Yaşam Hepimizin Ülkesi
“Korku yüreğin men ettiği her şeyi söyletir insana!” Halil Cibran
İnsan genelde yalnızken düşünür. Çünkü düşündüğü zaman insan yalnızdır ve de özgürdür. Kalabalıklar arasına karışın insan kalabalığa benzemek zorundadır; yığınlarla buluşan, yığınlar gibi ses çıkarmak, onlar gibi hissetme ve kendini onlara uydurma eğilimini engelleyemez. Bulunduğu topluluk gibi ses çıkarmayınca, sesi kişinin kendisine bile aykırı, ters, ürkütücü ve riskli gelir. Oysa bazen kâhince, sıradan ve basit bir tebessüm, mızmız bir gülümseme ve zihnin sıradan yoğunluğu yeryüzüne mal olmuş "büyük komutanlardan" bile daha güçlüdür.
Antik Çağ Filozofu Protagoras, "bir akşam gerçek düşüncelerimi onlara söylediğimi bir düşünün: Kendilerinin ve hayatlarının yağlı kaldığını, sözlerinin ahmakça olduğunu, çarpık düşündüklerini ve öylece hareket ettiklerini, zihinlerinin hüzünlü bir ihtiyar gibi yerlerde süründüğünü anlattığımda, onların bana nasıl bakacaklarını gözünüzün önüne getirebiliyor musunuz? Ertesi gün bana hoş geldin diyebileceklerine inanıyor musunuz? Sofralarına oturmak istiyorsam sözlerimi tartarak söylemem, hatta söylediklerimin hoşa gidecek şeyler, en azından onların hoşlanacağı şeyler olmasına özen göstermem gerekecektir ve bu özgürlüğün sonu olacaktır!"
Düşündüklerimiz, düşüncelerimiz ve hatta umut ettiklerimiz başkalarına başkaldırıyor gibi görünse de ve birilerine tehlikeli gelebilir ama zaten değerli oluşları bu yüzden değil mi?"
Düşünenler, düşündürenler topluma zıt, melankoli ve avare gelebilir. Protagoras'a göre öyledir zaten; "düşünenlerin melankoliğe eğilimi vardır, sadece düşündüğü için, gerçeği ideal olarak bir kalıpta biçimlendirir. Düşüncesindekiler ne yazık ki gördükleri bu kalıba uymaz. Neden, çünkü geçmişte edilmiş imgelerle ideali bina etmiştir. Sonuçta hep hayal kırıklığına uğrar." Çünkü onlar sürekli hoşnutsuz ve popülerliğe mal olmuş kötümserliğe karşı bir hayatı konuşturuyorlar. Onun için düşünürler, filozoflar, bilgeler, âlim ve toplumcu insanlar ya olduğu yerde kovulur ya da sıkı denetim altında tutulurlar.
“Hayat sadece yaşadığımız dönem, anamız, babamız ve atalarımız olduğu kadar çocuklarımız değil midir?” Onlardan kaçarak, onları yok sayarak ne kadar ihtişamla, realistçe geleceği inşa edebiliriz ki? Anlamamız gereken şey, geçmişten gelen şeyleri benimsemeden önce ya da onun ezberlerini içselleştirmeden uzunca süre gözlemlememiz ve derinliğine süzülmemiz gerekmiyor mu?
İnsan duyusal ve duygusal gücünün doruğuna vardığında, yeryüzünün en kıymetlilerindendir, en zengini ve en zekisidir. Gerald Messadie göre: "Binlerce yıl önce uzun süren felsefenin, edebiyatın, sanatın ve tarihin hakikati Sokrates, Platon, Aristoteles, Diogenes, Euripides ve Sofokles ile birlikte yazılmıştı bile. İnsan ruhunun bütün hayalleri resmedilmiş ve güzelliğin anlamı bir daha asla değişmemek üzere betimlemişti."
Sokrates'in eşi Sokrates'e şunu diyordu: “Savaş, savaş! Siz zaten erkekler hep savaştasınız. Yani iyi anlayabildiysem, ‘demokrasiyi’ korumak adına bir cinayeti örtbas edeceğiz öyle mi?” Ne çok savaş sevdalısıyız değil mi? Doğayla, canlıyla, evrenle, kendimizle, sevgiyle, üretkenlikle, keşfetmekle, dostlukla ve “iyi yaşam istenciyle” hep savaş halindeyiz. İnsan eliyle yaratılan tüm kurguları, sınırları, ulusları, renkleri, sınıfları ve ayrıştırmaları bilmezden geleceğiz öyle mi? Hiçbir şeyin değiştirilemeyeceğine inanacağız öyle mi? Duygularımızdan, diyalektikten, hayatın hep akacak olan nehirlerinden ve arzularımızdan ve de iyileştirebileceğimiz fırtınalardan vazgeçeceğiz öyle mi?
İyilik tehlikelidir! İyiler her zaman yalnız kalmışlardır, ama iyilikten asla vazgeçilmemiştir. İyilikten, samimiyet ve hakikaten vazgeçilseydi biz bu gün insanların güçsüzlüğünden ve hayatın anlamsızlığından bahsedecektik. Gerçekle, hakikatle, özgürlük duygusuyla, ruhsal arayış ve şüpheyle dost olmayan biri yaşamı içinde hissedebilir mi? İçinde empatik dürtüleri, yaratıcı zenginlikleri, canlı özü ve sevgiyi barındırmayanlar ve umutsuzluk içinde olan yok olup gider.
İşte buradayım, yaşıyorum demeliyiz! Yaşam hepimizin ülkesi, hepimizin ölümü, hepimizin acısı, hepimizin sevinci, hepimizin aşkı ve hepimizin barışık olduğu en güçlü evrensel gerçek. Ruhumuzun gözünü oymaktan vazgeçelim. Yelken açalım hayata, kendisi dur diyene dek. Evrenin güzelliklerinin türkülerine birlikte kulak verelim, birlikte yürek katalım ezgilere.
Halil Cibran sormuştu: “Sen benim kardeşimsin ama neden benimle çekişip kavga ediyorsun? Neden beni işgal ediyor, şan şöhret ve iktidar peşinde koşanları mutlu etme adına bana boyun eğdiriyorsun?
“Bana her şeyi yapabilirsin ama hakikatime dokunmaya gücün yetmeyecek!”
Çünkü insanlığın varoluşu sevgi ve iyi niyetle inşa edilmiştir.
Yararlanılan Kaynaklar ve Alıntılamalar:
Bir Göz Yaşı Bir Tebessüm (Halil Cibran)
Sokrates’in Karısı (Gerald Messadie)