Dünyanın 8 Harikası
Dünyanın 7 harikasını sayın desem mutlaka ilk Mısır’da 7’inci dinastia da yani M.Ö. 2550 yıllarında, GİZZA’da yapılan Keops Piramidi aklınıza gelir. Yaklaşık yapılış tarihine bakarsak ve o tarihteki teknolojiyi dikkate alırsak, bu kadar muhteşem bir yapıyı başka bir yerde görmeniz mümkün olmaz. Hoş İNKA medeniyetinde de benzer yapı vardır, ancak piramitlerin ihtişamı inanılmazdır. KEOPS Piramidinin önündeki Sfenks’in de piramitte çalışanların boş zamanlarında aklı, gücü ve güzelliği temsil etmesi için yaptıklarını, mihmandarlar ifade ederler.
Sonrasını söyleyin desem, II Nebukadnezar tarafından Kraliçe Amytis için yaptırılan Babil’in asma bahçelerini düşünürsünüz. Aslında böyle bahçeler var mıydı? Yoksa yok muydu? Veya yok olmuş bir hayal yapıtlar mı diye hala tartışılmaktadır. Kalıntıları olmadığı için böyle bir düşünce mevcuttur. Tarihsel kayıtlarda 7 harikanın içinde mütalaa edilir.
Biraz daha araştırsak Tanrıların tanrısı Zeus adına Olimpiyatlar için yapılan heykeli düşünürüz. O da Milattan Önce 450 yıllarında yapıldığı söylenir. Herkesin bildiği ZEUS un yaşadığı yer ise IDA dağı olduğunu kabul etmekteyiz. Bugünkü adı ile KAZ dağları dediğimiz yerde. Hera, Poseidon, Ares, Demeter, Hermes, Dionisos, Artemis ve Hephaistos gibi tanrılar İonya da iz bırakmışlar. Bu kadar zengin bir tarihimizi bir kenara bırakıp, tarih kaynayan IDA dağında altın aramak için tarihi ve doğayı katletmekteyiz.
RODOS’ta liman girişinde yapılmış bir başka devasa heykel de diğer 7 harikadan biri olduğunu hatırlarız. Günümüze kadar her ne kadar gelmemişse de tarihsel kayıtlarda bulunduğunu bilmekteyiz. Bu heykelin çok uzaklardan gemicilere yön verdiği söylenir. Bu heykeli kim yaptırmış, kim yapmış, hangi tarihte yapılmış gibi ince bilgiler günümüze kadar ulaşmamıştır.
Diğer Dünyanın 7 harikasından biri ise İskenderiye feneri. Yüksekliği 135 metre olarak kayıtlı Büyük İskender’in komutanlarından Ptolemy zamanında M.Ö. 290’da yapılmaya başlanmışsa da, tamamlanmasını görmemiş olduğu bilinir. Bu muhteşem eser her ne kadar günümüze kadar yaşamamış olsa da su altı arkeologları fenerin bulunduğu yerde, deniz dibinde duvar taşları bulduklarını bilmekteyiz. Hatta arkeologlar bir tevatür olarak fenerin bir deprem sonrası yıkıldığını savunmaktalar. İskenderiye Feneri’nin de denizcilere yön vermek adına inşa edildiğini söylemekteler.
Kral Mausollos’un mezarı ise bizim bildiğimiz Halikarnas Mozolesi ya da Mausoleion, Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından Halikarnassos’ta yaptırılmış. Kolonları GREK mimarisini, çatısı da Mısır mimarisini andıran bir yapıda olduğu söylenir. Bu muhteşem eserin de BODRUM’da 1856 yıllarında kalıntıları keşfedilmiş. Dünyanın 7 Harikası’ndan biri olarak kayıtlıdır.
Efes’te bulunan tanrıça ARTEMİS’e atfen inşa edilmiş olan ARTEMİS Tapınağı da 7’inci harika olarak kabul edilir. Yani dünyanın 7 harikasının ikisi Anadolu topraklarında bulunmaktadır. Bu harikalardan günümüze kadar pek azının ayakta kaldığını görmekteyiz. Bir başka deyişle dünyanın 7 harikasının tamamının TÜRKİYE’nin etrafında veya çok yakınında inşa edildiğini kabul edebiliriz.
Aslında dünyanın 8’inci harikası ne olmalı diye tartışsak, aklımıza mutlaka Çin İmparatorluğu’nun, düşmanlardan korunmak amacı ile M.Ö. 200’lü yıllarda yapımı başlayan ve yaklaşık 8850 kilometre uzunluğundaki inşa edilen duvar, mutlaka dünyanın harikalar listesinin içinde olmalı diye düşünürüm.
Biz 700 kilometre sınırımızı koruyamazken, Çin imparatorluğu 8850 kilometre duvar örmüş. Her 200 metre araya gözetleme kuleleri koyarak, iletişim ve lojistiği sağladıklarına inanırım. Bilindiği gibi duvarların eninin küçük bir arabanın sorunsuz yürümesine imkan verecek kadar geniş olduğunu, resimlerden de izlemekteyiz. Kuleler arasında gündüz vakti aynalar vasıtası ile bir nevi ışıklı mors kullanıldığı da söylenir. Bu sayede sadece 200 metre değil, dağlar boyunca mesaj çok kısa bir sürede kilometrelerce uzağa gönderilmiş olmakta.
Bu harikaların birkaçını görmek bana nasip oldu. Hayranlıkla izledim. Milattan Önce 290 yıllarında 135 metre yüksekliğinde bir deniz feneri kulesi o tarihte yapılıyorsa, bugünün teknolojisi ile neler yapılabilmeli diye düşünmemiz doğru olur. İnsanlar artık bilgi ve belgeye çok kolaylıkla sahip olabiliyorlar.
Asırlarca önce yaşamış medeniyetler, Anadolu’nun kaderini yazmışlar. Tarih boyunca konu olacak muhteşem eserler vermişler. Kimilerinin kalıntıları günümüze kadar gelebilmiş, kimilerinin de var olduğunun bilgisi gelmiş. Bu kadar zengin bir kültürün içinde yaşayan bizler, dünyanın 7 harikalarına Anadolu insanı olarak artı hangi değeri kattığımızı, mevcut değerleri korumak için ne yaptığımızı bir düşünün. Daha da kötüsü İDA Dağı’nda altın çıkaracağız diyen KANADA’lı firmaların, KAZDAĞI etrafını kelaynak kuşlarına döndürdüklerini, yüreğimiz yanarak seyretmekteyiz. Ülkemde Osmanlı zamanında 1850’li yıllarda yaşanan tarihin tekerrür ettiğini görmekteyiz. Lanetle hatırladığım, ülkesine ve insanlığa ihanet eden Sultan Abdülmecid’in İngiliz arkeolog Wood’a 1857’de verdiği icazet sonrasını hatırlayın, Efes’teki tapınak kalıntıları yok olmuş, Bergama’daki ZEUS tapınağı ise 1870’de Sultan Abdülaziz tarafından ‘Memalik-i Şahanemde Taş mı Kalmadı Verin Gitsin’ sözlerini anımsatan 5 Tepe tarafından ‘Ülkemizde dağ mı yok, verin talan edip altın arasınlar’ sözleri arasında, düşünce olarak pek fark görmediğimi ifade ederim, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.