Her Şey Ölür ve Her Şey Yeniden başlar!

YAYINLAMA: 16 Temmuz 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 15 Temmuz 2024 / 17.26

Yeryüzü adeta felaketlere hazırlık meditasyonu ile fokurduyor. Kötü şeylerden söz ettiğimizde, “çok uzaktır ihtimalinden” bahsetmiyoruz artık. Doğru davranışta ısrarcı olduğumuz halde başımıza gelenler ve yakın çevremizde gerçekleşenler kafa karışıklığımızın alanını büyütüyor. “Bize olanların” tümünün bizimle ilgili şeylerden kaynaklanmadığını anlamamızın da önüne güçlü bariyerler dizilmiş durumda.

Yaşamımızda doğrudan patlak yaratan benzer soruların yanıtları elbette sonsuz sayıda çoğaltılabilir. Bu tür sorulara “mutlak yanıtlar aramak” keyifli ve devamlılık arz eden bir yolculuk sunmayacak. Belki tüm sorunlarımıza cevaplar ararken binlerce yıllık denemelerle doğan doğal uzlaşının damarlarından içeri sızmak gerekecek. Hayatın buradaki bükülmez iradesine geniş gözlerle yakınlaştıkça karanlığın dumanı parça parça kızaracak, ay ışığına dönüşecek.

Ulaştığımız bilgi ne kadar doğrudur, ya da “ahlaki” diye nitelediğimiz tutumlar ne derece kışı yaza çevirir; hoşlaştığımız fikirler hangi düzlemde veya hangi haliyle göğü açar bize? İdealize olduğumuz şeylerin projelendirilmiş tabular olmadığını nereden bileceğiz? Soyut, geleneksel, örfi, kutsal veya dokunulmazlığı ile övünülenin evrensel ayarı nedir? Elbette her şeyin bin türlü kaynağı vardır. Kaynaklar sussa da etkileri kendini gizlemez, bu etkiler sessizlikle ama kararlılıkla açığa çıkmayı ihmal etmez.

Sonda söylemeyi planladığımızı bazen başta söylemek hedefimize genişlik ve yeni bir açılım katabilir. Şöyle ki: "İnsanı, doğayı, yaşamı yok etmeyen şey doğrudur," dediğimizde siyah beyaz seçime mecbur kalmamış oluyoruz. Yani gerçeği, doğrunun veya iyi dediğimiz etkinin toplumsal faydası onun genel geçerliğini belirleyebilir. Ama "toplumsal yararlılık ilkesi” dediğinizde ince bir çizgi bizi bekliyor olacak. Bu ilkenin toplumsal geçerliliğini ve önemini sezen otorite ve egemen değerler dizisi “ilkeyi” manipüle ederek tahakkümünü süreklileştirmekte, gidişatı kendince preslemekte ve zihinsel yanıltıcılığı harlamaktadır. Kısaca en yararlı kanunlar, ilkeler, bilgi ve bilimsel kavramlar bile kısa sürede hâkim olanın sularında boğulmakta.

Egemen anlayış, varlığını büyütmek, buna dair kaygı ve korkularından kurtulmak adına hassas uyarıcılarını (tek cinsiyeti, tek kimliği, tek inancı, tek yaşamı) hep devreye sokar. Böylelikle toplumun yalıtılması, ırksal ve inançsal algılarla yanıltma arzusunu kolaylaşmaktadır. İşte insanlık ve doğal hayat için en riskli olanla cebelleşen aktivizme karşın bunaltıcı nöronlar harekete geçiriliyor ve bilgi ile toplum arasına “şüphecilik” serpilerek hükmetme düğümleri sıkılaştırılıyor.

 Yaşadığımız dünyayı yorumlama ve anlama istencimiz objektif olarak ortaya konmadıkça ve buna uygun değerler omuzlanmadıkça dünya bizim için güvenli değil ve boşuna kürek çekiyoruz demektir. Tertiplenmiş doğrular, ebedi doğrular ve üstünkörü doğrular karşısında biçareyiz demektir. Yoksulluk, sertlik, şiddet, öfke, tepki, bastırma böylece üstümüze yuva kurdu. Sindirme sistemleri suçluyu, yanlışı ve hatalı olanı makyajlayarak kötünün hatta en kötünün üzerimize yığılmasına olanak tanıyor.

Nietzsche, güzel olan hiçbir şeyin şiddet içeren istençler tarafından elde edilemeyeceğini vurgular. Hatta şu şekilde tepki verir: "Güzelliği senin gibi kimseden istemem sert insan: iyiliğin kendi üzerinde kazandığın son zaferin olsun." Ötekine, kadına, farklı olana, doğal kaynaklara, çocuğa, yaşlıya, muhalif olana, hak arayana, kolektivizme, haklar bilincinde olana orantısız ve kuralsız şiddet uygulanıyor, baskı kuruluyor ve de gözdağı verilirken yaprak kımıldamıyorsa alacağımız çok yolumuz var demektir.

Dünyanın birçok bölgesinde yoksulluk, açlık, susuzluk, sefalet savaş, çatışma, abluka uygulanırken dünyanın belini doğrultmasını umut etmek hayalperestliktir. Eğitimciler, eğitime dair; ekonomik, özlük ve sosyal haklarına ve geleceklerine dair kaygılarını dile getirirken yürüttükleri duyarlılık, eylem etkinlik ve görüş bildirmek için çıktıkları alanlarda gaza, ablukaya tabi tutuluyorlarsa, insan hakları gaspına uğruyorlarsa, elleri kelepçeleniyorsa demokratik değerlerin yok sayıldığı ve boyun eğdirilmeye çalışıldığı gerçeği ortaya açılmıştır.

Eğitimde bilimsel, laiklik, eşitlik, özgünlük, çokluk ve özgürlükçü yaklaşım demokratik hayatın etkisini besler. İşte eğitim alanını, sanatsal alanı ve kültürel alanı geriye çekme politikaları yanlışlıkların ve bilmezlerin işi olarak tarif edilemez. Dünyanın büyük gücü ve en minik iktidar bile soran, sorgulayan, eleştiren, yorumlayan, sorgulayıcı nesilleri yanı başında asla istemez...

Tüm bunlara karşın, “cesurluk ve iyi niyet kışını ve buz fırtınalarını gizlemez. Sabırlıca, içindeki kabarcıklara rağmen ve iç acılarına rağmen aklın ve hakikatin ışığında döner,” diyor Nietzsche. Aydınlık, irade ve özgür hayat susmaz; kaldığı yerde sayıklamaz; hakettiği şeyin kapıldığı fırtınalara büyük duyguları ile siper olur. Kalplerinde ve zihinlerinde dayanıklılık ve duyarlılık taşıyanlar; demokratikleşme, yaşam hakkı, hukuk, adalet, ekolojik duyarlılık, barışçıl süreçlerinin bir türlü istenilen seviyede kalıcı olarak saha bulmamasına karşın ümitlerini canlı ve yeni tuttular.

Bu dünyadan sessizce geçip gitmeyeceğiz. Bir defa bile duymazlıktan gelmeyeceğiz. Nasıl ki güneş batarken tükenmiyorsa; sıcaklığını ve ışığını tarlada, denizde, bahçede topluyorsa, “hayat bize adadığını almamızı bekliyor.”

Geriye değil ileriye bakalım! “Her şey ölür, her şey yeniden çiçek açar.  Her şey ayrılır ve her şey yeniden buluşur.”

Kaynaklar ve Alıntılamalar:

Güneşe Bakmak (İrvin D. Yalom)

Böyle Buyurdu Zerdüşt (Nietzsche)

Spinoz’nın Sevinci (Çetin Balanuye)

Aklın Serüveni ve İsyanı (Nietzsche))

Her Şey Ölür ve Her Şey Yeniden başlar!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *