Zigüleli
Televizyonda naklen Milli Futbol takımımızın karşılaşmalarını yayınlanmaya başladığından bu yana, bu maçları seyretmeye gayret ederim. Zaman içinde her maça aynı forma ile çıkan Türk Milli Futbol takımı, son senelerde değişik formalarla maçlara çıkmakta. Estetik olarak bu formaları Türk Takımına yakıştırırım. Güzel bir disiplinle, sırayla sahaya çıkarlar, sahanın ortasında iki takım ip gibi dizilir. İki rakip takımın ortasında, maçı yönetecek hakemlerin yer aldığı bu dizilmeye hayranımdır. Önce misafir takımın milli marşı çalınır, daha sonra ev sahibi takımın milli marşı söylenir. Bu marşlar söylenirken oyuncuların heyecanı dorukta olur. İki ellerini arkalarına bağlayıp dururlar. Hatta kimileri yerlerinde duramaz, marş boyunca ayaklarını oynatırlar. Milli marşlar onlara değişik motivasyon sağlar, bu nedenle yerlerinde hareket halinde olurlar. Çalınan müziğin insanın ruhsal duyguları için itici bir güç olduğuna inanırım.
Her müzik akımını beğenen bir kitle mutlaka vardır. Aksi halde o müzik eserlerini dinleyen kitle ortada olmaz. Türk Sanat müziği ise nasıl başlamış, bu konuda yazılan araştırmalarda fazla bilgi bulunmamakla birlikte, 10 uncu yüzyılda yazıya döküldüğü söylenmekte. Timur döneminde Farabi tarafından kayıtlandığı anlatılır. Klasik Türk Müziğinde yaklaşık 600’ün üzerinde makam olduğu söylenir. Günümüze kadar ulaşan makam sayısı 200’e yakındır. Ancak bu makamların içinde en fazla 80 makamda eserler verilmiştir. 15 ve 16 yüzyıllarda Osmanlı Sarayında icra edilen müziğin, Orta Doğudan getirilen müzik insanları tarafından icra edildiği bilinir. 1840 lı senelerde Hamam-ı zade İsmail Dede Efendi’nin vefat etmesine kadar geçen süreye Klasik Dönem olarak adlandırılır.
1940’lı senelerdeki Klasik Türk Sanat Müziği devri, yeni bir dönem olarak anlatılır. Bu dönemde ise Münir Nurettin Selçuk, çeşitli beste çalışmaları ile bu döneme damgasını vuran değerli bir bestekârdır. Rahmetli validemle Münir Nurettin Selçuk, kardeş torunları olduklarından, bu değerli bestekâra olan ilgim daha da fazladır.
Türkiye Radyo Televizyon Kurumu kayıtlarında ise 23 bine yakın eser bulunmaktadır. Bugün 50’ye yakın makam sıklıkla kullanılmaktadır. Bu üretilen eserlerin hepsine ilham olan güftelerde, mutlaka bir hikaye bulunur. Yahut yaşanmış bir hikaye üzerine yazılan şiir, bestekâra ilham verir ve bestesini notalara döker. Tıpkı Ahmet Rasim Bey’in eşi Sadberk Hanım’ın Bakırköy’de bir gazete kağıdına yazıp, eşine gönderdiği notun, kahvehanede sohbette bulunan Tatyos Efendi tarafından aksak usulde Uşşak makamında bestelediği şarkı gibi. ‘Bu Akşam Gün Batarken Gel Sakın Geç Kalma Erken Gel.’ Bu şarkının güftekârı olarak her ne kadar Ahmet Rasim geçse de gazete kağıdının üzerindeki sözleri Sadberk Hanım yazmıştır.
Birçok bestekârların mutlaka iyi dost olduğu güftekâr arkadaşları olduğuna inanırım. Kimi bestekârlar aynı zamanda güfte yazar ve kendi yazdıkları güfteleri bestelerler.
Kimi bestekârların ilginç özellikleri vardır. Bunlardan Hacı Arif Bey 1830 doğumlu olup, küçük yaşta sesinin güzel olmasından dolayı Klasik Türk Müziği içinde önemli yer işgal eder. Sarayda 3 ayrı dönemde Ser-hanende olarak görev yapar ve her üç dönemde gönlünü kaptırdığı 3 cariye ile özel izinle evlenir ve saraydan ayrılır. Evlendiği eşlerinin ilki bir tüccara kaçar, ikincisi ise ince hastalığın kurbanı olur ve vefat eder. Aslında Hacı Arif Bey’in bestelediği 1000’den fazla eseri olduğu, ancak günümüze kadar gelen 327 bestesi bulunmaktadır. Ürettiği onlarca beste olmasına rağmen Hacı Arif Bey’in nota bilmediği kayıtlıdır. Bir başka kaynakta da hiçbir enstrüman çalmadığı yazılıdır.
Yakın tarihimizin değerli bir bestekarı vardır, herkesin malûmu. Sadettin Kaynak. Eserlerini sevdiğim bir bestekârdır. Sadettin Kaynak’ın, değişik makamlarda birçok eserleri vardır. Bunların arasında bir eser vardır benim çok sevdiğim. Zigüleli Hicaz makamında olan bu şarkının aslında güftesi de ona aittir. Hani dinlediğinizde ben de çok severim diyeceğiniz bir eser.
‘Tel tel taradım zülfünü, tellerine gül bağladım.
Göğsündeki gonca gülün, yaprağına tül bağladım’ der bu şarkı, sonra,
‘İndim yârin bahçesine Gül topladım çevresine.
Aşık oldum lehçesine, Divan durup el bağladım’
İstanbul Belediye Başkanı Ekrem Bey, Fevzi Paşa Caddesi’ndeki Fatih camii bahçesi içinde mezarlar arasında dolaşırken ellerini arkasında bağladığından, savcılığa cami erkanı tarafından Fatih Sultan Mehmet’e saygısızlık yaptığı gerekçesiyle, soruşturma açılması istenilmiş. Milli Marş çalınırken ellerini arkadan bağlayıp bekleyen futbolcular acaba kime saygısızlık yapmaktalar? Zigüleli Hicaz Şarkıda divan durup ellerini arkadan bağlayarak saygısızlığı kime ederler diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.