İŞGAL EDİLEN HUZURİSTAN’IN MASALI
Bugün sizlere ak sakallı bir bilgeden dinlediğim “İşgal edilen Huzuristan’ın masalı”nı anlatmak istedim.
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, çok mutlu insanların yaşadığı Huzuristan isminde bir ülke varmış. Bu ülkenin insanları çok mutlu, çok çalışkan, çok onurlu, çok aydın, ülkesini çok seven, bayrağı için canını feda edebilecek olan, vatanının; düşmandan ne büyük zorluklarla kurtarıldığını bildiği için, onu asla hiçbir şeyle değişmeyecek kadar önemseyen insanlarmış.
Ülkede kentlerden köylere kadar en küçük insan topluluklarında bile eğitim hiç bitmeden devam ediyor, herkes çağdaş seviyeye ulaşmak için eğitimin ne kadar önemli olduğunu biliyor, sürekli yeni şeyleri öğrenip öğrendikleri şeyleri ülkeleri için kullanmayı ve üretmeyi amaçlıyormuş. Halk özgürlük ve eşitlik içinde alın teri ile kazandığı paranın gerektirdiği gibi insanca yaşıyor, yeni nesilleri en iyi şekilde yetiştirmek ve yaşatmak için planlar yapıyormuş. Huzuristan’da insanın özünü sevgi ve şevkat mayaladığı için, ülkede mutluluk havada altın tozuymuş. Yedi düvelin hayran olduğu muhteşem bir lider, ülkenin temel ilkelerini o kadar güçlü belirlemiş ve ülkeyi öyle müthiş bir başarıyla kurmuş ki, insanlar ilerleyen aydınlığın içinde olmak için ne gerekiyorsa yapıyorlarmış. Özgürlüğü iyice özümseyen insanlar, kendi kendini yönetme biçimini seçmişler ve seçtikleri yöneticileri de dikkatle denetliyorlarmış.
Şairleri “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta mesele” diyen, yürekleri yurt sevgisiyle dopdolu insanlarmış. Bu güzel ülkenin güzel insanlarının tüm amaçları ülkelerini daha iyi, daha mutlu yarınlara hazırlamakmış. Fakat gün gelmiş, ülke yanlış bir seçim yapmış. Herkesin gözünü boyayıp aldatan bir avuç insanı dürüst sanmışlar. Amaçlarının ne olduğunu gizleyen, örümcek kafalı bu yobaz grubunun gerçek niyetini bilmedikleri için, onları yönetime getirmişler. Bunlar bir karabasan gibi çökmüşler güzelim ülkeye… Ülkeyi bir kanser gibi yavaş yavaş kıskıvrak sarmış, tam bir işgal altına almışlar. Halk kendine geldiğinde artık çok geçmiş.
Sağlık, eğitim, yaşam hakkı, bilim, liyakat, ilim, özgürlük, eşitlik, adalet, ekonomi, ibadet, tarım, hayvancılık, huzur, mutluluk artık her şey rüyalarda kalmış. Bir grup insan, haramilik yapıyor, çalıyor çırpıyor, hukuksuzca satıyor, hiç hesap vermiyormuş. Tüm haber alma kanalları, eğitim yuvaları, uygar ülkenin yaşamsal kurumları felç geçirmiş gibi bir tek adamın buyruğuna teslim olmuş. Öyle bir güç kirliliği oluşmuş ki artık eğitim diploması olmayan insanlar bile kendilerini çok bilgili sanıyor, yalan söylemekten asla utanmıyorlarmış. Gerçekten de bu insanları cezalandıracak kurumlar ölü taklidi yapıyorlarmış. Çünkü ülkeyi idare eden cahil hükümdardan çok korkuyorlarmış. Cahil hükümdar çok da cüretkarmış. Halktan acımasızca topladığı parayı sarayı i ve kendisi için arsızca harcıyor, hiç hesap vermiyormuş. Öyle bir zaman gelmiş ki herhangi birisinin yapacağı bir işi, hiç kimse yapmadığı için, herkes birisini suçlamaya başlamış. Huzuristan; üreten herkesin zarar ettiği bir ülke haline gelmiş. Hükümdara yakın ve ne iş yaptıkları bilinmeyen belli insanlar servetlerine servet katıyorlarmış, ama bunlar da o kadar cahil ve cüretkarlarmış ki, ülkedeki huzur ortamı herkesin tedirgin olduğu belirsizliklerle dolu bir kaosa dönmüş. Ülkede bir kısım zenginleşirken diğer kesim hızla yoksullaşıyormuş çünkü artık ülkede adalet de yokmuş. Adaletin olmadığı yerde de zulüm olduğu için halk artık çaresizlik ve yoksulluk pençesinde kıvranıyormuş.
Masal da hakikat ötesi ama bunlar gerçekten hakikat ötesi bir çağda yaşamaya başlamışlar.
Masalın burasında ak sakallı bilge durdu, çayından bir yudum aldı ve sözlerine şöyle devam etti:
Bu masal iki şekilde bitebilir. Namuslular da namussuzlar kadar yürekli olur ve bu ucube sisteme “yeter artık” deyip ülkenin gidişine el koyarlar ya da kaybedecek şeylerinden vaz geçemeyip, korkakça köşelerine çekilir, kaderlerine teslim olurlar. Birinciyi seçerlerse, ülke yeniden ve hızla toparlanır. Tüm iyi insanlar, birkaç çürük elmayı sistemlerinden atıp, eski huzurlu günlerine kavuşur, insan olmanın gerektiği onurla yaşarlar, ama ikinci yola giderlerse, zaten ellerindeki mücevher değerindeki tüm kazanımları kaybederler ve tarihin tozlu sayfaları arasında yok olup giderler.”
Seçim; masalı dinleyenlerin. Gökten düşen elmalara dikkat edin, yine birileri kapmasın.