MUSTAFA KEMAL ATATÜRK’ÜMÜZ YOK AMA ÇARESİZ DEĞİLİZ
Bundan tam 92 yıl önce bugün, 4 Mayıs 1931 günü Mustafa Kemal Atatürk, üçüncü kez Cumhurbaşkanı seçildi. Hem de seçime katılan 289 milletvekilinin tamamının oylarıyla ve 1. turda.
Bir iz düşümü çalışması yapıp, o günle bugünü kıyaslamaya ne dersiniz?
1931 yılında cumhuriyetin kuruluşunun ilk yoksul, yoksun ve sancılı yıllarında modernleşme ve yenilikçi politikaların önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, ülkenin ekonomisini geliştirmek ve modernize etmek için çaba sarf etmeyi temel ilke edinmişlerdi. Sadece bu konuda değil, Türk halkının tüm bireylerini, ayrıştırmadan, sosyal yaşam koşullarından, eğitimden, üretimden, sağlıktan, istihdamdan, adaletten hakça pay alması için yüzlerce projeyi hayata geçirdiler.
Bu dönemde, Türkiye'nin askeri gücü de artıyor, orduda modernizasyon çalışmaları yapılıyordu.
Ekonomik olarak, 1931 yılında tarım ve hayvancılık hala ekonominin belkemiğini oluşturuyordu. Ancak sanayi sektörü de hızla gelişiyordu ve özellikle İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerin ötesinde, birçok Anadolu kentinde yeni fabrikalar açılıyordu. O yıllar, Cumhuriyet dönemindeki ekonomik ve siyasi değişimlerin sürdüğü bir zamandı. İktisadi kalkınmaya odaklanılan dönemde, tarım ve sanayi sektörleri de geliştiriliyordu. Tarım ürünleri ve hayvancılık, ülke ekonomisinin temelini oluşturuyordu ama onun yanında sanayileşme çabaları sonucu çimento, tekstil, deri, şeker, ilaç, kimya ve makine endüstrileri sisteme sokuluyor ve kalkınma için gece gündüz çalışılıyordu. Bu dönemde, Türkiye'nin ihracatı da artıyor ve ülke, özellikle tarım ürünleri ve ham madde ihracatıyla dünya pazarlarına açılıyordu.
Kültürel ve sosyal olarak, bu yıllarda modernleşme çabaları kapsamında çeşitli alanlarda yenilikler ve reformlar yapıyordu. Özellikle eğitim, kadın hakları, giyim ve dil alanlarında reformlar gerçekleştiriliyor, ülke batılılaşma ve saygınlık kazanma sürecinde hızla ilerliyordu.
O yıllarda da ne ilginçtir ki Türkiye'nin karşı karşıya olduğu bazı zorluklar vardı. Özellikle dünya genelinde yaşanan ekonomik kriz, Türkiye'nin ekonomik büyümesini yavaşlatmıştı. Dünya ekonomik durgunluktaydı. Ayrıca, ülkede azınlık hakları ve Ermeni sorunu gibi bazı önemli siyasi ve sosyal sorunlar da çözüm bekliyordu, üstelik savaştan henüz çıkmış devletimiz gerçekten çok yoksuldu.
Yeni bir toplumsal yapılanmayı ve Cumhuriyet değerlerinin benimsenmesini hedefleyen efsane lider, uluslararası alanda da aktif bir politika izlemekteydi.” Yurtta Sulh, Cihanda Sulh “mantığını her Türk vatandaşının her zerresine oya gibi işledi. Komşularımızla sıfır problem günlerimiz başlamıştı.
Ulu önder, Türk halkının yeğane baş komutanı, başöğretmeni Mustafa Kemal Atatürk, o koşullarda bile Türkiye'nin bağımsızlığından asla ödün vermedi. Türk halkını tüm değerlerinin önünde önemsedi. Halkı asla aşağılamadı, küçümsemedi. Her fırsatta onurlandırdı, yüreklendirdi. Eğitim ve kültür alanlarında reformlar yaparak, halkın bilinç düzeyini yükseltti. Bu sayede, Türkiye'de bilim, teknoloji ve sanayi alanlarında ilerlemeler kaydedildi.
Toplumsal eşitlik için mücadele etti: Kadın hakları konusunda önemli adımlar attı ve kadınların eğitim ve çalışma hayatına katılımını teşvik etti. Gençlik ve çocuklar için sayısız sosyal programı hayata geçirdi.
Osmanlı’nın, saray hayatına asla öykünmeyerek, son derece mütevazı bir yaşam tarzı benimsedi. Çok küçük heyetlerle, çok sıradan ulaşım araçları kullanarak yurt gezileri yaptı, halkın sorunlarını yerinde inceledi ve mutlaka çözüme kavuşturdu.
Şimdi, 10 gün sonra 13. cumhurbaşkanını seçeceğimiz 4 Mayıs 2023’e gelelim. 1931 ile günümüzü kıyaslamayı, yazımı yeniden gözden geçirerek sizin yapmanızı rica ediyorum. Okurken bile fark ettiğiniz gibi tüm koşullarıyla bugün 92 yıla göre çok kötü bir durumdayız. “Keşke zaman tünelinde 92 yıl geriye gidip, birey ve toplum olarak hak ettiğimiz saygıyı gördüğümüz, insanca yaşadığımız, onurlu, çalışkan, umutlu günlere dönsek” dediğinizi duyar gibiyim.
Bu durumda sorum şu: Mustafa Kemal Atatürk’ümüz yok, ama biz bu koşullara yeniden kavuşmak için ne yapmalıyız?
Cevabınızı da duyar gibiyim.
Son söz: “Her toplum, layık olduğu şekilde yönetilir” diyen Fransız düşünür Montesquieu’yu haklı çıkaralım ve artık hak ettiğimizi doğru seçimle kazanalım.