Sevilmeyince göçermiş kalp
“Kanatları var kalbin, sevilince uçar sevilmeyince göçüp gidermiş.”
Günümüzde yaşanan göçleri düşününce aklıma bu söz geldi. Sevilmediğimiz bir yerde kalamayız hiçbirimiz. Oradan ayrılmanın türlü türlü yollarını araaaar dururuz. Tıpkı yıllardır büyük bir çaresizlik içinde yapılan göçler gibi…
Geçmişte zorunlu olarak yerinden edilen çok insan oldu, bu durum günümüzde de hala devam ediyor. Benzer olaylar yüzünden ama farklı toplumlarda sürekli dönen bir döngü var. Hem geçmiş tarihlerden hem de günümüzde yaşanan olaylardan biliyoruz bunu. Ve şunu da iyi bilelim ki bizler de bu döngünün birer parçasıyız.
Son günlerde, ‘mültecilerden nefret ediyorum’ cümlesini çok duyuyorum ve bu beni fazlasıyla rahatsız ediyor açıkçası. Özellikle Afgan göçmenlerle birlikte bu gibi söylemler daha da arttı. Çoğu kişi bu konuda sadece birbirini kışkırtmakla meşgul. Konu hakkında kesinlikle zerre bilgi sahibi olmayan insan bile mülteci, Afgan ya da Suriyeli lafı duyunca başlıyor konuşmaya; yok ekonomimiz bunlar yüzünden kötü, yok onlar yüzünden işsiz kalıyoruz, yok vergilerini veriyoruz, yok ayrıcalıkları var gibi gibi. Göçmenlerle ilgili meseleleri onları suçlayarak çözemeyeceğimizin bilincine varamıyoruz bir türlü.
Evet, Türkiye’nin ne mülteci kabul edecek ne de uzun süre içinde barındıracak gücü yok doğru fakat bu durumu nefret söylemleri ile masum insanlara yansıtmak ve onları yargılamak çok yanlış. Bir gün herkes böyle bir olumsuzlukla karşılaşabilir. Bir gün herkes yerinden edilebilir ve bir gün herkes başka bir yere kaçmanın yollarını arayabilir. Tarihte bunun çok örnekleri oldu. Şimdi ise bunu, bazılarının nefret dolu söz ve bakışları altında ezilen bu insanlar yaşıyor. Kimse isteyerek, güle oynaya yıllarca yaşadığı bir yeri terk etmez. Bir insanı yerinden eden sebepler, sadece can ya da mal kaybı korkusu da değil, bu bazen haysiyettir, onurdur. İnsanların bu gibi nedenlerle de bulunduğu yeri terk etmek zorunda kalabileceği gelmez kimsenin aklına. Bu durumu gerçekten yaşamayan bizler, sadece duyduklarımızla her konuda olduğu gibi bu konuda da kendimizde söz hakkı buluyor ve konuşuyoruz sürekli.
Savaşlar, işgaller, yıkıcı doğal afetler, iklim krizleri… Hüznün, çaresizliğin tek resmidir diyebiliriz bunlara. Ve bunlar hayatımızda olduğu sürece salgın hastalıklar da göçler de hiç bitmeyecek.
Bir de şöyle bir sorun var. Bazıları her gördüğü göçmeni sınır dışı etmenin yollarını arıyor. Tek kafa yorduğu konu bu desem yanlış olmaz. Ama sorun bu şekilde çözülmez. Hele de nefret söylemleri ile daha başka büyük sorunlar meydana gelir!
İnsanların birbirlerine düşmanca davranmadığı, daha adil, daha insani ve daha onurlu bir hayat dileğiyle…