Patmos Adası
Her türlü eğitimi aldıktan sonra, şahane bir yemek yedik. Geminin aşçısı süper. Bir de kendim salata yapabiliyorum, çok mutluyum. Zeytinyağı ve balsamik sirke süper. Gemide birden fazla restoran var. İlk gittiğimizde garsonumuz Hindistanlı Amid’di. Turizm okumuş, önce Dubai’de Nisan ayından itibaren de bizim gemide çalışıyormuş. Çay istiyoruz diye, nereden getirdi bilemedim, bize çay getirdi. Gezinin sonunda ona güzel bir bahşiş vereceğiz. Çok akıllı bir çocuk. Ona dedim ki: “hani şu televizyonda gezi gemileri filan olurdu, oradaki garsonlar filan, kendimi öyle hissediyorum!” Pek sevindi.
Kuşadası’ndan ayrıldıktan 2-3 saat sonra Patmos adasına geldik. Ada pek küçük, gemiden inince direk çarşının içerisine giriyorsunuz. Tur almaya gerek yok. Ancak, iki önemli kilise var, onların Anadolu ile bağı da bulunuyor. Ancak, taksi kiliselerin dibine gitmiyor, 20 dakika kadar dik ve kaygan taşların üzerinde tırmanmak gerekiyor. O işe hiç girmedim. Eski Ayfer değilim, öyle keçi gibi bir yerlere tırmanamıyorum.
Çarşıda gezerken, şuradan bari bir mum dikeyim dedim, Diana da ilgilendi. Çarşı içinde sevimli küçük bir kilise var, fakat kapalı. Meyer bu Yunanlılar pazardan pazara yani ayinden ayine açarlarmış kiliseleri. Sahi, Papaz bütün hafta ne yapıyor acaba? Bu bilgileri bitişikte ki butik sahibi hanımdan aldım. Kesin bilgi!
Gemide donuyoruz, klimalar çok soğuk, şu anda da üzerimde mont var. Ama hava sıcak aslında, Patmos tam olması gereken sıcaklıktaydı, güneş hükmünü kaybetmişti zira. Biraz gezdik, ben öyle minik minik dükkanları pek severim, hemen de yoruldum. Kocam yorulduğuma çok sevindi, yorulunca para harcayamadım tabii. Neyse, rüzgar alan bir kahveye oturduk. Ne içeceğiz? Ben, defalarca geldim buralara, soğuk kahvelerini falan sevmem. Diana dedi ki: “sider içelim”. Hemen anladım apple sider demek istiyor. Apple sider, mayalanmış elma suyu bir nevi. Gittim sordum varmış. İki tane buzla ısmarladım. Şişenin üzerini okudum içerisinde 4,5 oranında alkol var. Ve şişenin tepesinde “yasaklı meyve” yazıyor, dalga geçiyor. Havva, elma yediği için cennetten kovulmuştu ya. İçerisinde buz olan bardağa biz boşalttık yasaklı meyve içeceğini. Böyle bir tat olamaz! Ayy bira düşünün ama elma suyundan yapılmış. O kadar beğendim ki, dönerken Rodos’ta duracağız, oradan alıp, sadece bir adet valizime koyayım, daha fazlası risk olur.
Bu kızlar geminin en üst güvertesinde dans ediyorlardı. Sonra bizimle de dans ettiler çok iyi spor oldu. En sonunda da erik dalı çaldılar, aklımda Ebrar’la oynadım.
Akşam tiyatro salonunda muhteşem bir show vardı, dans edenler hep aynı ekip herhalde. Ne kadar çeşitli kostümleri var… zevkle seyrettim. Daha sonra da bar kısmında yine üçlü şarkıcı gurubu vardı. Bizi çok eğlendirdiler.
Geminin en kötü müşterileri -para harcamak anlamında- biziz sanırım. Hiç içki içmiyoruz. Hatta yemeklerde ikram edilen şarabı bile içmiyorum, tadını beğenmedim. İnsanlar show seyrederken çok içiyorlar. Garsonlar habire içki taşıyorlar. Sünger gibiler…
Yazmayı unuttum galiba. Gemiye girerken pasaportlarımızı aldılar, dönüşte verecekler. Pasaport yerine, kimlik bilgilerini içeren bir kartım var. Kart aynı zamanda oda anahtarı ve gemi içerisinde kredi kartı görevi görüyor. Kıyıya çıkarken kartımı okutuyorum, aynı şekilde geri geldiğimde de kartımı okutuyorum. Büyük kolaylık.
Sabahtan yine en geç 06:00’da uyanmalıyım. 07:00’de Atina’da/Pire’de olacağız. Müzeyi yeniden düzenlemişler ben de görmek istiyorum.
Yazıya oturmadan geminin açık hava bölümlerini turladım, hava şahaneydi. İrili ufaklı adaların ışıkları, gözlerimi bayram ettirdi. Keşke uykum gelmese, onları seyretsem. Aslında odamdan da seyredebilirim manzarayı da yatmak gerek.