YERLİ DİZİLERİN BÖLGE TURİZMİNE ve HİZMETE SUNDUĞUMUZ TURLARA ETKİSİ
Gaziantep'te "Yabancı Damat", "Ezo Gelin",“ Yalı Çapkını”, Halfeti'de " Yersiz Yurtsuz", Mardin- Midyat'ta " Sıla " ve "Kara Duvak" bildiğim dizi çekimleri. Dizilerin turizme katkısı bıçak sırtı gibi, başarısız bir cast, kurgu ve senaryo bölgeye çok zarar verebiliyor. Şu anda geleneklerden bile yok olmaya yüz tutan olaylar (berdel gibi) anlamsız ve sorumsuz bir reyting kaygısıyla "alışkanlıkmış" gibi anlatıldığında bölge halkının imajı çok olumsuz etkilenebiliyor. Zaten kopuk olan doğu ve batı Anadolu birbirine iyice yabancılaşıyor. Ancak "Yabancı Damat" gibi günlük yaşamı fazla abartmadan, etnografik araştırmalara dayalı olarak titizlikle hazırlanan ve toplumsal mesajların dikkatlice içine serpiştirildiği yapımlar da gerçekten bölge tanıtımına çok yarar sağlıyor. Ayrıca aceleye getirilmeyen, sanatsal kaygılarla çekildiği hemen belli olan sinematografik çalışmalar da bölgenin doğru tanıtımında önemli rol oynuyor.
Gaziantep'te "Yabancı Damat"ın bazı iç mekan çekimlerinde kullanılan "Anadolu Evleri" isimli butik otelimize, dizinin gösterimde olduğu sürede inanılmaz bir talep oluşmuştu. Bölgeye gelen yerli turist, otantik pazarlarımızdan en önemlileri olan " Bedesten", "Elmacı Pazarı" "Bakırcılar Çarşısı"na, "Antep Kalesi" ne, müzelerimize ciddi bir ilgi göstermişlerdi.
Dizilerin bazıları çok anlamsız ve ürkütücü, sadece TV programlarında popülist boşluğu doldurmaya yönelik, çalakalem hazırlanıyor.
Ancak genel anlamda, alt yapının zenginleşmesi, ulaşım olanaklarının artmasıyla Anadolu topraklarındaki muhteşem arkeolojik zenginliğin bilincinde olan yabancı kültür turistlerinin yanında GAP Bölgemiz , yaşadığı coğrafyanın ve toprakların sırrına ermek isteyenlerin, kültürel mirasının değerini öğrenmek isteyenlerin de akınına uğruyor. Konuklarımız, tarihin esrarengiz çağlarına açılan, insanlığın ve uygarlığın geçirdiği tüm aşamaların şahidi olan bu topraklarda geçirdikleri günler boyunca bazen azgın sularıyla akan kutsal nehir Fırat’ın yanında tüm azametiyle dünyaya meydan okuyan Rumkale’de, bazen Harran’ın sıcaktan çatlayan kırmızı toprağının kana kana su içtiği Atatürk Barajında, taşa can veren ellerin diyarı Zeugma’da , suların altında yitip gitmesin diye temennide bulundukları Hasankeyf’te “GAP KEYFİ” adlı turumuzun tadını çıkarıyorlar.
Torunlarına bile anlatacakları en ilginç anıları yaşıyorlar, en farklı kültürleri hala bir arada görmenin şaşkınlığıyla bitiveren bu kısacık gezinin keyfine doyamıyorlar.
Biz de bu muhteşem coğrafyada yabancı turistleri gezdirirken hissettiğimiz gururu kendi vatandaşlarımızla da paylaşıyor ve çok mutlu oluyoruz...
Bölgemiz, konuklarımızı değeri bilinmemişliğin verdiği mağrur ve naif bir edayla kollarına alıyor, sarıyor, sarmalıyor ve büyülüyor. Kavimler kapısının anahtarı olan ve Anadolu mozaiğinin en renkli ve karmaşık bölgesi olan bu bölgemizdeki otantik hava konuklarımızı gerçekten büyülüyor. Konuklarımız her ayrıntı üzerinde günlerce çalışıldığı ilk bakışta belli olan bu gezi programımızın mükemmel eğitilmiş bir turizm kadrosunun bilinçli ellerinde şekillendiğini fark ederek, bununla ilgili övgülerini içtenlikle dile getiriyorlar . Kafeinli, kafeinsiz kahveden, meyve çaylarına kadar zengin çeşitte soğuk sıcak , alkollü, alkolsüz içeceklerin yol boyunca kesintisiz sunulduğu turlarımızda, bölgemizin en meşhur çerezi fıstık da sürekli baş köşede...Gidilen kentlerin en meşhur yemekleriyle hazırlanan zengin sultan sofraları, yemek , kahve seremonileri, kına gecesi, sıra gecesi törenleri ile renklendirilen gecelerinin bitmesini istemeyen konuklar, çeşitli yerlerde aldıkları sürpriz armağanlar karşısında da şaşkınlıklarını gizleyemiyorlar...Gün doğumunda kızaran antik Mezopotamya ovasında cam kadehte ikram edilen şampanya, ya da devasa heykellerin huzurundan izin istermişçesine ayrılan gün batımında ikram edilen konyak bu turlarda hoş tepkiler aldığımız hizmetlerimizden...
Tüm bu güzel övgülerden bence daha önemlisi bu geziler sayesinde Anadolu insanı kucaklaşıyor. Anadolu’nun muhteşem kültürü, zengin mozaiği doğduğunuz toprakları bir kez daha sevmenize sebep oluyor. Yan yana aynı coğrafyada yaşayan Kürtler, Süryaniler, Müslümanlar, Alevileri görünce “Ülkem ne büyük!” diyorsunuz, hepsinin Ankara’dan idare edilmeye çalışılmasına şaşırıp kalıyorsunuz. Tanıdıkça seviyor, gurur duyuyorsunuz...İnsanların gülen gözlerindeki sevgi, nasırlı ellerindeki beceri bölgeye konuk olanları hayretler içinde bırakıyor...Uzaktan “Orda bir köy var uzakta,” mantığıyla baktığınız yörelere “gitmesek te görmesek te o köy bizim köyümüzdür” dememek lazım geldiğini biraz da kendinize itiraf ediyorsunuz.” Gitmek lazım, görmek lazım” diye mırıldanıyorsunuz ister istemez...
İpek Yolu’nun, dinler ve mezhepler coğrafyasının en zorlu parkuru olan bu bölge yıllarca çeşitli sebeplerle hep göz ardı edildi ancak artık çok iyi tanıtım, nitelikli kuruluşlar, Zeugma, Göbeklitepe, Nemrut gibi dünya harikası değerlere artan ilgi sebebiyle çok popüler oldu. Entelektüel kesimlerin bölgeye duydukları ilgi halka halka genişleyerek, uluslararası boyutlara taştı.
Yüzyıllardır hatta bin yıllardır sessizce insanlığı izleyen Bilge Güneydoğu’nun anlatmak istediklerine ve sahip olduğu zengin etnografyaya hayran kalan konuklar, tarihin son kalıntıları tek tek yok olurken, görme şansını yakaladıkları Güneydoğumuz’la gurur duyuyorlar. Her birinin ayrı bir büyülü öyküsü olan Güneydoğu illerinde, Türkiye’nin sadece batı ve güneyden oluşmadığını fark ediyorlar ve her biri gönüllü birer turizm elçisi oluyorlar...
Tüm aydınları ve ülkesini seven insanları bu zor ama mutlaka üstlenilmesi gereken göreve çağırmak istiyorum. Gelin Anadolu insanının kucaklaşmasına ön ayak olun. Böylelikle bir Japon’dan, bir Kanadalı’dan daha önce bölgeyi tanıyın, daha içtenlikle sevginizi ve gururunuzu paylaşın... Biliyorsunuz acı paylaştıkça küçülür, sevgi paylaştıkça büyür...