“Eğitim Ezberciliğe ve İtaate Zorlamakta!”

YAYINLAMA: 10 Mayıs 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 09 Mayıs 2024 / 19.20

Bir işin iyi, doğru, nitelikli ve verimli olup olmadığı; o işin ne şekilde gerçekleştiğine, bilimsel kriterlerle yapılıp yapılmadığına, ne amaçla ve kimlerle uygulandığıyla paralellik arz eder. Katılımcılığın ve çoğunluğun hatta azınlığın görüş, öneri, fikir ve yorumları (gerçekleşmesi hedeflenen) işin felsefi gövdesinde ne kadar çok yer edinirse; o derece değerli, anlamlı, kapsayıcı ve işlevsel olur.

Bu realiteden doğru yol alırsak son yirmi yılın eğitimdeki köklü değişimleri ancak doğru kavranabilir. İktidarlar, ayrıcalıklı sınıflar kendi varlıklarını sürdürebilmek için her seferinde çıkarlarına ters gelmeyen toplum inşa etmek mecburiyetindeler. Bundandır ki hâkim grup, sosyal, kültürel, algısal, duyusal tüm şekillendirmelerde eğitimi başat alan olarak seçer.  Bilinmesi gerekeni bilinmemesi gerekeni, ilgi duyulması gerekeni ilgi duyulmaması gerekeni benimseyen ve de araştırma, merak ve sorgulama yetenekleri sönümlenen nesil yetiştirmek “Üstünlüklü Grubun” varlıksal diyalektiğidir.

Milli Eğitim Bakanlığı, “yeni müfredatla” ilgili planlamasını kamuoyuna sunarken toplumun büyük bir kesiminin üst seviyede kuşku, kaygı, tereddüt ve eleştirileri söz konusu. Artık eğitime dair hedeflenen her çalışma ve planlama velinin, öğrencinin ve eğitim bilim emekçileri nezdinde karşılık bulmamakta, inandırıcılık ve güvenirlikten kopuk halde.

ÇEDES projeleri ile eğitimde tarikat ve cemaatlerin müdahalesini yasallaştıran, MESEM projesi ile öğrencinin patronun ve sermayenin işçisi haline geldiği eğitim paradigmasının uzantısı “yeni eğitim müfredatını” her kesim az çok tahmin edebilmekte. Yeni müfredatın tüm hazırlık aşamalarında kamuoyu ve sivil toplum kuruluşlarının görüşlerinin alındığı yansıtılıyor. Oysa Milli Eğitim Bakanın birkaç ay önce tarikat ve cemaatler için sivil toplum örgütleri tanımlaması yaparak eğitim müfredatının içerik ve "yeni yapısı" için kimlerden icazet alınabileceğini ve referansları şeffaflıkla açığa koymuyor mu?

2024-2025 Eğitim ve Öğretim Yılı için yeni eğitim modeli diye tasvir edilen pakette çağın ihtiyacı, “yeni dünya,” bireysel özellikler ve farkındalıkların esas alınmadığı gibi; öğrenci, veli, öğretmen, özgün ve özerk bakabilen akademik alan ikna edilmeksizin, nedensellik gözetilmeden eğitime tepeden müdahalecilik “sorun enflasyonunu” çeşitlendiriyor.

Diğer taraftan farklı kültür, kimlik, dil ve farklı inançları olan topluluklar ve de göçmen ya da mülteciler göz önünde tutulmadan; müfredat ve eğitim içeriklerinde evrensel, laik, bilimsel demokratik ve anadilinde eğitim talebi bir daha pas geçilmiş. Düşünüyoruz da her seferinde farklılık, zenginlik ve çeşitlilikler ya görünmez kılınıyor ya da “karşı, öteki” olarak tanımlanıyor.

Eğitim-Sen (Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası) belirlemelerine göre, “her seferinde laiklik ve bilim dışlandı. Sosyal toplumsal ve evrensel değerler yerine dinsel ve milli değerler adı altında muhafazakârlık, sıradanlık ve vasatlık eğitimde temel çerçeveyi dolduruyor.” Bio mühendislik çağı, yapay zekâ gerçeği, teknolojik dönüşümler ve bilimsel aydınlanma zarureti eğitim namına hareketlenen her hücrede noksan ve eksik bırakılmış yahut göz ardı edilmekte.

Mevcut tek tip müfredat ve statik eğitim ve öğretim anlayışı, pedagojiden yoksun ders kitapları, “alt ederek başarılı olma” iddiası egemen grubun çıkarlarını amaçlar; politik statükoyu yeniden çoğaltmaya hizmet eder, yaşam mantalitesini bireye indirgeyerek toplumu geleneksel ideolojiye yöneltir.

“Diğer taraftan çocukken sahip olduğumuz sorgulama, sorular sorma, bilme isteği öğrencilerden alınan en önemli yeteneklerden birisi.” Öğrencilerin kendini ve yaşamı keşfedecek beceri ve duyarlılıkları kırpılmış durumda. Öğrencileri (geleceğin insanlarını) meraksız bakışlarla maniple etmek; coşku ve sevinçler açığa çıkarma, bilgi üretme ve değiştirebilme kapasitelerine büyük haksızlık yapılıyor.

Özgür hiçbir rengi tanımayan, uzaklardaki dünyaya uzak ve de kendisine sunulandan başka alternatif üretemeyen nesil haline gelmiş olmak, düşünülmüş ve planlanmış toplum inşasının en etkili kazanımı değil mi? İşte günümüz okulları insanları hayata değil, başarı çarkının dişlilerine mahkûm ediyor. Gustave Le Bon’un sözcükleri ile; “Eğitim öğrenmeye değil, eğitim ezberciliğe ve itaate zorlamaktadır.”

Eğitimin kendisi, öğrencinin kendisi, öğretmenin kendisi, dolayısıyla toplumun kendisinin yetersiz düzeyde tutulması tesadüf ya da hata olarak tanımlanabilir mi? En kötüsü ve en ürkütücü olanı ise bu durumun “normal durum” olarak kabul görmesi.

“Bir ülkenin eğitim sistemi, bir bütün olarak içinde yaşanan toplumun gerçekliğini yansıttığı gerçeğinden hareketle, çocuk ve gençlerin nasıl bir eğitim alması, nasıl bir toplumda yaşaması gerekliyse, onun için mücadele etmemiz şart değil mi?”

 

 

Yararlanılan Kaynaklar:

Kitlelerin Psikolojisi (Gustave Le Bon)

Eğitim Sen Yayınları

“Eğitim Ezberciliğe ve İtaate Zorlamakta!”
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *