6 ŞUBAT ASRIN FELAKETİ OLMAYABİLİR MİYDİ?
Gecenin tam ortasında, uykumuzun tam ortasında, kışın tam ortasında milletimizin yaklaşık altıda biri gözünü yerel bir kıyametle açtı. Hepimiz en savunmasız, en hazırlıksız anımızda yakalandık ‘’yüzyılın depremine’’. Peki ama depreme hazırlıksız ve zayıf yakalanan sadece bireyler miydi? 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız depremi önlemek belki günümüz teknolojisiyle mümkün değil ama bunun bir felaket, hem de asrın felaketi olması önlenemez miydi? Bu sorunun cevabına ‘’takdir-i ilahi’’, ‘’kaderin önüne geçilmez’’ demek de bizim elimizde, İlahinin verdiği aklı kullanarak eşeğimizi sağlam kazığa bağlamak da bizim elimizde. Eski zamanlarda dünyanın bir öküzün boynuzları arasında olduğuna, öküz başını salladığında da depremin meydana geldiğine inanan insanlar varmış. Değerli okurlarım, hepinizi tenzih ederek söylemeliyim ki, depreme dayanıksız binalar yaparak arkasına yaslananların ve enkaz altında yitip giden yüz binlerce can için ‘’takdir-i ilahi’’ diyenlerin yukarıdaki inanışın mensuplarından hiçbir farkı yok gözümde. Hatta bu kişileri dünyayı kafasında sallayan öküze benzetmek de yerinde olacaktır. Bu cahillere şöyle seslenmek istiyorum: Eğer ki bu felaketin yol açtığı yüz binlerce vahim can kaybının sebebi takdir-i ilahi ise, hepinizin acilen Müslümanlıktan çıkıp(!) Japonların ya da Şili’dekilerin dinine inanmanız gerekir. Zira 9 büyüklüğündeki depremlerde bile can kaybı yaşamayan bu insanlar, bu felaketleri selametle atlatıyorsa vardır inandıkları ilahinin bir hikmeti.
Her zaman olduğu gibi, başımıza gelen bir musibete kendimiz dışında bir sebep uydurmayı başardık. Mesela yönetmeliğe aykırı projelere ruhsat veren belediyeler müteahhitleri suçladı, müteahhitler çıkıp mülk sahiplerini suçladı, 1999 Gölcük depreminden sonra 24 yıl geçmesine ve o arada da birkaç büyük deprem yaşanmasına rağmen tedbir almayan idarecilerin ilk yaptığı şey sosyal medyayı ve masum halkın sesini kısmak oldu. Birileri çıkıp ‘’falanca ittifak filanca ittifak olarak sahadayız’’ diyerek siyasi ahlaksızlığında vites yükseltti. Depremden sonra günlerce sıcak bir çorba ve bir battaniye bile dağıtmayı beceremeyenler kullandı bu ifadeleri üstelik. Sonrasında yine bu aziz milletin iyiliksever vicdanlı vatandaşlarının yapacağı yardımların bile hangi kanaldan yapılacağı birilerinin gözüne battı, çileden çıkarttı. Üstelik dönüp: ‘’Acaba insanlar neden Kızılay’a güvenmiyor, devletin yardım kuruluşlarına olan güvensizliğin sebebi nedir?’’ demek yerine en basit ve çirkin yöntem olan karalama kampanyası yürütme yoluna gidildi.
Ne alakası var ise, her işe burnunu sokan mecralar çıkıp utanmadan, fırsattan istifade ‘’Küçük yaşta kız çocuklarının evlendirilmesinin meşrulaştırılması’’ için yaşanan hengameyi, bu büyük acıyı bile fırsata çevirmek peşinden koştular. Hem de daha çok kısa süre önce 6 yaşındaki kız çocuğunun evlendirilmesi ve olayın üstünün örtülmesi lekesi temizlenmemişken. Hakikaten cesaret isteyen açıklamalar bunlar. Bu cesareti nereden aldıklarını siz değerli okurlarımın yorumuna bırakıyorum.
Yani anlayacağınız, bir değil bin deprem olsa hiçbir şeyin değişmeyeceği tescillenmiş oldu. Hırsız olan yine hırsızlık yaptı. Çirkin siyaset yapan yine çirkin siyaset yaptı. Ahlaksız olan yine ahlaksızlık yaptı. Kılıfına uydurulmuş legal pedofiller yine sübyancılığı meşrulaştırma peşinden koştu. Kutuplaştırıcı dil kullananlar daha depremin ilk saatlerinde siz biz ayrımı yaptılar. Depremzedelerin enkaz altındaki görüntülerini video kaydına alıp dalga geçenler, yardım malzemesi adı altında kirli don, makyaj malzemesi, ruj, oje, takma kirpik gönderecek kadar hayvan oğlu hayvan olanlar yine hiçbir insanlık belirtisi gösteremediler. Yıllardır deprem uyarılarında bulunan jeofizik profesörlerinin sözünü zamanında dinlemeyenler yine ‘’şu birkaç gün geçse de şu bilimci çok bilmişler sussa’’ diye bekliyorlardır eminim. Neyin değişmesini bekliyorsunuz? Devletin kaç bakanlığının başında, bakanlığın gerektirdiği alanın uzmanı olan bir kişi var açıp tek tek bakın sizlerden ricam. Devletin en önemli kurumlarının başındaki kişileri bir araştırın bakalım. Hangi kurumun başındaki kişi, o kurumun çalışma alanında hatırı sayılır bir bilgi birikimine, tahsile, uzmanlığa sahip? Mesela, AFAD denen kurumun başındaki kişi bir jeofizikçi mi, sismolog mu, jeolog mu? Cevabını ben vereyim: Bir ilahiyatçı. İşte bu yüzden ülkemizde deprem olduğunda almadığımız bütün tedbirleri unutarak yüz binlerce ölüme ‘’takdir-i ilahi’’ dememizin sebebini anlayabiliyor musunuz? Tıpkı ülke ekonomimiz günden güne kötüye giderken, realist önlemler almak yerine dolar ve euroya karşı sabır ve tasavvufi bakış açısıyla direnerek daha da kötüye gitmemiz gibi bir şey bu. Evet değerli okurlar, hiçbir şey değişmedi ve bu kafayla değişmeyecek gibi de duruyor.
Bu kadar eleştirinin üzerine birkaç tavsiyede bulunmadan geçmek boş konuşmaktan öteye gitmeyecektir. Bu nedenle acilen atılması gereken birkaç basit adımdan söz edeyim sizlere. Bir kere öncelikle işin bilirkişilerini dinlemeye başlamamız gerekiyor. Bu ülkede çok değerli bilim inanlarımız var. Öncelikle siyasetçinin ve sakallı bilmişlerin önünde eğilmeyi bırakıp bilime ve bilim insanına saygı duymayı öğrenmeliyiz. İnanın bana, bu söylediğimi yapmaya başladığımız zaman, benim burada başka bir tavsiyede bulunmama bile gerek kalmayacaktır. Zira her alanda liyakate önem vererek işin bilirkişilerini dinlemeye başladığımızda onlar gerekenleri söyleyeceklerdir ve söylüyorlar da zaten. Mesela çok kıymetli jeolog Prof. Dr. Naci GÖRÜR, yıllardır Kahramanmaraş depremi konusunda yetkilileri uyarmakta iken, hatta en son uyarısını depremden 15 gün önce ciddi şekilde dile getirmiş iken, söylediklerini dinlemek, yıllardır üzerine basa basa dile getirdiği depreme dirençli kentler ile ilgili bir adım atmak gerekirdi. Bunu yapmadığınız zaman işte gördüğümüz gibi sayısını açıklamaktan bile korkacağınız kadar insanın canı gitmiş olur ve sorumluluk sahibi mevkilerde olanlar olarak bunun sorumlusu bittabi siz olursunuz. Sonra da suçu birkaç müteahhidin üzerine yıkarak işin içinden sıyrılma çabalarına girişirsiniz. Ne kadar eleştirirsek eleştirelim, maalesef hiçbir şey değişmeyecek. Bu nedenle, mevcut zihniyet hakim iken çok fazla şey söylememek, işi özetlemek en iyisi. Özetle; Deprem öncesi gerekli tedbirler alınmadığı, deprem esnasında nasıl hareket edileceği bilinmediği ve deprem sonrası gerekli dersler çıkartılmadığı için bu kadar canımız gitti. Bu zihniyet hakimiyetini sürdürdüğü sürece de her deprem bizler için bir felaket olmaya devam edecek. TEMENNİM ODUR Kİ, GÜZEL MEMLEKETİMİZİN HER KÖŞESİNE LİYAKAT, BİLİM, EĞİTİM VE ADALET HAKİM OLSUN. Kalın sağlıcakla.