KEMAL KILIÇDAROĞLU CHP'NİN İKTİDARI İÇİN Mİ UĞRAŞIYOR?
Başlığın kendimce kısa ve net cevabı ile başlayayım. Ben bir vatandaş olarak, Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP iktidarı için çabaladığını düşünmüyorum. Bahsi biraz daha arttırıyor, iddiamı bir adım ileriye taşıyarak diyorum ki: KEMAL KILIÇDAROĞLU, BANA GÖRE AKP İKTİDARININ BEKASI İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYOR VE EN ÖNEMLİSİ BUNU BİLİNÇLİ VE DANIŞIKLI OLARAK YAPIYOR. Millete ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için müthiş bir taktik. 21. Yüzyılın başından beri tıkır tıkır işleyen mükemmel bir düzen. İnanarak söylüyorum, Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP'nin başından gitmesiyle birlikte, oynanan "iyi polis-kötü polis" oyununun perdesi kapanacak ve AKP'nin iktidarı da son bulacaktır. Bu benim bir vatandaş olarak şahsi düşüncemdir. Herhangi bir bilgi veya belgeye dayanarak değil, seyrettiğim gelişmelerin muhakemesi sonucunda okuyup yorumladığımda tablo bana bunu gösteriyor. Aksini düşünenlere saygım sonsuzdur. Sonuçta kolektif irademizin ceremesini hep birlikte çekiyoruz. Bazıları oynanan tiyatroyu seyredip avuçları patlayıncaya kadar alkışlarken, bazıları da teksti eline alıp harf harf okuyarak çıkarımlarda bulunur. Oldum olası tiyatroları izlemek değil, senaryolarını okumak daha cazip gelmiştir bana.
Sorumsuzluk faslını kısa kesip, esas meselemize dönecek olursak;
Bir ana muhalefet genel başkanı düşünün. AKP'nin 2001'de kurulmasından bir yıl sonra, iktidara geldiği 2002 yılında CHP'den milletvekili olarak meclise girsin. Bir genel başkan düşünün ki, 2010 tarihinde ana muhalefet partisinin genel başkanlığına son derece şaibeli bir şekilde, komplolarla, kim veya kimler tarafından ne şekilde filme alındığı henüz belirsiz(!) olan kasetlerle, iktidarın hararetle gündemde tuttuğu şüpheli skandallar silsilesinin sonucunda partinin genel başkanlık koltuğuna otursun. Üstelik her ne hikmetse buna en çok iktidar partisi sevinsin, destek versin. Önceki genel başkana iktidar partisi demediğini bırakmasın. Bu değişimi adeta sevinçle kutlasın.
İlerleyen süreçte bu ana muhalefet genel başkanı, referandumundan genel seçimine, yerel seçimine kadar girdiği irili ufaklı her seçimi çok komik strateji hataları ve basiretsizlikler sergileyerek kaybetsin. Mezkur şahsın 13 yılda kaybetmediği tek bir şey olsun: Partisinin genel başkanlık koltuğu.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, Cumhuriyetin 100. yılında, ülkenin kaderini etkileyecek, belki de tarihin en önemli cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi, muhalefet cephesinde kaybetme ihtimali en yüksek olan kişi olarak çıkıp, ben aday olacağım diye tuttursun.
Haydi tutturdu tutturacağına, olsun madem diye düşündünüz. İcraatına bakalım, vaatlerine bakalım dediniz. Öncelikle uzunca bir süre boyunca, adaylığını alenen açıklamaya cesaret edemeyecek. Gereksizce uzun bir süre milletin nabzını yoklayacak. Kemikleşmiş sol parti destekçilerinden bile "KILIÇDAROĞLU ADAY OLURSA BEN OY KULLANMAYACAĞIM." diyen büyük bir kitleye rağmen hevesinden vazgeçmeyecek. İlk büyük icraat olarak yıllardır kapanmış olan, hem de kendi partisinin geçmişteki en büyük ayıbı olan "BAŞÖRTÜSÜ SORUNUNU(!)" gündeme getirerek ilk asistini altın tepside 21 yıllık iktidarın önüne yuvarlayacak. Karşısındaki usta golcü de "Bizim başörtüsü diye bir sorunumuz kalmadı, geç onları sen Bay Kemal" diye topu boş kaleye gönderecek.
İlk golün -Önceki maçları saymıyorum, bu maçtaki ilk golün- ardından, akıllara ziyan bir şekilde "Allah aşkına, bana bu iktidarın 20 yılda kurduğu tek bir fabrikayı söyleyin, tek bir fabrika" diye ikinci asisti yapacak. Bu sefer iş golcüye değil, rakip takımın savunma oyuncularından birine kalacak. Rakip savunmacı da "Biz her gün sahadayız. Fabrikaların, teknoloji firmalarının, start-up'ların içinde dolaşıyoruz. Gelin ben size gerçek tabloyu anlatayım. 10 milyar liralık yatırımla 21 bin vatandaşımıza ekmek kapısı olan 18 şehirdeki 168 fabrikanın açılışına bizzat ben katıldım" diyerek, bu al da at asisti boş kaleye yuvarlayacak. Bu acziyetin alelade bir basiretsizlikten ibaret olmadığını, bilinçli bir tiyatro olduğunu görmek için çok akıllı olmanıza gerek yok diye düşünüyorum. Sandıklara ilk zarfın atılacağı, maçtaki son düdüğün çalındığı dakikaya kadar bu ve benzeri yüzlerce pot kırılacak ve daha önce olduğu gibi bir seçim daha kaybedilecek. Hem de rakibin üzerinde büyük bir taraftar baskısı var iken. Kimse nasıl kaybedildiğini anlamayacak.
Tüm bunları gören, akli melekeleri yerinde bir vatandaş olarak, "BU İŞİN İÇİNDE BİR İŞ VAR, BU MAÇTA ŞİKE VAR KARDEŞİM" dememek elde değil.
Yoksa bazı şeyler sadece bana mı şüpheli geliyor acaba? Haydi bütün bu düşünceler zahiri bir komplo teorisinden ibaret olsun diyelim. İyi niyetli düşünelim. Peki o halde; Karşı tarafı diktatörlükle ve koltuk sevdalısı olmakla suçlayan bir kişi, dönüp kendisine baktığında, bunca yıllık fiyasko ve başarısızlıklardan sonra bu parti içi diktatörlük ve dayatmayı görecek kadar da mı özeleştiri yapamıyor? Değerli okurlarım, bilhassa CHP'yi destekleyen okurlarıma sesleniyorum: Eninde sonunda bir gün göreceksiniz ki, şu an kurulu olan ve hali hazırda devam eden düzende alan memnun satan memnun. Bu danışıklı dövüşü, bu "SİYASİ ŞİKEYİ" yıllar yıllar sonra gözünüzü açıp gördüğünüzde ömrünüzden ömür gitmiş olacak. Sonra bana demedi demeyin.
Ana muhalefet partisinde yıllarca milletvekilliği yapmış ve farklı kademelerde görev almış olan kişilerin söyledikleri şüphelerimi tasdik eder mahiyettedir. Burada tek tek, uzun uzun anlatmaya gerek görmüyorum. Görmek isteyen zaten görür. Gözünü gerçeklere kapatan ise ne yaparsanız yapın hiçbir şeyi zamanında göremez. Sadece açıp bakın ki, eski CHP'li, şu anda Memleket Partisi genel başkanı olan Muharrem İnce'nin yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçiminde kazanmaması için AKP mi daha çok uğraşmış yoksa CHP mi?
Belki de bugün söylediklerimin anlaşılması çok uzun yıllar sonra mümkün olacak. Üzülerek söylüyorum ki; düzeni oturmamış, demokrasiyi henüz sindirip benimseyememiş toplumlarda dengeler çok çabuk değişir. Böyle toplumlarda hain olmak ile kahraman olmak arasında çok ince bir çizgi vardır. Bu çizginin hangi tarafında yer alacağınıza ise; geleneksel medya ve sosyal medyadaki maaşlı troll orduları gibi araçlarla, toplumsal algı yönetimleri ve karalama kampanyalarıyla karar verilir. Bir dönem hain olanın bir süre sonra kahraman olarak; bir dönem kahraman olanın ise bir süre sonra hain olarak anıldığını hepiniz yakın geçmişe dönüp bakarsanız rahatlıkla görürsünüz. Tek tek isim saymakta yarar değil zarar görüyorum. Bu nedenle ben kıssayı anlatmış olayım, hisseyi çıkartmak ise sizlere kalsın. Kalın sağlıcakla...