PROVOKASYON KONUSUNDA BİLİNÇLENELİM

YAYINLAMA: 27 Mart 2023 / 19.39 | GÜNCELLEME: 27 Mart 2023 / 19.39

Değerli okurlar, son yıllarda çok sık duyduğumuz, normal şartlarda yüz kelimelik dağarcık ile hayatını idame ettirenlerin bile sıklıkla kullanmaya başladığı bir sözcük var ki, bu sözcüğü şöyle etraflıca sizlere izah etmek istedim. Birçok kişinin tam anlamını bilmediği, ancak bir o kadar kişinin de her fırsatta kullandığı bir sözcük: Provokasyon. Literatürdeki tanımından ziyade, kendi bakış açımla oluşturduğum tanıma göre provokasyon; Bir topluluğu yönlendirmek saiki ile, o topluluğun ortak hassas bir noktasını kullanılarak manipüle edilmesi ve kolektif bir şekilde istenilen davranışa yönlendirilmesidir. Yani nasıl ki belirli araçları kullanarak bir bireyin algısını yönetip normalde yapmayacağı bir şeyi yaptırdığınızda onu manipüle etmiş oluyorsanız, bu manipülasyonu bir topluluğa karşı uygulayıp kolektif bir algı yönetimi oluşturduğunuzda bunun adı provokasyon olur.

Değerli okurlar, çoğu kişinin düştüğü bir hata var ki, provokasyon genellikle bir kişinin ortalığı velveleye verip karıştırması olarak zannedilse de bu bakış açısı bana göre meseleyi çok dar bir açıdan ele almaktır. Zira asıl provokasyon, birçoğumuzun maruz kaldığı üzere, taraflı medya araçları tarafından sistematik olarak uygulananıdır. Hiç düşündünüz mü, gerçek hayatınızda hiç görmediğiniz, yaşamını gerçek manada hiç bilmediğiniz bir kişiye karşı çok büyük bir öfke ya da sevgi duymanız ne kadar mantıklı bir durum? Sadece küçük bir kutunun içinden anlatılanlar kadar bilgi sahibi olduğunuz bir kişiye karşı duyduğunuz öfke veya sevgi ne kadar gerçekçi ve mesnetli bir duygu? Bakınız, ülkemizde bir siyasi parti genel başkanı, birkaç yıl önce katıldığı bir şehit cenazesinde linçten canını zor kurtardı. Orada linç girişiminde bulunanların çok büyük bir çoğunluğu, linç etmek istedikleri kişiyi hayatları boyunca bir defa bile çıplak gözle görmüş değillerdi. İşte hiç görmedikleri bir kişiye karşı büyük bir öfke beslemelerinin gerekçesini, gerçekliğini sorgulamak gerekir. Tabii ki bunun sebebi, uzun süre taraflı medyanın sürekli olarak terör üzerinden o kişiyi karalaması, ilişkilendirmesi ve hitap ettiği bireyleri manipüle etmesi, yani toplumu provoke etmesinden başka bir şey değildi. Üzülerek ifade etmeliyim ki, her gün farkında olmadan buna benzer o kadar çok manipülasyona ve provokasyona maruz kalıyorsunuz ki, algınızın yönetilmesine engel olmanız neredeyse imkânsız. Öncelikle size yalan söyleyen bu araçları hayatınızdan çıkartmanız gerektiğini naçizane tavsiye edebilirim. Bu nedenle ben uzun yıllardır televizyon seyretmiyorum. Geleneksel medyada tarafsızlığını koruyabilen neredeyse hiçbir kanal kalmadığından, gelişmeleri gerektiği kadar ve farklı kaynaklardan takip etmeye dikkat ediyorum. Bunun yanında, provoke edilebilirliğinizi arttıran önemli sebeplerden birisi de sahip olduğunuz değerlerdir.

Bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına belirtmeliyim ki, insanın bazı değerlerinin olması özünde çok güzel bir şey olmakla birlikte, maalesef bu değerlerinize ne kadar çok bağlıysanız manipüle ve provoke edilebilirliğiniz o kadar çok artar. Teşbihte hata olmaz kaidesinden yola çıkarak şu benzetmeyi yapmama müsaade ediniz: Bir fareyi kapana düşürebilmek için, tuzağınıza farenin en çok sevdiği yemi koymanız daha etkili olduğu gibi; bir insanı manipüle etmek istiyorsanız, o insanın en çok değer verdiği şeyi bilmeniz işinizi kolaylaştırır. Örnek vermek gerekirse, mesleğimle de bağlantılı olduğu için rahatlıkla şu tecrübemi paylaşabilirim ki; dolandırıcılık suçuna en kolay maruz kalan kişiler, genellikle paraya çok değer verip kolay yoldan para kazanmak isteyen kişiler olmaktadır.

Objektifimizi biraz geriye çekerek daha geniş çerçeveden baktığımızda da bir toplumu provoke etmek isteyenler, o toplumun en hassas değerlerini bilir ve oradan vururlar. Mesela memleketimizde din, milliyet ve namus kavramları fevkalade önemsendiği için, birisi dışarı çıkıp "Yetişin dostlar dinimiz elden gidiyor.", "Namusumuz elden gidiyor.", "Vatanımız elden gidiyor." diye bağıracak olursa büyük bir kitleyi harekete geçirerek kontrol altına alabilir. Tarihimizde bu durum çok acı tecrübelerle sabittir. Bu acı tecrübelerden bir tanesini araştırmak isterseniz, 1993 yılındaki Madımak Oteli katliamına göz atmanızı tavsiye ederim. İnsanlık tarihimizin kara lekelerinden birisi olan bu olay, herhalde cehalet ile provoke edilebilirlik arasındaki ilişki konusunda fikir verecektir. İşte o zaman fare-peynir örneğini neden verdiğim anlaşılacaktır. Hatta o olayda "Allah-u ekber" diye bağırarak farelere peynir tutan, oradaki topluluğun dini duygularını kullanarak ateşi harlayan provokatörlerin bugün birçoğumuzun yakından tanıdığı kişiler olduklarını da belirteyim.

İşte değerli dostlar, kısacası provokasyon denilen şey budur. Birçok şeyde olduğu gibi, provoke edilemeyen bireyler ve toplumlar olabilmemizin yolu, kaliteli ve objektif bir eğitimden geçiyor. İdeolojik ve yerel değerlere değil de evrensel ve temel insani değerlere önem veren bir toplum olduğumuz zaman, toplumsal duygularımızı sömüren karanlık yüzlü şark kurnazlarının yaşam damarı kopmuş olacaktır. Unutmayın ki eğitimli, sorgulayan bir beynin algısıyla hiç kimse oynayamaz. Zaten bu yüzdendir ki, kolay yönetilebilir bir toplum yaratmak isteyenler, fırsatı ellerine geçirdiklerinde ilk önce eğitim sistemini kendi ideallerine göre düzenlemekle işe koyulurlar. Hatta eğitimi yeterince yerle bir ettiklerinden emin olduklarında, "Biz eğitimsiz kesimin ferasetine güveniyoruz." deme cüretinde de bulunurlar. Zira   toplumun beyninin o kadar iyi yıkandığına inanırlar ki, bu abes cümlelerinin bile toplum tarafından sorgulanmayacağını düşünürler. Toplumun zekasını körelttikçe, aklı ile daha rahat alay edebileceklerine inanırlar. O cahil dedikleri toplumun, kendilerini sopayla kovalayacağı güne kadar saçmalayıp dururlar. Netice itibariyle yarattıkları eğitimden ve liyakatten yoksun, karanlık dünyada günün birinde kendilerinin de boğulup gideceğini göremeyecek kadar kördürler.

Bu güzel memleketimizde modern eğitime ve liyakatli eğitimciye, hukuka ve liyakatli hukukçuya, bilime ve bilim insanına, sanata ve sanatçıya, hak ettiği değerin verildiği günlerin gelmesi umuduyla... Memleketimizin ampul ile değil, güneş ile aydınlandığı günlerin tekrar gelmesi umuduyla... Sağlıcakla kalın.

PROVOKASYON KONUSUNDA BİLİNÇLENELİM