QUO VADİS
Bu cümleyi mutlaka hatırlarsınız, QUO VADİS, seneler öncesi 1895 yılında Henryk Sienkeiewicz’in yazdığı ve aynı adlı romandan 1951 yılında sinemaya uyarlanan bir filmdi. Kelimenin manası da ilginçti latince ‘NEREYE GİDİYORSUN’ anlamına gelmekteydi. O kadar etkilenmiştim bu filmi seyrederken, Hıristiyanlığın yayılması döneminde Roma İmparatorluğu içindeki, üst kademelerde yaşananları konu almaktaydı. Filmin oyuncuları çok ünlü sinema yıldızları idi. Filmde Robert Taylor, Peter Ustinovve Deborah Kerrfilmin baş karakterlerini canlandırmaktaydılar. Diğer oyunculardan Patricia Laffanve Leo Genn’in de filmde diğer karakterlerde ciddi rol ortaya koymuş olduklarını hatırlarım. Bu filmin yönetmenliğini de Mervyn LeRoy yapmıştı.
Roma İmparatorluğu’nda, o dönemdeki General Marcus Viniciusuzun bir seferden geri döner. Lygiaile karşılaşır. Lygia bir generalin kızıdır ve ona gönlünü kaptırır. Ancak Lygia Hıristiyan dinini seçmiş olduğundan, bir çelişki içinde kalırlar. İmparatorluk, Hristiyanlara yönelik yaptığı ve gladyatörlerle arenada çarpıştırıp, onlara soy kırımı uygulamalarına, Marcus Vinicius’un karşı durması, İmparator NERO’nun dikkatini çeker.
İmparator NERO, Hristiyanlığın yayılmasını önlemek adına giriştiği bu soy kırıma, sevgilisinden dolayı General Marcus Vinicius’a karşı mücadele verir. Ancak Roma’da mevcut çok tanrılı din ve din rahipleri, geleceklerinden endişeli, ortaya çıkan bu durumdan rahatsız olurlar. Film içinde Hristiyanların birbirlerini tanımak için işaretle anlaştıklarını ve bu işaretin de bir balık olduğunu hatırlarım.
Aradan geçmiş 70 yıl, bu filmi hiç unutamam. Kanımca her dinin yayılması sürecinde birçok olayların yaşanmış olduğu muhakkak. Filmin Nobel ödüllü bir romana dayalı olması ve yetenekli film yönetmeninin başarısına, ünlü oyuncular da katılınca ortaya çok güzel bir eser çıkmıştı. Bugün film dünyasında böyle filmlerin üretildiğini düşünemiyorum. His, macera, konu, güçlü sinema oyuncuları ve güçlü yönetmenlerin artık yeni nesilde yetişmediğine inanmaktayım.
Filmin adı da önemli ‘NEREYE GİDİYORSUN’. Bu iki kelimeyi çoğu zaman kendime sormuşumdur. ‘NEREYE GİDİYORUZ?‘ Kendisinin ‘Ekonomist’ olduğunu iddia eden bir kişinin ortaya attığı ‘faiz sebep, enflasyon netice‘ savının doğru olmadığını bile bile, ülke ekonomisinin %100 enflasyon değerlerine tırmanmasına engel olunamamasının, ülkede iki sınıf halkın oluşmasına neden olduğunu üzülerek seyrettik. Saraya yakın beslenen bir müteahhit ve çevresi iş gurubu, diğer tarafta ise geçinmeye çalışan memur, işçi ve onların emeklileri sınıfını yarattık. Bu duruma gelebilmek için, iktidar sahiplerinin, her türlü ödünü vermek için her çareye baş vurmasını üzülerek seyrettik.
Kadınları koruma altına alabilecek uluslararası bir sözleşmeye ismini veren İstanbul Sözleşmesine ilk imzayı veren Türkiye, Millet Meclisi’nin onayını da aldıktan sonra Saraya yapılan baskı neticesinde bu sözleşmeden bir kişinin kararı ile 21 Mart 2021 de çekildiğimizi üzülerek seyrettik. Dünyanın ağzı açık kaldı. Anlayamadılar. Siz anladınız mı?
Hangi tarikatın dayatması ile bu sözleşmeden çekildiğimizi Saray ilan etmedi. Bunu bilen yok. Ama bunu tahmin eden birçok isim bulunmakta. Bu çekilmeden sonra ülkemde kadın cinayetleri artmaya başladı. 2020 yılında 300 kadın cinayeti, 171 şüpheli kadın ölümü, 2021 yılında 280 kadın cinayeti, 217 şüpheli kadın ölümü, 2022’de ise 334 kadın cinayeti ve 245 şüpheli kadın ölümü vakası yaşanmış.
2023 yılının ilk 9 ayında 234 kadın cinayeti ve 214 adet şüpheli kadın ölümleri yaşanmış ülkemizde.
Sarayın ürettiği 6284 Sayılı Aileyi Koruma Kanunu, kanımca ne aileyi ne de kadınları korumaya pek muktedir olamamakta. Dikkat ederseniz, 2023 yılı Cumhuriyetimizin 100’üncü yılında, ülkemizde günde yaklaşık 2 kadın cinayete kurban gitmekte. Cinayet nedenlerinin altında birçok konu olduğunu düşünmekteyim. Bunların içinde ekonomik sıkıntıların da insanın ruh yapısında kontrolsüz davranışlara yol açtığını unutmamak gerek. Hani geliriniz, sizin normal yaşam sürdürmenize yetmiyorsa, ne yapabilirsiniz? Hele bir de iyi eğitim almamışsanız çarpık yollara başvurmanız olasıdır.
Hani 2022 yılında bir öğretmenin maaşının 460 lira olduğunu, bugün ise bu rakamın 17,000.00 TL’ye yükseldiğini telaffuz edenler var ya, 2022 yılında 460 lira ile 21 çeyrek altın alırken öğretmenlerimizin, bugün 17,000.00 lira ila sadece 8 çeyrek altın alabildiklerini unutmamak gerekir. Bu durum sadece öğretmenlerle ilgili değil, bütün çalışanlar ve emeklileri de kapsamakta. Ülkemde yoksulluk bir yaşam tarzı olma yolunda ciddi mesafe kat etmekte. Ülkemde bunları yaşarken seneler öncesi seyrettiğim o güzel film gelir aklıma:
‘QUO VADİS DOMİNE’ ‘Nereye Gidiyorsun Hazret,’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.