ADALET

YAYINLAMA: 10 Ağustos 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 09 Ağustos 2024 / 11.53

Adalet konusu çoğu zaman hukuk olarak algılanır. Ancak adaletin bir toplum için hava ve su gibi yaşamın ana kaynağı kadar önemli olduğuna inanmaktayım. Hava, canlılar için nasıl olmazsa olmazların en ön sırada geleni ise, yaşamın tek anahtarı da ADALET olması gerek. Elimizde mevcut kitabelere baktığımızda ilk kanunların MÖ 2100-2050 yılları arasında yine yaşadığımız bu coğrafyada yazıldığını söylemekte tarihçiler. Ancak elimizde MÖ 1760’lı yıllarda Mezopotamya’nın BABİL ülkesinde HAMMURABİ’nin koyduğu kanunların tabletleri günümüze kadar ulaşmış. 

UR kralı UR-NAMMU tarafından MÖ 2100 yıllarında konulan, UR ülkesi için düzenlenen yasalardan, HAMMURABİ’nin de faydalandığını söyler tarihçiler. Ancak o tarihlerde tatbik edilen hukukta suçlu için çok ciddi hükümler konulmuş, daha ziyade kısasa kısas temel prensibine dayalı bir hukuk düzeni oluşturulmuş. Bu düzen caydırıcı, kuralların katı olarak uygulandığı bir adalet düzeni oluşturmuş. Mülkü ayakta tutmak adına ciddi hukuk düzeni tesis edilmiş. Bu temel kurallar daha sonra başka medeniyetlere de örnek olmuş. 

Hammurabi’nin 282 maddeden oluşan kanunlarından birkaç örnek vermek gerek:

- Bir kişi eğer hırsızlık yapmış ise hırsızlığı nerede yaptıysa tam orada öldürülür. 

-Bu şekilde cezalandırılan tam hırsızlık yaptığı yere gömülür.

-Bir yerde çıkan yangın sonucunda yangını söndürmeye gelen kişilerden bir tanesi eğer yangın olan ev sahibinin malını almaya çalışıyorsa hırsızlığı yapan kişi çıkan yangının ateşine atılarak infaz edilir. 

-Eğer bir kimse bir kimsenin gözünü çıkarırsa isteyerek veya istemeyerek o kişinin de gözü çıkarılır. 

-Tapınakta veya hükümdarlıkta hırsızlık yapmış olan bir kişi, ölüm cezası ile cezalandırılır. 

-Eğer bir evlat babasını her ne sebep olursa olsun döverse iki eli de birden kesilir. 

-Bir kişi başka bir kişinin özgürlüğüne tecavüz ederse aynı şekilde o kişinin özgürlüğü kısıtlanır. 

-Hırsızlık yapan bir kişinin eli kesilir. 

-Birbirini suçluyorsa mutlaka ispatlamakla mükelleftir.

Babil’deki hukuk aslında çok kesin hükümlerle toplum yaşamını sağlamaya dayalı bir hukuk düzeni. UR’dan başlayarak SÜMER’lere uzanan, oradan Hitit’lerin kullandığı toplum yasaları bilinmekte. İONYA’lıların kullandığı kanunlar, Anadolu’da yaşamış diğer bir başka medeniyetin hukuk düzenidir. Anadolu daha sonrası, Roma’lıların hukuk düzeninden, toplumsal yaşamda, örnekler almış olmaları olası görünmekte. 

Bilinen ROMA HUKUKU, Roma şehrinin kuruluşu olarak kabul edilen M.Ö 753 yılında başladığını kabul eder hukukçular. ‘CORPUS LURİS CİVİLİS’ adı ile derlenen külliyatta toplanan bu yasalara biz SİVİL YASALAR diyoruz.   

Daha sonraları Anadolu’da hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu’nda da bir hukuk düzeni vardı, ancak bu düzenin KADI adı verilen ADALET dağıtan insanların vicdanları ile cüzdanları arasında oluşan bir terazide tartıldığına inanmaktayız.               

HUKUK düzenini bir de dinler açısından incelemek gerekir. Bildiğimiz 10 emir ‘Aseret HaDibrot’ Yahudiliğe göre Sina dağında MUSA’ya tanrı tarafından emredilen ‘10 EMİR’i içerir. Hz. Musa’ya gelen 10 emiri burada özetle aktarmak isterim:

-Allahtan başka ilahların olmayacak

-Kendin için oyma put yapmayacaksın

-Allahın ismini boş yere anmayacaksın

-Cumartesi günü hiçbir iş yapmayacaksın

-Babana anana hürmet edeceksin

-Adam öldürmeyeceksin 

-Zina etmeyeceksin

-Çalmayacaksın 

Tevatür odur ki Firavunun kovduğu İsrailoğulları, Hz. Musa’nın öncülüğünde 40 gün 40 gece yürüyerek  Sina dağında bir mağarada Hz. MUSA tanrı ile görüşür. 10 emir 2 taş tablet üzerine kazılarak inananlara okunmak için Hz.Musa’ya verilir.  

Çok tanrılı dinden kopup tek tanrılı dine, ‘AMON HOTEP’ sonrası, Hz. MUSA ile geçişi tarif emekte. Burada önemli son 3 madde. Hatta tevatür odur ki dağdan inen MUSA tanrı 10 emir yazdırdı diyerek okur. Okuduğu maddeler 7’de kalır. Mağaraya tekrar dönüp son 3 maddeyi de taşa yazıp geri döner. Bu maddeler çok önemlidir. 

Adam öldürmeyeceksinZina etmeyeceksin, en önemlisi ÇALMAYACAKSIN

Hz. İsa’nın yazdığı herhangi bir metin olmadığını hepimiz bilmekteyiz. Yazılan dört İncil içinde, Hz. Musa’ya atfedilen ‘Dağdaki Vaaz’da verilenleri, Hz. İSA’nın, tamamlamaya geldiğini ifade ederler.   

İslamda ise, Hz. Muhammed’e gelen ayetlerin bir çoğunda, diğer semavi dinlere vurgulama olsa da kendi içinde HUKUK konusunda belirgin ifadeler bulunmakta. Burada birkaç ayeti yazmakta yarar olduğuna inanmaktayım. 

NİSA suresi 4/ :…. Tanrı size emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.’

NİSA suresi 135: Ey iman edenler Allah için doğru dürüst şahitlik yaparak, adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. 

MAİDE suresi 8: Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutan ve adaletle şahitlik eden kimseler olun.

ARAF suresi 29 ayet: De ki rabbim her işte doğru ve adaletli olmayı emretti. 

NAHL suresi 90: Şüphesiz ki Allah adaletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akraba görüp gözetmeyi emreder.

MÜMTEHİNE suresi 8: Hiç şüphesiz Allah hak ve adalet konusunda titiz davrananları sever. 

Tarihin içinde ANADOLU ‘da yaşayan toplumlar için hep Adalet, Hukuk ve Hak konusu, yüzlerce yıl çeşitli medeniyetlerde, toplum düzeni için olmazsa olmaz kavramında, ana TEMA olmuş. Günümüzde ise kendi koyduğumuz yasalara, ülkeyi idare edenlerin uymadıklarını üzülerek seyretmekteyiz. 

Girmeyi yarım asırdır hayal ettiğimiz Avrupa Birliği topluluğunun, İnsan Hakları konusundaki mahkemesi AİHM’in vereceği kararlara uyacağımızı başlangıçta kabul ettik. Ancak Gezi DavasıCan Atalay’ın tutuklu olması gibi bir çok dava hakkında, AİHM’in verdiği kararları, ülke yönetimi yok hükmünde saymakta. 

İsrail devletinin Filistin halkına uyguladığı soykırım için Güney Afrika’nın AİHM’de açtığı davada, Türkiye, taraf olacağını ifade eden dosyayı LaHaye’de AİHM’e geçtiğimiz hafta teslim etti. 

Varlığını tanımadığımız, verdiği karalara uymadığımız Avrupa Birliği’nin bir organı olan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne hangi yüzle İsrail aleyhine açılan soykırım davasında taraf olmak için dosya verdik anlamakta güçlük çekmekteyim. 

AİHM, yapılan müracaata: ‘Türkiye için açılan bunca davalarda verdiğim kararlara uymazken, müdahil olma müracaatını neden kabul edeyim?’ dese, cevabımız ne olur diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.  

 

ADALET
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *