Şiddet Paket Halinde Günümüze Taşınmış!

YAYINLAMA: 08 Ekim 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 07 Ekim 2024 / 19.22

Uzun yıllardır dünyanın pek çok ülkesini kapsayan yabani şiddetin ateşi başımıza vuruyor. Şiddet tüm dünyanın gözleri önünde, “en gelişmiş devletlerin” ve hükümetlerin kontrolü altındaki daracık sokakta, yeni mahallede, eski kıyıda en vahşi yüzüyle yıkıyor, yakıyor, ayrıştırıyor. Sanki tek elden düğmeye basılmış gibi, şiddet küresel bir iç savaş etkisiyle çarpıyor. Ve onun yarattığı öfke ve acımasızlık canlıya yöneliyor. Yaşamı, insanı, canlıyı, doğayı düşmanca talan ediyor. Şiddetin arka perdesinde horoz dövüşçüleri gibi sanki bir çıkar ortaklığı söz konusu?

Yapay zekâ öyküsü ile gururlanıyoruz. Bilgi devrimi, bilimsel devrim, teknolojik devrim, kültürel devrimle övünüyoruz. Teknoloji her derde deva olacak diye methiyeler sıralıyoruz. Bir taraftan da eşitsizliklerin ikiz, üçüz, beşiz ürediği dünyanın kapanına tıkılıyoruz.  Hızlandırılmış iletişim, bilginin merkezileşmesi ve o bilgi merkezinde geniş kitleleri etkileme kapasitesine sahip güçler avantajlı otorite haline geliyor. “Teknolojik Otorite” eski ve küçük despotizmleri, korsan iktidarları veya eski otoriter formları zayıflatıyor; yerine ise profesyonel, kurumsal, ideolojik ve iktisadi ayakları çeliksi egemenliği koyuyor. Birçok düşünüre göre de hızlı çağ atlayış, kişisel ve toplumsal yaşayışta insanın kendini sıkıntı, kaygı, belirsizlik ve çelişki içinde bulması durumuna eviriliyor.

Binlerce yıldır “kazanan her şeyi alır, kayb eden ise her şeyi kayb eder” mekanizması [1] işbaşında. Ve bu düzenek şiddeti, öfkeyi, tepki ve ayrışmayı ilerletirken diğer yanıyla da hayatı belirsizliğe ve anlamsızlığa mahkûm ediyor. Şiddetin elbette bir tarihçesi var. Ve her dönem bunun farklı yüzleriyle karşılaşmaktayız. Şiddet aktarım yoluyla yeniden üretilmektedir. Eğitim yoluyla, kitle iletişim aracılığıyla, yüceltilen savaşlarla, kutsal kurumlarla şiddetin türleri yeniden koyulaşıyor. Şiddette sanki bir ittifak var? Çünkü tarihte şiddetin ortaya koyduğu haksızlıktan birileri hep faydalanmayı ummuş. "Sapiens grubunun geliştirdiği şiddetlere baktığımızda sürekli diğerini ele geçirip köle yapmak için kullandıkları iddia edilebilir." [2]

Avcı toplayıcı dönemden beri ayrıcalıklı olan grupların, üretken insan gruplarını esir ederek yol aldıklarını anlıyoruz. Dolayısıyla üretkenlikte çok yönlü olan kadınlara muhtemel saldırılar eş zamanlı, benzer amaçlı başlamıştır. "Şiddetin temellerine yaptığımız yolculukta şuna rastlayabiliriz; insan grupları arasındaki çıkan her karşıtlık ve bölgesel ya da yerel hâkimiyet mücadeleleri şiddet olarak açığa çıkmıştır.”[3] Her şiddetin geçmişten ve yeni şiddetleri üreterek ileriye daha kocaman şiddetleri taşıdığı anlaşılıyor. Şiddet sarmalı birçok yönüyle paket halinde günümüze aktarılmış. Bir şiddet başka bir şiddeti beslemiştir.

Karanlık Çağın, Orta Çağın, İlkel Çağın, Modern çağın miras aldığı, biriktirdiği ve geliştirdiği alt etme ve hizaya sokma anlayışının toplamı ile karşı karşıyayız. Şiddettin en mikro düzeyde kontrol edilemez hale getirilmiş görüntüsü ve sürekli iş başında olması belki de var olan “insancıl ilerlemeleri” etkisiz kılma ve dağıtmaya yöneliktir.

Sömürgecilik, milliyetçilik, dincilik, bölgecilik, coğrafyacılık hükümleri ile “mübarek şiddet” ve şerefli savaş” çağrılarıyla büyülenen Moden Çağ şiddeti, ölüm ve yıkım karargâhları kurmuş. Çocuğa, doğaya, emeğe, farklı olana ve kadına yönelik eşitsizlik, haksızlık, baskı, taciz ve istismar hız kesmiyor. “Şiddet asla durdurulamaz, etkisiz hale getirilemez, azaltılamaz” denmesi bile şiddettir. Duyarlı her toplum kendi zamanın şiddetine dur deseydi; belki de güzelliği, dostluğu, sevgiyi, sempatiyi, işbirliğini, eşit yaşamı, özgürlüğü benimsemiş olacaktık.

Mesela şu an Ortadoğu'da süren savaşlarda katliam yapanlar; ölüm, asimilasyon, jenosit, soykırımlar gerçekleştirenler; dünyanın “en gelişmiş ülkeleriyle” ticari, sosyal, kültürel, politik ilişkilerini sorunsuzca yürütüyor. Bu savaşlarda yine ilk hedef çocuklar ve kadınlar olmakta.

Kadına yönelik kötü muamele gerekçelere sığdırılıyor. Kadına yönelik her tür baskı, haksızlık, zulüm farklı ideolojik gerekçelerle, geleneklerle, göreneklerle tarif ediliyor. Kadını katledenler hukuki avantaj peşinde, ayrıcalık peşinde. Cinsiyet ayrımcı suçlara “namus” dayanak edilmekte, “dediğimi yapmıyor” denilerek zorbalık normalleştiriliyor. İsmi akademik ünvanlı olanlardan biri çıkıp şiddeti ve katliamcıyı değil kadını suçlayabilmekte. Böylece büyük cins kıyımı organize yaşanmakta!

Her gün üç beş kadın en yakını, eşi, sevgilisi, babası, abisi nişanlısı, akrabası, kravatlı-kravatsız, üniversiteli-üniversitesiz tarafından öldürülebilmekte. “Birinin sona erdiği yerde bir diğeri başlıyor, şiddet sürekli kılık değiştirerek gerçekleşiyor.” Bütün ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel krizlerin öfkesi kadına çevrilerek gerçek örtbas ediliyor. Bütün bunlar gözlerimizin önünde gerçekleşiyor. "İnsanlık tarihi kadını baskı altına almak isteyenlerin hikâyeleriyle dolu."[4] Bu hikâyeleri köpürtenler, tetikleyenler ve buna neden olanların niçin bu hale getirdiklerini iyi bilmek lazım.

“Bir hayat var kimse yaşamıyor;” kimseye de yaşatmıyorlar. Kim ki dur demiyor şiddete, kim ki kanıksamış cinayetleri, kim ki gördüğü kötülüğü seyre dalıyor kim ki kadına hakareti normal karşılıyor, kim ki kadına tacizi umursamıyor, kim ki eşitsizliği kâr sayıyor işte dünya onların elleriyle kararıyor.

 

Kaynaklar ve Alıntılamalar:

Tedirginlik Çağı (Evren Balta; [1])

Şiddetin tarihçesi (akademik.edeu : [2],[3])

Ölü Kadınlar Memleketi ( Burcu Bahadır; [4])

Şiddet Paket Halinde Günümüze Taşınmış!
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *