Alkali Beslenme
Tarihte ilk defa William Howard Hay tarafından ileri sürülen ‘alkali beslenme’ kavramı son zamanlarda sıkça bahsedilen popüler diyetler arasındadır. Alkali beslenme vücudun pH dengesini korumayı hedefleyen bir beslenme türüdür. Bu beslenme türü birçok kişi tarafından uygulansa da hala çeşitli tartışmalara konu olmaktadır. Alkali diyetten bahsedilmesi ve asidik diyetle karşılaştırılması yıllar öncesine dayanmaktadır. 1930’lu yıllarda kobaylar üzerinde alkali diyetin immünolojik faydası üzerine Doktor Bonomo’nun yaptığı çalışmada, normal asit-baz dengesinin immünolojik dezavantajlarının olabileceği söylenmiştir.
Fakat alkali beslenmenin özü sağlıklı, doğal ve işlenmeyen gıdalardan oluşur. Alkali beslenme nedir sorusunu şu şekilde açıklayabiliriz; tüketilen her gıda vücudumuzda toksin biriktirmemize neden olur. Vücudumuzun pH dengesine baktığımız zaman ise bu değerin 7.35 olduğunu görürüz. Asidik yiyecekler bu dengeyi bozar. Vücutta bulunan asidin artması ile birlikte kilo, halsizlik gibi problemler yaşanabilir. Alkali beslenmenin özü bu dengeyi korumaktır. Vücut aşırı asidi nötralize etmek için kandan mineralleri çeker. Kişilerin diyetleri yeteri kadar kalsiyum, magnezyum, potasyum ve diğer asit tamponlayıcı mineralleri içermiyorsa bu mineraller kemik, karaciğer ve kalp gibi dokuların depolarından çekilir ve ciddi problemlere yol açabilir.
PH kavramı vücutta organların çalışması ve sistemlerin devamı için önemlidir. Böbrekler kan PH değerini çeşitli metabolitlerin emilimi ve atımı ile dengede tutmaya çalışır. Yapılan bazı çalışmalar bu tampon sistemi sayesinde diyetin asit yükünün kan pH değerini önemli ölçüde değiştirmeyeceğini savunmaktadır. Ancak yüksek asit içerikli diyet, zamanla bu tamponlama sistemini bozabilir ve sağlığı olumsuz yönde etkileyebilir.
İnsan diyetinde pH ve asit yükü, avcılık-toplayıcılıktan günümüze önemli ölçüde değişmiştir. Son 10 bin yılda tarımdaki yenilikler ve son 200 yılda oluşan endüstrileşmenin etkisi ile diyette potasyumda düşüş ve kloridde artış gözlenmiştir. Günümüz insanları daha öncekilere göre magnezyum, potasyum ve posadan fakir; doymuş yağ asidi, basit şeker, sodyum ve kloridden zengin beslenmektedir. Diyette oluşan bu tür değişimler metabolik asidoza neden olabilmektedir. Ayrıca yaşlandıkça vücuttaki renal asit-baz düzenleyici fonksiyonlar azalmakta ve bunun sonucunda diyete bağlı metabolik asidoz artmaktadır. Düşük karbonhidratlı ve yüksek proteinli diyetler asit yükünü artırarak üriner sistemde değişikliklere yol açmakta; kanda ve pH düzeyinde çok az bir değişime sebep olmaktadır. Böylece üriner magnezyum, sitrat ve pH seviyesi azalırken; üriner kalsiyum, çözünmemiş ürik asit ve fosfat seviyesi artar. Tüm bu sonuçlar böbrekte taş oluşum riskini artırmaktadır. Diyette ve yaşam tarzında küçük değişiklikler yapıldığında asit fazlalığının neden olduğu dengesizlik giderilebilir. Çünkü strese yanıt sırasında kaslarda gerginleşme ve katılaşma, nefes hareketlerinin yüzeysel olması ve oksijen akışının yavaşlaması gibi değişiklikler oluşmaktadır. Sürecek