Kadın olma
Yıllardır aklımı hep kurcalayan bir soru vardır: İnsanın doğasından gelen bir cinsiyet ayrılığı. Yaradan birini erkek, diğerini de dişi yaratmış. Türkiye’nin yıllardır erkek nüfusu kadın nüfusundan az olmasına rağmen, erkekler idarede daha baskın çıkmış. Cumhuriyet tarihimizde bir kez kadın Başbakanımız oldu, ama idare etmede zayıf kaldığı için ülkemizde iktidar erkinin güçsüzlüğü, verilen kararlarda bariz ortaya dökülünce, erken seçim kaçınılmaz olmuştu.
Sarışın kadınlı hükümet gitti ve iktidar değişti. Başka ülkelerde kadın başbakanlar görmek sıradan bir durum. Çünkü kadın ve erkek o ülkelerde eşit değerlendirilmekte.
Mesela İngiltere’de bir dönem The İron Lady diye anılan Margaret Thatcher, ekonomi dahil birçok politikalarında çok başarılı olduğu için, en uzun başbakanlık yapmış bir kadın olarak tarihe geçti. Arjantin’le girilen Falkland Adaları krizini başarı ile yönetip, İngiltere’de model kişilik gösterdi.
Bir başka kadın ise Almanya Şansölyesi Angela Merkel. O da uzun bir dönem Başbakanlık görevini yürüttü. Ülke yönetiminin başına geçtiği yılda % 2’lerde seyreden enflasyon, Pandemi sürecinde şirketler ve işletmelere verdiği hibe kredilere rağmen % 4.3’lerde kaldı . Büyüme hızı ise, göreve geldiğinde % 0.8 iken, bu değeri %7’lere taşıdı. Sanayi krizi ile üretim krizini çok iyi yöneterek, global karşılaşılan krizlerden fazlaca etkilenmeden çıktı.
Kadınların yönettiği ülkelerden bir kaçına daha bakalım: Belçika Başbakanı Sohie Wilmes, Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen, İzlanda Başbakanı Katrin Jakobsdöttir, Norveç Başbakanı Erna Solberg, Slovakya Devlet Başkanı Zuzana Kaputova, Finlandiya Başbakanı Sanna Marin, Estonya Devlet Başkanı Kertsi Kaljulaid, ve Hırvatistan Devlet Başkanı Kolinda Grabar Kitrovic. Hepsi de çok başarı ile yönetmekte ülkelerini. Kadınların yönettiği bir dünyada silahlanmaya değil, eğitime ve insan gibi yaşamaya yatırım yapılacağına adım gibi inanmaktayım.
Avrupa Konseyi Sözleşmeler dizisinde 210 numara ile Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi adı altında düzenlenen metne 11 Mayıs 2011’de, Türkiye ilk imza koyanlar arasında idi. İstanbul Sözleşmesi olarak ta bilinen bu bildirgedeki maddeleri özetleyen Sözleşmenin maksatları olarak dizilen 5 maddeyi iyi okumak gerekir.
- Kadınları her türlü şiddete karşı korumak ve kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,
- Kadına karşı her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılmasına katkıda bulunmak ve kadınları güçlendirmek de dahil olmak üzere, kadınlarla erkekler arasında önemli ölçüde eşitliği yaygınlaştırmak,
- Kadına karşı şiddeti ve aile içi şiddeti ortadan kaldırmak amacıyla uluslararası işbirliğini yaygınlaştırmak,
- Kadına karşı şiddet ve aile içi şiddetin ortadan kaldırılması için bütüncül bir yaklaşımın benimsenmesi maksadıyla kuruluşların ve kolluk kuvvetleri birimlerinin birbiriyle etkili bir biçimde işbirliği yapmalarına destek ve yardım sağlamak.
Bu maddelerde olumsuz bir ifade olmadığına inanmaktayım. Ancak tanımlarda belirtilen ifadelerde ( f ) bendinde bir cümleye mütedeyyin kesimin takıldığını düşünmekteyim.
- ‘kadın’ terimi 18 yaşından küçük kızları da kapsayacaktır.
Bazı Cemaatler, temel haklar içinde izah edilen bir başka cümleye de takılmış olabilirler: Taraf ülkeler:
- Kadınlara karşı ayrımcılık yapan yasa ve uygulamaları yürürlükten kaldıracaklardır.
Toplam 81 madde olarak yazılan İstanbul sözleşmesinde sadece 36 madde de belirtilen’ Irza geçme de dahil olmak üzere cinsel şiddet eylemleri‘ adı altındaki ifadeleri dikkatle okumak gerekir. Kadınların sıkça maruz kaldığı bu durumların ortadan kaldırılmasına yönelik önlemleri içeren bu maddeye neden itiraz edilir, anlamakta güçlük çekmekteyim.
Ülkemizde kadına karşı işlenen cinayetler 2011’de 121 iken, 3 senede 294 rakamına ulaşmış. 2017’de 409 kadın cinayete kurban gitmiş. 2019’da kadın cinayetleri tavan yapmış, 474 kadın yaşamdan kopmuş. 2021 yılında sadece Eylül ve Ekim aylarında 45 kadın cinayete kurban gitmiş.
Büyük Millet Meclisi’nin 24 Kasım 2011’de büyük çoğunlukla kabul ve tasdik ettiği İstanbul Sözleşmesi’nin, yani Kadına Şiddetin Önlenmesine dair sözleşmeden, referanduma bile gerek duymadan, 1 Erkek Yönetici tarafından, kararname ile iptal edilmesinde, konu olan İstanbul Sözleşmesinden neden korkulduğunu düşünmekteyim. ‘Ben ekonomistim‘ diyerek ülkemin ekonomisini ne hale getirildiğine bakarak, Kadın Haklarının nereye gideceğinden endişe etmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.