Al eline kalemi yaz başına geleni
Her insan gibi ben de bir tarihte kendime söyledim, ‘Al eline kalemi yaz başına geleni’ . Aslında buna benzer bestekâr Bimen Şen ustanın Sultan-i Yegâh makamında sengin semavi usulde bir şarkısı vardır. ‘Al Sazını Sen Sevdiceğim Şen Hevesinle’ diyerek başlar bu şarkı, ancak bizim Bimen usta kadar Şen olmamız gün geçtikçe zorlaşmakta. Bu nedenle al kalemi eline yaz başına geleni demek istiyorum. Aslında kalemi elimize alıp başımızdan neler geçtiğini yazmaya kalksak, sayfalar yetmeyeceğine inanmaktayım. Yazmak için günümüzde çok çeşitli kalemler mevcut.
İlkokula başladığımızda bir kalem bir de kalemtıraşımız vardı. Bir de mürekkep kalemimiz vardı. Çeşitli kalınlıkta uçları ve de mürekkebi saklayan hokkamız bulunmakta idi. Hokka ters dönse de mürekkep dışarı akmazdı. Yazı derslerimizde bu kalemlerimizi mutlaka okula götürürdük. Sınıfta bu kalemleri kullanıp çok güzel yazı yazan arkadaşlarımız vardı. Benim de yazım fena değildi. Bu nedenle çok çeşitli kalemlerim vardı. Hala masamda onlarca değişik kalemim bulunmaktadır. Şimdiki nesilde ise kalem den ziyade klavye bulunmakta ve kalemle yazdıkları yazılarını okumak için özel maharet gerekmekte.
Kalem, oluşum tarihi açısından ele alırsak, yüz yılların gerisine gitmemiz gerekli. Mesela ilk yazıyı MÖ 3300 yıllarında Sümerliler’in bulduğu çivi yazısı olduğunu bilmekteyiz, ancak medeniyetlerin oluşmasının belki 10,000 yıl evveline kadar gittiğini düşünmekteyim.
Anadolu da kullanılan bildiğimiz çivi yazısında, kalemin şeklinin bir üçgeni andırdığını tabletlerin üzerindeki şekillerden anlamaktayız. Bu yazının Hitit medeniyetinde Tapınak rahipleri tarafından birçok konuyu kayda geçirmek için bulunduğunu söyler tarihçiler. Üçgen sert bir kalemin ham toprak hamurunun üzerine şekiller oluşturması ile Hitit çivi yazısı meydana gelmiş. Hatta çivi yazısı ile yazılan mektupları bile çamur hamurundan zarf yapıp üzerine kime gönderildiği yazılmış. Sonrasında fırınlanarak günümüze kadar gelmesi sağlanmıştır.
Çivi yazısının bir İngiliz subayı olan Henry Ravlinson tarafından 1844 yılında çözüldüğünü bilmekteyiz. Basite indirdiği kutu sistemi ile çivi yazısı çözüldükten sonra, tarihin birçok karanlık köşelerinin aydınlığa kavuşmuş olduğunu anlamaktayız.
Ankara Arkeoloji müzesinde sergilenen bu tabletleri hayranlıkla seyrederim. Ticari mektupların yazıldığı tabletlerin üzerinde birçok taahhütler bulunmakta. Ticari mektupların daha çok mal değişimi şeklinde, Mezopotamya’daki komşu ülkelere gönderilen mallara karşı, oradan getirilecek malların ticareti, mektupların konusunu teşkil etmekte.
Bazı mezarlarda bulunan tabletlerde ise kişilerin saygı duyduğu insanlardan aldıkları mektuplarla gömüldüğünü, Kayseri Kültepe’de elde edilen tabletler söylemekte. Antik Kültepe, çeşitli istilalara maruz kalmış, şehir 7 defa yakılmış, yıkılmış, kalan yıkıntılar üstüne yeniden şehir kurulmuştur. Kültepe’de 7 katman üstüste şehir bulunmaktadır. Kanımca Anadolu’daki birçok antik şehir kalıntılarında bunu görmek mümkündür. Hatta TROYA harabelerinde de bu tür şehir katmanlarını izlemek mümkün olmakta.
İlk parayı bulan LİDYA’lılar da Anadolu’nun bir başka köşesinde MÖ 7000’li yıllarda yaşamışlar. Ancak Hititliler zamanında ülkeler arası ticaretin paradan ziyade mal takası şeklinde oluştuğunu görmekteyiz. Hititliler’in ticari tabletlerinde paradan konu edilmediğini, yalnız takas olarak kayıtlarda bulunduğunu okumuştum.
Yapılan kazılarda bu yazıyı yazan kalemlerimize kadar ulaşmasa da, yazı kültürünün bir çok kalıntıları, Anadolu’nun çeşitli köşelerinde Hitit uygarlığının yaşadığı şehirlerdeki kazılardan elde edilmişlerdir. Çivi yazısını değerli bilim adamları çözmüş ve çok değerli bilgileri insanlığın öğrenmesine sunmuşlardır.
Hititlerle aynı dönemlere rastlayan dönemlerde yaşayan Mısır medeniyetinde ise başka bir çeşit şekiller harfleri anlatarak, PAPİRUS diye adlandırdığımız karton tipi levhalara yazılarak konular kayda alınmış. Yine söylentide tapınak rahiplerinin kayıt için bu yazıyı buldukları söylenmektedir. Hatta çok tanrılı dinden tek tanrılı dine geçmeye çalışan Acheneton’u kabul etmeyen rahipler, ellerindeki gücün yok olmasına zorla izin verdikleri bilinir. Bu nedenle Acheneton genç yaşta ölür veya öldürülür. Eşi Nefertiti ve sonrası TutankAmon, çok tanrılı dine geri dönerler. Bütün Mısır medeniyetinde, birçok konu, rahipler tarafından papirüs üzerine yazılmış metinler içinde korunmuşlar.
Papirus diye adlandırdığımız karton levha görünümlü, bitkiden elde edilen bir çeşit sulak bitki hamurundan elde edilen, CYPERUS PAPYRUS özünden yapılan kalın kartonu andıran tabakalara, sübye mürekkebi kullanılarak iğne uçlarla yapılan işaretler, bu medeniyetin yazılı mazbatasıdır. Firavun dönemlerinde yaşayan Rahipler ve Duvar ustaları kimi konuları bu levhalara yazmışlar, kimi konular ise kulaktan kulağa aktarılarak sürdürülmüş. Papirusun üzerine yazılanlar, günümüze kadar gelmese de, duvar, sütun ve kayalara sert madenle kazılarak ifade edilen bir çok tören ve yazıtın günümüze kadar geldiğini izlemekteyiz. Yapılan araştırmalarda Papirüsün üzerine yazdıkları kalemlerde iğne kalemleri ve mürekkep olarak sübye boyasını tercih ettikleri söylenir, ancak renkli şekillerde yine doğadan aldıkları bitki ve toprakların renklerini tercih ettiklerini düşünmekteyim.
Tarihi belgeleme adına yazılan ve kayda alınan bir çok konu, yazının bulunmasından bu yana, geçmiş tarihi korumak adına müzelere kaldırılmakta, ülkemizin de son 650 senesinin tarihi OSMANLI arşivleri adı altında, Dolmabahçe Sarayı’nın bir bölümünü süslemektedir . Bu belgelerde gerçek dışı bir kayıt bulamazsınız. Bu kayıtlara gerçek dışı hiçbir bilgi girmediğini bilmekteyiz. Ancak Milenyum sonrası ilk 20 sene içinde kayda geçen bilgiler, ekranlardan halka söylenen yalanlar sonrası, kimin kalemi ile kayıtların hangi gerçeği kapsayacağını merak etmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.