Dark Triad Personality Traits/Üç Karanlık Kişilik: Psikopati

YAYINLAMA: 15 Mart 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 14 Mart 2024 / 11.38

Yazıma başlarken sizlere şunu sormak isterim: Gaslighting filmini izlediniz mi? Gaslighting; manipülasyonun en tehlikeli, en acımasız ve en duygusuz versiyonudur. 1944 yapımı bu film, bir değil en az iki karanlık kişilik özelliğini de taşıyan baş aktörün, mağdur tarafın duygularını manipülasyon taktikleriyle acımasızca suiistimal ettiğini bizlere anlatır. Filmin en önemli sahnelerinden birisinde dedektif, mağdur kadına kocasının kendisine yaptıkları için “You’re not going out of your mind. You’re slowly and systematically being driven out of your mind!” yani “aklınızı (öyle kolay kolay) yitirmeyeceksiniz aklınız size yavaş yavaş ve sistematik bir şekilde kaybettirilecek!” der (https://www.youtube.com/watch?v=Fp5iPmpZiNE). Bu yaklaşım hem narsistlerin hem de özellikle bugünkü konumuz olan psikopatların özelliğini taşır.  

Psikopatları narsistlerden ayıran en önemli özellik kaygıdan uzak bir yapıya sahip olmalarıdır. Yaptıkları hiçbir eylemin sonucunu normal bir insandan beklendiği şekilde; korkma, kaygılanma gibi tepkilerle karşılamadıkları gibi olan bitenleri merak etme gereği bile duymazlar. Bunun başlıca sebeplerinden birisi bu tip insanların -vicdanen rahatsız olma, pişmanlık duyma, merhamet gösterme gibi- insanı insan yapan niteliklerden yoksun olmalarıdır. Dolayısıyla bu insanlar cüretkârlıkta, hadsizlikte, utanmazlıkta sınır tanımazlar. Narsistler ise kendilerinde olmayan bilgi, beceri, itibar vb. unsurların etkisiyle bir eziklik yani aşağılık kompleksi duygusuyla yaşarlar. Bundan dolayı da kendi nitelikleriyle hak ederek elde edemedikleri konumlarını her an kaybetme korkusu taşıdıklarından eleştiriye, itiraza ve hatta öneriye dahi zihinlerini kapatırlar. Kısacası narsist kişilik sahipleri hak etmedikleri şeyleri kaybetme korkusuyla yaşarken psikopatiler oldukça cool takılırlar. Çünkü onlar empati ve vicdan yoksunudurlar: Emellerini gerçekleştirmek uğruna araç olarak gördüğü kurbanların ölmüş, bitmiş, yaralanmış, kırılmış, tükenmiş olmalarını umursamaz, onların dert etmeye bile değmediğini düşünürler. Psikopati özelliğe sahip olanın diyeceği tek şey şudur: ‘Bana ne’.

Şimdi gelelim psikopatik özellikleri biraz daha geniş açıdan tanımaya… Siz hiç dışarıda melek evde ise şeytanlaşmış bir terminatörün bu çift karakterini aynı anda gördünüz mü? Hemen hemen hepimiz görmüş, birebirde de tecrübe etmiş olmalıyız aslında. İster romantik ister sosyal isterse iş ortamında kurduğumuz ilişkiler olsun, şakkadanak diye çıkar böyle birisi önümüze. Romantik ilişkilerinizde tesadüfen ya da aracılar vasıtasıyla tanışırsınız ve daha ilk görüşte başlar içinizin yağlarının erimesi. Nasıl erimesin ki? Oldukça çekici, alımlı, cazibesi yüksek olan birisinin ağzından bal damlayan sözlerinden büyülenmemek, etkilenmemek mümkün mü?

Mümkün olmayacak olan ise şudur sevgili dostlarım; zannettiğiniz gibi o kişinin ağzından damlayan şeyin bal olmadığı ve ağzından akanın aslında Pavlov’un köpeklerinin salyalarından farksız olmaması… Malumunuz Ivan Pavlov’un köpekleri (tüm masum köpek dostlarımdan özür dilerim.) nasıl ki mamasının verileceğini belirten sinyal verildiğinde salyasını akıtmaya başlarsa, psikopatlar da büyük bir maharetle saklamış oldukları emelleriyle kurbanlarının ağlarına düşmesini beklerken tutamaz salyasını. Hiçbir şüphe duymadan akıl süzgecinden geçirmeden balıklamasına daldığınız bu ilişki sizi köpek balığının merhametine bırakır ve siz artık kaderinize razı olarak beklersiniz oyunun sonucunu!..  

Psikopatlar karizmatik kişilikleriyle kurguladıkları -kendi iradenizle katıldığınız-sanal bir dünyanın oyuncağı haline getirirler sizi. Bunu yaparken zorlanmazlar çünkü iradenizi ele geçirerek sizi kendi aklınızdan şüphe eder hale getirmişlerdir. Çok geçmeden uğruna hayallerinizden vazgeçtiğiniz kişinin hayallerine kurban olur ve koca bir mağdurlar bahçesinin kuruyan yaprağı gibi kalırsınız oracıkta.

Psikopat kişiliğe sahip olanlar duyu organlarımızın en büyük zayıf noktamız olduğunu bilecek kadar hem kurnaz hem entelektüel olabilir. İşin en tuhaf yanı, psikopatlar kendilerindeki sorunun sizde olduğunu iddia ederler ve sahip oldukları etkileme gücüyle sizi bunu ikna ederler. Siz kendinize olan güveninizi kaybeder, aklınızı oynattığınızı düşünür ve dahası sonsuzluğa uzanma vakti geldiğini bile düşünmeye başlarsınız. Yapılan şey en güvendiğiniz, güç aldığınız aklınızın kontrolünüzden çıkarılıp manipülasyon uzmanlarına teslim edilmesidir. Çünkü algılarımız özellikle aklımız algı-yönetim teknikleri aracılığıyla aldatılmaya hazır ve nazırdır. Gördüğünüz her şeyin gerçek olduğunu düşünürsünüz. Ancak ya gördüğünüzü, duyduğunuzu sandığınız şeyler duvara yansıtılan gölgelerden ibaretse?.. İşte tüm bunları sağlayan manipülasyonun gücüdür.

Dahası mağdur, somut gerçeklerde bile yapılan duyusal bazlı hileler yüzünden şüpheye düşecek duruma gelir. Duyusal bazlı hileler ne demek? Örneğin; evin içinde bir şey kaybetmemişken size her şeyi kaybetmeye başladığınızı, hafızanız oldukça yerinde olsa bile sizde unutkanlık başladığını iddia ederek önce kendinizden şüphe ettirecek sonra da zihninizde ustaca yaratılan ZAN ile bunun doğru olduğuna inanmaya başlayacaksınız. Siz sakin bir şekilde konuşurken size agresif davranışlar sergilediğinizi; karşı tarafın/onun bağırtısını, çağırtısını bitirmesini beklerken, ‘bıktım senin yüksek sesli konuşmalarından, agresif ve psikopat tavırlarından vs.” diyerek tüm bunlardan sorumlu sizi ilan edecektir. Aslında iddia ettiği şeyler aynaya baktığında gördüğü kişinin davranışıdır!..

Psikopatlar tüm bu itici özelliklere, anormal kişiliklerine rağmen giyim, kuşam ve kullandıkları sözcüklerle elde etmek istediklerini çok kolay bir şekilde ikna edebilme yeteneğine sahiptirler. Siz romantik partnerinizi koruyucu meleğiniz yerine koyarken, onlar sizi    -şeytana pabucunu ters giydirecek derecede- hazırladıkları habis planlarıyla sistematik bir şekilde, sadece bedeninizi değil ruhunuzu dahi imha edecek uçuruma doğru sürüklerler. İçiniz kan ağlar, gözyaşlarınız sellere karışır, defalarca kedere gark edilirken siz hala kendi sanal dünyanızda celladınız olacak ruh hastasından can simidi olmasını bekler durursunuz. Ay ışığı, gün ışığı demeden oturur halinize ağlar dururken o gözyaşları sizi akıp gittiğiniz o koca deryada yalnızlaştırdıkça yalnızlaştırır. Ayın öteki yanına uzanacak methiyelere rağmen hüznün dibine terk edilirsiniz. Artık öyle bir an gelir ki yaşadığınız derin travmalara dayalı olarak çok travmatik geçecek bir dönemin başlangıcında sizi yürekten ve karşılıksız sevecek insanları kendinizden uzak tutmanıza neden olacaktır. En kötüsü ise sizi siz olduğunuz içen sevecek bu insanlar yaşadığınız onca deneyimleri öğrendiğinde, yüreklerinin en hassas noktasından gelen saf sevgiyi size doğru boca etmekte zorlanırlar.

Zordur ömrünüzü adayacağınızı düşündüğünüz insanın sizi kandırmış olma ihtimaline inanmak.  Yanılmış olma olasılığına karşı direnç gösterirsiniz. Zorlarsınız kendinizi ama bu sizi sadece yormaktan başka bir işe yaramaz. Hayatınızı paylaşacak kadar büyülendiğiniz insanın sizi bu kadar kolay yanıltması, kandırması, aldatmasının dayanılmaz bir şekilde ağır gelmesidir asıl sizi yoran.  Saflığınızın, masumiyetinizin suiistimal edilmesini kabullenmek zordur elbette.  İçiniz kan ağlamaya başlar ve içten içe boğulmaya başlarsınız. Bedeninizi değil ruhunuzu mengeneye sıkıştıran bu duygusuza, manipülatöre bir şans daha verme gafletine düşersiniz. Aklı sizin kişiliğinizde değil saflığınızda olan birisini yüreğinizde taşımak yüklerin en büyüğüdür oysa... Bu karanlık kişiliği ısrarla yüreğinde taşımanın acılara tutunmaya doymamak olduğunu bile bile lades dersiniz. Bu arada usta artık işinin piri olmuştur. Çizer yine yeni yeniden mutluluğun yol haritalarını. Yine inanırsınız. Fakat yaratılan bu fantezi dünyasında yolunuza devam ettiğinizde başınıza gelecek olan şey Ömer Hayyam’a atfedilen bir rubaide gizlidir: Bilirsiniz bunu: “Celladına/katiline aşık olmuşsa…” diye başlayıp giden dizeler. Bu cellatları besleyen bireylerin en hafif ifadeyle saflık halleri, mantık denilen süzgeci devre dışına bırakmış olmalarıdır. Kısacası akıl tutulması halleridir.

Başlarsınız realiteyi(gerçeği) reddetmeye. Elbette bunu kabullenmek kolay değildir. Çok güvendiğiniz aklınızın sizi yanıltmış olmasını kabul edemezsiniz. Öyle sağlam bir zihne sahipken sizi yanıltan neydi peki? Gelin buna modern bilimin babası yani “Düşünüyorum, öyleyse varım” sözü ile bilinen Descartes’in sözleri ile cevap verelim. “Sağlam bir zihne sahip olmak yetmez. Önemli olan onu (yanlışa düşmeden) kullanabilmeyi öğrenebilmektir.” Nasıl ki doğru bilgiye yanlış bir formül ya da yöntemle ulaşmazsanız aradığınız doğru insanı da yanlış seçimlerle, kararlarla bulamazsınız.

Sonuç olarak Mark Twain’in “İnsanları kandırmak, kandırılmış olduklarına ikna etmekten kolaydır” sözü malumunuzdur. Hayatımızın her anını, bilincimizin tüm katmanlarını, beynimizin tüm loblarını etkileyen bu özlü söz, birisinin birilerini ezelden beri aldattığını ve ebediyete kadar da her dakikada bir saftiriğin doğduğu bir dünyada aldatılmaya hazır ve nazır kurbanlar bulmakta zorlanmayacağını bilmemiz bakımından da büyük önem taşımaktadır. Utanma duygusunu yitirmiş, kalbi kötülükle, zihni habislikle yoğrulmuş bu ruh hastalarına fırsat tanımanın “olmayacak duaya amin” demekten başka bir şey olmadığını bilmeniz gerekiyor. Descartes’ten yaptığımız alıntıyı farklı bir şekilde ifade edecek olursak nasıl ki kuşkulu bilgiler üzerine yeni bir bilgi inşa edilemezse, kuşku duyduğumuz insanlarla çıktığımız yolculukta da güvenli bir limana varamayız.

Bitirirken, ilk yazılarımda belirttiğim gibi bu konular benim uzmanlık alanımın dışındadır. Sizlere aktardığım tüm bu bilgiler onlarca kaynağın incelenmesi sonucu meydana getirilmiştir. Elimden geldiğince kendi okumalarımdan, dinlemelerimden ve çalışmalarımdan elde etmiş olduğum bilgiyi kendi muhakeme gücümle analiz etmeye çalıştım. Hepsi benim kendim çıkarımımdır. Dolayısıyla kimseyi bu konularda yargılayacak kadar bilgili veya gerekli altyapıya sahip değilim. Ben hasbelkader okuma yazma öğrenmiş, edinmeye çalıştığı bilgi kırıntısını naçizane paylaşmayı kendisine ilke edinmiş bir faniyim. Dolayısıyla lütfen bu konularda daha ayrıntılı bilgiye ihtiyaç duyduğunuzda işin uzmanlarına danışın.

 

Dr. Ali Yüce

Kendini Tanımaya/keşfetmeye çalışan

İnstagram: yucesophos

Mail: aliyuc@gmail.com

Dark Triad Personality Traits/Üç Karanlık Kişilik: Psikopati
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
F
Figen Ergül 3 hafta önce
Tebrikler Ali Yüce. Yine cok samimi, farkindalik olusturan, tekrar tekrar okunacak bir yazi.