DEVLET
Devlet kelimesini duyduğumda irkilirim. Çünkü Devlet denilince kuralları kaideleri, toplumunu oluşturan etnik kökenli insanların örf ve adetleri olan bir kavramdır. Hani mutlaka nüfusu bilmem kaç milyon olması gerekmiyor Devlet olmak için. Çeşitli konularda bakanlıkları olan, her bakanlığın saygın birer siyasi ve sorumlu Bakanı bulunur. Bakanlıklarında zaman içinde kademelerden geçerek yükselen bürokratları vardır. Bakan siyasi olduğu için yönetimde yardımcı olarak bakanlığın geçmişini iyi bilen müsteşarları vardır. Onlarla beraber bir bütün olarak yönetilir bir ülke.
AŞİRET kültürü gelenek ve görenekleri bir kenara bırakarak, çadırda yaşayan bedeviler gibi bir kişinin düşünce ve kararına, çadır cemaatinin uyması veya biat etmesi olarak bilinir. Buna ben de inanmaktayım. Türkiye Cumhuriyeti Devleti Bedevi bir güruh değildir ve olmamalıdır. Ülkemizi yönetenlerin her konuda doğru hareket etmek mecburiyetinde olduklarını unutmamaları gerekir. Çünkü güneş balçıkla sıvanmaz, gerçek bir şekilde ortaya çıkar, yanlış hesap herkesin bildiği gibi Bağdat’tan döner. Neden Bağdat, bu hikayeyi benim gibi siz de biliyorsunuz.
Hatta Halep oradaysa arşın burada, ölçer biçer anlarız. Halep’te ölçmüşler 2 arşın gelmiş, İstanbul’da bakmışlar bir arşın üç çeyrek gelmiş. Bu nedenle Halep oradaysa arşın burada diyerek itiraz edilmiş.
Devletin bazı kuralları vardır, ekranlarda izlediğiniz gibi bir adam her konuda ukalalık edemez. Etmemeli. Ancak aşiret kültüründe bulursunuz bu yaklaşımı. Bir insan bir konu hakkında uzmandır, o konuda bildiklerini ciddiyetle izah eder. Ancak biz de öyle mi? Ekranda ekonomi konusu tartışıldığında çıkan surat, Covid 19 konusunda alınması gereken tedbirler konuşulduğunda yine aynı yüzle karşılaşmaktayız. Ekranda eğitim konusunda yanlış uygulama konuşulduğunda, bir bakıyorsunuz aynı suratlar ekranda. Sağlıkta şehir hastanelerinin ülkeyi nasıl soyduğunu ve hizmet üretmekte nasıl aksadığı konusu konuşulduğunda ekranda, bir de bakıyorsunuz hazret yine ekrandan ahkam kesmekte. Hastanelerin acil bölümlerinde çalışan doktorların ve sağlık personelin uğradıkları şiddet olaylarından dolayı mesleklerini bırakıp başka ülkelerde çalışmaları konusu ekranlarda tartışıldığında, bir bakıyoruz aynı suratsız adamlar, ekranda bilgiçlik taslamakta.
Bu adamlar, suratlarının nasıl eskidiğini, kanımca bilmemekte. Birkaç senedir Saray icraatlarını savunma adına yapılan bu tartışma programlarında seyrettiğimiz suratların, artık savunabilecekleri en ufak bir cephe bulamadıklarından, başka görüşlerin dümen suyunda seyrettiklerini görmekteyiz.
Üniversite mezunu gençler Kredi Yurtlar Kurumu’ndan aldıkları kredileri, iş bulamadıklarından ödeme zorluğu çekerken, aldıkları krediye faiz uygulanmakta. Konuya muhalefetin sahip çıkması sonrası, Saray da adım atarak dümen suyunu takip etmekte. Bu konuların ekranda tartışılmasında aynı yüzleri görmekten artık iğrenmekteyim.
Geçtiğimiz birkaç hafta evvel NATO’ya İsveç ve Finlandiya’nın üye alınması konusunda PKK ve PYD’ye verdikleri destekten dolayı haklı olarak Türkiye’nin VETO hakkını kullanmaya teşebbüs etmesini, şüphe ile karşılamıştık.
NATO toplantısı sürecinde ABD Başkanı Joe BİDEN’la Türk heyeti bir toplantıda buluştular. Terör örgütlerine verdikleri destekten rahatsız olan ülkemizin sesini duyururken, parasını ödeyip alamadığımız askeri uçakların konusu bir tarafta, ülkemizden kaçıp giden terör örgütü üyelerinin iadesi konularının da tartışılacağı bir toplantı düzenlenmişti NATO zirvesinde. Böyle bir toplantıda Dışişleri Bakanlığından ilgili NATO Dairesi mensuplarının da katılmasını beklersiniz? En azından konuya hakim kişilerin odada başka lisanla konuşulanları kayıt etme adına yanınızda tutmaz mısınız? Eğer kendinize güveniyorsanız, bu konuyu böyle ele alırsınız. Böyle toplantılarda, bilhassa Rahip Andrew Brunson konusunda karşılaştığımız zorlu kırmızı kart gibi bir kart varsa masada, tercüman olarak resmi diplomatlardan faydalanmak istemeniz riskli olabilir. Bu nedenle diplomatik bir konuda tercümanlık hizmetini, DIŞ İŞLERİ Bakanlığı varken, bir özel şirkette çalışan hanım bir kızdan hizmet almak, tercümeyi hangi tecrübe ile yaptığını, inanın anlamakta güçlük çekmekteyim. Kadın Türk değil, FATMA Gülham Abushanab, Merve Kavakçı’nın kızı ve Amerikan vatandaşı.
Merve Kavakçı’nın Amerikan vatandaşı olmak için ettiği yemin metni şöyle başlamakta:
‘I hereby declare, on oath , I absolutely and entirely renounce and abjure all allegiance and fidelity to any foreign prince, potentate, state, or sovereignty, of whom or which I have heretofore been a subject or citizen; thet I will supportand defend the Constitution and laws of United States of America agains all enemies, foreign and domestic ; that I will bear true faith and allegiance to the same;..’ diye devam eder.
Amerika’nın çıkarlarını koruyacağına yemin etmiş bir insanın, Amerikan Başkanı ile Türkiye Cumhuriyeti adına katılan heyet başkanına nasıl tercüman olur, ‘EL İPİYLE KUYUYA GİRMEK’ gibi bir durum diye bir sözüm geldi söyledim, hem nalına hem mıhına.