Mesleki yozlaşma üzerine devam yazısından…

YAYINLAMA: 10 Haziran 2021 / 15.29 | GÜNCELLEME: 10 Haziran 2021 / 15.29

Daha evvelki yazımızda, yozlaşma kavramından, birden fazla sahada var olan kavramsal tanımlarından, bu olgunun mesleki sahadaki varlığından bahsetmiştik. Her meslek grubunun kendi içerisinde bir işleyişi, mesleğe mensup bireylerin uymakla yükümlü oldukları etik kurallarının var olduğundan ve maddi kazanç elde etme fonksiyonları bir tarafa, her meslek grubunun toplumsal anlamda üstlendiği rolleri olduğuna değinmiştik. Bu toplumsal roller bakımından ve topluma tesiri bakımından, avukat, hakim gibi yargı örgütü işleyişi içerisinde yer alan meslekler hayati öneme sahiptir. Kamu vicdanının tatmini, adaletin tecellisi, kamu nizamı ve güvenliğin sağlanması, gerek birey-devlet ilişkileri gerekse bireyler arasındaki ilişkilerin, bu ilişkilerdeki süreçlerin adilane ve demokratik ilerlemesi bakımından, bu meslekler tüm bu saydığımız olguların temsilcisi durumundadır. Bundan sebep bu meslek grupları içindeki etik kuralları sadece meslektaşları birbirine karşı korumakla kalmamakta, toplumsal yapıyı ayakta tutmaktadır. Geçen yazımızda yer verdiğim üzere; inşaatları sağlamlaştıran kolon benzetmesi, burada da yerine uygun düşmektedir.

Avukatlık, hakimlik gibi hayati mesleklerin para kazanma amacının ötesinde üstlendikleri sosyal roller, toplumsal yapıya sunduğu katkılar önemli mahiyettedir. Sayısı her geçen gün artan hukuk fakülteleri ile birlikte sayısı binleri aşacak kadar kişi bu meslek gruplarına dahil olmakta ve olmaya da devam etmektedir. Ne yazık ki, günden güne artan sayı mesleğin gelişimine katkı sunmak şöyle dursun; mesleğin itibarsızlaşmasına, mesleğe yeni başlayan insanların zorlu ekonomik koşullarla karşılamasına, meslek etiğine uymayan uygulamalara maruz kalmasına sebep olmaktadır. Liyakat kavramının, meslek etiği ve ahlakının en bariz olması gereken sahada, bu kavramların olmamasının en acımasız neticelerini de yine bu meslek grubuna dahil bireyler yaşamaktadır. Akabinde ise; toplumda bireyler tarafından eski itibarını görmeyen, güven duyulmayan bir meslek kolu haline dönmektedir. Her zaman şu kanıda olmuşumdur: Toplumda şu üç kavram herkese emanet edilemez; toplumun eğitimi, toplumun sağlığı ve toplumun hakkı, hukuku…. Yani herkes doktor olacak, herkes avukat, hakim savcı olacak, ya da herkes eğitimci, öğretmen olacak diye bir algı olmamalıdır. Bu mesleklere asla ticari kazanç güdüsü ile yaklaşılmamalı, hiçbir sahada hiçbir rant kaynağı olarak görülmemelidir. Bu meslekleri bu algı ve yaklaşımla, bu mesleklerin sorumluluğunu kaldıramayacak, mesleğin sosyal rolünü gözetmeyecek, meslek etik kurallarını benimseyememiş kişilere emanet etmek bir nevi topluma verilecek en ciddi zararlardandır. Unutmayalım ki; şahıslar ve sıfatlar hep değişir ama toplum bize kalır, toplum içinde neyi barındırırsa geleceğe de onu aktarır. Bugünlerimiz dünün mirasçısı, yarının ise miras bırakanıdır. Yani sevgili okur, ne katarsak aşımıza, yarın o çıkacak kaşığımıza….Devamı gelecek….

Mesleki yozlaşma üzerine devam yazısından…