İKTİSAT ve BİLİM
Demokratik Cumhuriyetin kurulması ne kadar zor bir uğraşı olduğunu tahmin edebilir misiniz? Bugün için geçerli olan bu ifade 1920’li senelerde, hele çürümüş Padişahlıkla yönetilen bir ülkede, ne kadar zor olduğunu hiç düşündünüz mü? Bir taraftan henüz sınırları çizilmemiş bir vatan için Meclisi Mebusan adına orduyu yöneten askeri erkan. Diğer taraftan düşmandan kurtulmaya çalışan Halk Fırkası. Temeldeki Heyeti Vekile’nin çırpınmaları içinde, kurulacak bir Devletin temel ilkeleri üzerinde henüz karar verilmemişken, 27 Teşrinievel 1923 tarihinde Heyeti Vekile bir yazı gönderir Çankaya ya.
Riyaseti Celile’ye, Türkiye Devletinin, karşısında bulunan dahili ve harici vezaifi mühimme ve müşkileyi sühuletle intaca muvaffak olması için gayet kuvvetli ve Meclisin muzahereti tammesine mazhar bir Heyeti Vekile’ye ihtiyacı kat’i bulunduğu kanaatindeyiz. Binaenaleyh Meclisi Alinin her suretle itimat ve muzaheretine müstenit bir Heyeti Vekile’nin teşekkülüne hizmet etmek maksadı ile istifa eylediğimizi kemali hürmetle arz eyleriz efendim.
NUTUK adlı kitapta kaleme aldığı gibi Atatürk şu bilgiyi verir; 28 Teşrinievvel günü için şöyle söyler: ‘’Heyeti Vekile’nin istifası sonrasındaki gün için benimle mülakat için geç vakte kadar orada intizarda bulunduklarını anlayınca akşam yemeğine gelmelerini Müdafaa-i Milliye Vekili Kazım Paşa vasıtası ile tebliğ ettim. İsmet Paşa ile Kazım Paşaya ve Fethi beye de Çankaya’ya benimle beraber gelmelerini söyledim.
28 Teşrin-i evvel günü geç vakitte Çankaya da Rize Mebusu Fuat, Afyon Karahisar Mebusu Ruşen Eşref beylere tesadüf ettim. Yemek esnasında; Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz! dedim. Hazır bulunan arkadaşlar, derhal fikrime iştirak ettiler.’’
29 Teşrinievvel günü, İsmet Paşa ile, bir gece evvel hazırladıkları Teşkilatı Esasiye Kanununda ki değişiklik maddelerini Meclise sunarlar. Tartışıldıktan sonra kabul edilerek Cumhuriyet ilan olunur. Hani burada iki üç cümle ile ifade olunan bu değişiklik, NUTUK adlı kitapta sayfalarca anlatıldığı gibi kolay olmamış.
Biz M.Kemal Atatürk için büyük adam diyoruz da, neden büyük adam olduğunu oturup düşünüyor muyuz ? Cumhuriyet ilan edilmeden evvel 17 Şubat 1923 ‘de İzmir’de 1’inci İKTİSAT Kongresi’ni toplar Mustafa Kemal Atatürk. Bu kongrenin açılışında birkaç cümle eder REİS; ‘Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsunlar ekonomik zaferlerle taçlandırılmamışlarsa, meydana gelen zaferler devamlı olamaz.’
Bu kongrede alınan kararlar bir kitap halinde bastırılır ve 10 sene bu kongrede alınan kararlar tatbik edilir.
Her fırsatta Mustafa Kemal Atatürk şu ifadelere yer vermiştir ‘Türk Milletinin yürümekte olduğu ilerleme ve uygarlık yolunda, elinde ve kafasında tuttuğu meşale pozitif bilimdir.’ Bilime ve ilme çok inanan Atatürk , inancında hiç yanılmadığını görmekteyiz.
10 yıl sonra 1933 yılında yayınlanan iktisadi raporda gelişen Türkiye Cumhuriyeti Devleti, çöken Osmanlı Devleti’nin Düyunu Umumiye borçlarını bile öder. Hatta GSMH % 13.4 civarında gerçekleşir. Yabancın para birimlerine karşı Türk Lirası güçlü duruma gelir. Birçok büyük sanayi yatırımları da bu dönemde yapılır.
İkinci iktisat kongresi ise 22 Kasım 1948 İsmet İnönü teşviki ile toplanmıştır. Prof. Dr. Şükrü Sulva gibi önemli bilim adamları katılmış bu kongreye. Atatürk gibi İsmet İnönü de bir ülkenin kalkınmasında ekonominin ne kadar etken olduğunu bildiğini düşünüyorum. Bilime inanan İsmet Paşa’nın bir oğlu, dünyaca ünlü Fizik profesörü olması, bir rastlantı olmasa gerek. Hatta son sınıfta ODTÜ’de bizim Quantum dersimize gelmişti rahmetli.
Lafla peynir gemisi yürümediğini söylerdi erenler; ‘Ben ekonomistim’ demekle ekonomist olunmadığını artık ilk okulda okuyan çocuklar bile bilmekte.
Bundan bilmem kaç yıl önce Anadolu’da yaşamış bir düşünür vardır YUNUS EMRE, Yunus bir iki cümle söyler, biz hala onu anlamakta güçlük çekmekteyiz:
‘İlim ilim bilmektir, İlim kendin bilmektir, sen kendin bilmezsin, ya nice okumaktır” diye onun sözün ilettim, dinle bu sözü diye sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.