyuna ulaşamayanlara dair plan nedir? Çocuk hakları ulusal sınırlarla, belli yaşam alanları ile sadece imkânı olan ailelerle sınırlı değilse, tüm dünya çocuklarının eşit yetişmesi, ihtiyaçlarının giderilmesi, tüm çocukların oyuna ulaşması ile el ele verilmeli, tüm dünya ülkeleri sorumluluk duymalıdır. (Bu konuyu ayrıca bir yazı ile ele almaya ihtiyaç görülmektedir.)

Biz yine çocuk gelişimi ve çocuğun oyunla ilişkisindeki koordinasyona dönelim. Çocuklar en çok oyun oynamayı seviyorlar. Akranlarını bulunca çocuk, neşe, coşku, istek dolu bakışlar eşliğinde oyunda dostluğa kurulurlar. Çocuklar neden oyun oynarlar, neden oyun oynama ortamlarının oluşmasına katkı sunulmalı? Ya da bu oyun nereye kadar sürmeli? Hepimiz çocuklara oyunu makul sayar, belli dönemlerle sınırlı olmak üzere hoş karşılarız. Hatta yeri geldiğinde, bilmişliğimizi ortaya serer, oyununun önemini dair nutukları nakaratlaştırırız.

“Aaa! Artık büyüdün, okula başladın, herkesin senden umutları çok, ne bu oyun oyun” diye başlayıncaya kadardır, oyun çağımız. Zamanın hep oyunla mı geçecek, geleceğin ne olacak? Ah ah! Biz sizin yaşınızdayken, bir bilseniz neler yapardık neler! Artık başlamıştır, kendimize benzetmeler, şekillendirmeler. Önceden tasarlanmış ve belirlenmiş bitişimiz ve başlangıcımız, şekillenişimiz anımsatılır; kulaklara ve zihnimize tutkulu küpe yapılır.

İçimize ayna tuttuğumuzda, her dönemimizde oyun ihtiyacımızı görürüz. Heyecanlanmak, canlanmak, dirilmek, kendimizden geçmek ve kendimizi yaşamak için her yaşta oyuna talibiz. Oyun sadece çocukların oyunları veya oyuncakların canlandırılması değil ya? Belki de hayat bir oyundur! Ama biz bu gerçeği gizliyoruzdur. Oyun içinde yer bulmak, bazen de seyirci olmak bizi haza ulaştırır. Hayat karşılaşmalarımız, sosyal ortamımız, çevremiz, bizden önce yaşlananlar, akranlarımız hatta küresel dünya bizi oyuna çeker. Oyuna dalmak bazen dünyanın tüm yükünü denize boşaltmak kadar ferahlık katabilir. Bir satrancın, tavlanın, zekâ oyunlarının, spor yarışlarının, sanatsal yarışmaların(oyunun) yaşı, dönemi olabilir mi? Zaten yaşam dediğin belki bazen satranç kadar karmaşık ve derin düşünmeyi gerektirmez mi?

Oyunun çocuk işi olduğu hepimize nakışlanmış bir algı. Oyun denince hemen bebeklik, çocukluk dönemi ile sınırlanmış bir zaman dilimi belirir zihnimizde. Oyunu çok yakıştırırız bebeğe ve çocuğa. Ardından “ bol bol oyna, yarın bu oyunlara zamanın olmayacak” derken, hayatın sopasını aba altında göstermeyi de ihmal etmeyiz. Şimdiden oyunun bir zamanla sınırlı olduğunu belleğe yaklaştırır, belleği oyunun sınırlılığına alıştırırız.

Bebeklik ve çocukluk dönemlerine dair çok okuruz, çok biliriz, çok ciddiye alırız bu dönemi. Hayatı öğrenmenin yolunun oyundan da geçtiğini biliriz! Bütün nesneler, doğadaki varlıklar, canlılar, yakınlar, anne babalar, aile bireyleri, oyuncaklar bebeklik ve çocukluk dönemi için birer oyun araçlarıdır, yani yaşam araçlarıdır. Eğlenilecek, taklit edilecek, yardım dilenilecek, iletişim sağlanacak ve güven duyulacak en iyi tanıdık, oyundaki araçlardır. 

Not: Devam edecek

Çocukların oyunlarına dâhil olmak (1)