Atatürk aslında kimdir?
Atatürk’ün hayatı ilkokul çağından beri bizlere hep anlatılır. Bu anlatılanları bir kişinin hayat hikayesi gibi okuruz. Tüm yaşamı sadece Türk milletinin ebediyen var olması ve ilerlemesi için geçmiş bir kişinin dönemi; büyük bir liderin devri deriz ancak O ne bir devirdir ne de bir dönem. O bir fikriyattır. Kararları ve devrimleri ise okudukça değil yaşadıkça anlaşılan bir fikriyatın temel taşlarıdır. Bu fikriyat Türk milletinin hem varoluşunu yani kurtuluşunu hem de istikbalini yani geleceğini, sürekli devrim ve tam bağımsızlık vizyonuna göre ayarlamış, genç nesle emanet etmiştir.
Bu bakış açısıyla bakıldığında Atatürk aslında 1919’da Samsun‘da doğmuştur. Anadolu topraklarının doğum sancısı Onu dünyaya getirmiştir. Anası da vatanı da Anadolu’dur. Soyağacı Oğuz Kaan’dan Korkut Ata’ya, Alpaslan’dan Mevlana’ya, Yunus Emre’den Sultan Mehmet Han’a kadar uzanır.
Her Türk gibi asker doğdu. Amasya’da, Erzurum’da, Sivas’ta umut oldu. Ankara’da başbuğ oldu, 1922 Ağustos’unda Kocatepe’den Afyon ovasına kayan bir yıldız oldu. Işık oldu, aydınlanma oldu.
İşte kan kırmızısı bayraktaki yıldız O’dur. Kutup yıldızımızdır yönümüzü gösteren.
“Ne kan yerde kalır ne de bayrak” demişler. Bayrak da yıldız da göklerdedir tıpkı istikbal gibi.
O, istikbalimizdir aslında. Hedefimiz, uğraşımız ve kazancımızdır. Kazandıkça O’nu görürüz kendimizde. O bizim kazanan güçlü tarafımızdır. Ne zaman bu güce ihtiyaç duysak damarlarımızdaki asil kanda buluruz O’nu. Yeter ki bulmak isteyelim.
Bir milletin ortak fikriyatı, uğraşısı, güçlü yönleri, davranışları, geçmişi ve istikbale olan yürümesi o milletin kültürüdür aslında.
Kısacası Atatürk, O Selanikli küçük Mustafa diye anlatılmaya başlanan kişi değildir. O, bu milletin ortak kültürü oluvermiştir artık.
Bu kültürü yaşatacağız. Her geçen gün O’nu daha iyi tanıyacağız. Bu milletin istikbalini; bu devleti kuranın kuruluş felsefesinde arayacağız.