Atatürk ve ekonomi
Ülkemizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ekonomiye bakış açısını anlamak ve günümüze ışık tutan vizyonu doğrultusunda hareket edebilmek için O'nun ekonomi vizyonunu daha derinlemesine incelemek durumundayız.
"Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen bir liderin yeni kurulan bir devlete, Türkiye Cumhuriyetine çizdiği ekonomi rotası da tam bağımsız bir ekonomiden geçmektedir.
Atatürk, Türk Milleti için ekonomi vizyonunu 3 temel misyon üzerinde yükseltmiştir.
* Üretim Ekonomisi
* Tarım Ekonomisi
* Üretken Toplum Sosyolojisi
Bu 3 temel misyonunun amacı yeni kurulan bir devlette özgün bir özel sektör yaratma hedefidir. Atatürk devleti, ekonomi hayatında bir düzenleyici olarak konumlandırmak istemiştir.
"Gerekmedikçe piyasalara müdahale edilmez; lakin hiçbir piyasa da başıboş değildir" diyerek serbest piyasa ekonomisini ve kişisel girişim hürriyetini işaret etmiştir. Burada, tabii devletin üzerine düşen göreve de açıklık getirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş aşamasında tabii ki yüzlerce devlet iştiraki ve yatırımları olmuştur. Bunlar milletin ekonomik hayatta önünü açmak, gelişmeyi hemen hızlandırmak, yetmeyeni yeterli hale getirmek, kendi kendine yeter duruma gelene kadar vatandaşa destek olmak amacıyla yapılmış köklü hamlelerdir.
Atatürk'ün uyguladığı bu Devletçilik sistemi, Sosyalizm ile karıştırılmamalıdır.
Harp meydanında, emperyalizme karşı verdiği savaşı kazanmış bir kumandan olan Atatürk, asıl zaferin bağımsızlığımızı tescillemek olduğunun farkındaydı.
"Tam bağımsızlık ancak ekonomik bağımsızlıkla mümkündür" diyerek kalıcı bir bağımsızlık için ekonomik olarak güçlü olma ve hiçbir odağa bağımlı kalmamaya dikkat çekmiştir.
Atatürk'e göre "Her fabrika bir kaledir". O'nun bu sözünden Üretim Ekonomisini milli mücadelenin bir parçası hatta kalesi olarak gördüğünü anlıyoruz.
Milli sermaye ile hayata geçecek fabrikaların, bağımsızlık savaşımızda savunmamız gereken kalelerimiz olacağını, eğer fabrikalarımızı yani kalelerimizi kaybedersek bir nevi milli mücadeleyi de kaybedeceğimize işaret ediyor.
"Kılıçla ülke alanlar, sabanla ülke alanlara yenilmeye mahkumdurlar" sözüyle ise Atatürk aynı "Üretim Ekonomisi"nde işaret ettiği gibi kalıcı bir bağımsızlık için Tarım Ekonomisi’ ne olan mecburiyetimize dikkat çekmektedir. Tarım ekonomisi derken başta çiftinin yüceltilmesinden tutun da sulama, toprak verimliliği, gıda güvenliği ve tohum genleri perspektifinden bakıldığında özellikle günümüz dünyasında çok net bir şekilde görüldüğü üzere kendi kendine yeten bir ülke olmanın öncelikle milli bir tarım politikasından geçtiğini görüyoruz.
Tarımın bir tercih değil bir mecburiyet olduğunu çok net bir şekilde anlıyoruz.
Atatürk'ün ekonomi politikasının merkezinde devlet bürokrasisi değil işçi, girişimci, çiftçi olan milletin ta kendisi bulunmaktadır. Üretken Toplum Sosyolojisi yaratmak ve ekonomiyi toplumun hayatının merkezine almak istemiş, millete bu hususta önemli bir sorumluluk yüklemiştir.
"Çalışmadan, öğrenmeden, yorulmadan rahat yaşamanın yollarını alışkanlık haline getirmiş milletler; evvela haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini ve daha sonra da istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar" diyen Atatürk'e göre çalışkan olmak bağımsız milli ekonominin temel yapıtaşı olup, tembellik düşüncesi önce kişinin kendi iç dünyasında tahribat yaratır; daha ileriki safhada da milletin bağımsızlığına da büyük zarar verir.
Görüldüğü üzere Atatürk'ün Ekonomi Vizyonu bir meşale gibi günümüzü aydınlatıyor. Belki harp meydanında savaş bitmiştir; ancak ekonomik hayatta savaş devam etmektedir.
Tam bağımsız bir Türkiye için, milletin hiç durmadan çalışmaya devam etmesi, kalelerin savunulması, bacaların tütmesi, toprağın işlenmesi zaruridir.