DEMOKRASİ VE ADALET (2)
Adil yargılamanın en önemli şartı, Hiçbir organ makam, merci veya kişi mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat vermemesi, genelge göndermemesi, telkin ve tavsiyede bulunmamasıdır. Bu şart Anayasamızın 138.maddesinin de gereğidir. Açıkladığımız anlayışla hakim ve savcı olanların emir ve talimat almaması sözkonusu olmayacağı gibi, telkin ve tavsiyeden de bağışık olamazlar. Ayrıca, yargının kurucu unsuru ve adil yargılamanın olmazsa olmazı avukatların çoğu halen vakıf üniversitelerinden mezun olmaktadır. Bu üniversitelerde mezun olanlar yeterli eğitim ve öğretim almadıkları gibi, meslek bilgi ve ehliyeti yönünden yetersiz, hukuk nosyonu ve formasyonundan yoksundurlar. Bir avukat görevini yaparken, meslek ahlak ve kurallarını uymalı, etik anlayışı benimsemeli, hiç bir kimseyle çıkar ilişkisine girmemeli, bu anlayışla mesleğini yaparsa,hakim ve savcı karşısında bu yetersiz bilgisi ile dik duruş sergileyemez. Hakim ve Savcı karşısında eğilim bükülmek zorunda kalır. İşte o zaman avukat özgür olmaz. Özgür olmayan avukat savunma hakkını layıkıyla yerine getiremez.Yargının kurucu unsuru ve bağımsız savunmayı temsil eden böyle avukatlarla da yargı bağımsızlığını sağlamak mümkün olmaz.
Ancak şu hususu da belirtmem gerekir. Mahkemelerimizde, meslek bilgi ve ehliyeti tam, seçkin ve saygıdeğer gecesini gündüzüne katan, durmadan çalışan ve doğru ve adaletli karar vermek çalışan hakim ve savcılarımız ve avukatlarımız vardır. Onların önünde saygıyla eğiliyorum. Böyle hakim, savcılar ve avukatlar iyice azaldı.
Anayasamızın 11.maddesi: Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. Anayasanın 11.maddesine göre, yasama organı, yürütme ve yargı organları ve idare makamları ve diğer kuruluş ve kişiler varlıklıklarını anayasadan almaktadırlar. Bu kuruluşların Anayasaya uymamaları hukuken kendilerini kendi varlıklarını inkar ettikleri ve yok sayılmaları anlamına gelir.
Anayasamızın 90.maddesinin son fıkrası: Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.
Ülkemiz Birleşmiş Milletler üyesidir. Birleşmiş Milletler üyesi olarak İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul etmiştir. Birleşmiş Milletler üyesi olan ülkemiz, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini kabul etmiş olmakla, İnsan Hakları Evrensel bildirisine uymayı kabul etmiştir. Ülkemiz Avrupa Konseyi'nin kurucu üyesidir. Avrupa konseyine üye devletler, Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayı kabul ve taahhüt ettiklerinden yasama ve yürütme organı ve Mahkemelerimiz A vrupa İnsan Hakları Sözleşmesine ve A vrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymak zorundadır. Uyulmaması, Anayasa hükümlerine aykırılık teşkil eder.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyulması Anayasamızın gereğidir. Anayasamızda yer alan bu hükümleri uymak zorundayız. Uymadığımızda kendi Anayasamız hükümleridir. Başka Devletlerin Anayasa hükümleri değildir.
Anayasamızın 153.maddesinin son fıkrası: "Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar"
Anayasanın 153.maddesi emredici niteliktedir. Bu emredici hükme, Yasama organının yürütme organın ve mahkemelerin uymaması söz konusu olmamalıdır. Zira; Türkiye Büyük Millet Meclisi, Yürütme organı ve Mahkemeler Anayasamızdaki hükümlere göre faaliyet gösterirler. Varlıklarını Anayasa 'dan almaktadır.
Türkiye Büyük Millet Meclisinin ve Mahkemelerin, Anayasa Mahkemesinin kararlarına ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uyulması Hukuk Devleti olmasının gereğidir.Bu kararlara uyulmaması halinde, görevi kötüye kullanma ve Anayasa'yı ihlal suçunu oluşturur.
Tekrar hatırlatıyorum. Ben bir hukukçu avukat olarak, mesleğime, topluma ve ülkeme karşı görev ve sorumluluğumun olduğunu düşündüğüm için bana ne diyemiyorum. Bu anlayışım içinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına ve Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmasını istiyorum. Bu mahkeme kararlarına uyulması Anayasa'nın emredici hükümlerine uyulması demektir. Bütün hukukçuların, Baroların ve Hukuk Fakültesi öğretim görevlilerinin de bu konuda fikir ve düşüncelerini açıklamaları yapmaları sessiz kalmamaları ve tepki göstermeleri gerekir. Bu hukukçu olmanın gereğidir. Ancak, hukukçular, Barolar ve Üniversite öğretim görevlileri, üç maymunu oynuyorlar. "Görmedim duymadım bilmiyorum" Adeta biz hukukçu değiliz diyorlar. Arada bazı Barolar ve Üniversite öğretim görevleri seslerini duyarmaya çalışsalar da sesleri çok cılız kalmaktadır. Varlık nedenlerinin hukuk olduğunu farkında değiller. Anayasamızda yer alan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyulması Anayasamıza uyulması demektir. Bu Anayasa bizim anayasamızdır. Başka devletlerin anayasaları değildir. Gelin Anayasamızın emredici hükümlerine göre Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin kararlarına uyalım. Kararlarının gereğini yerine getirilmesi için mücadele edelim. Bağımsız yargı bir gün size,bize ve herkese gerekir. Bu hukuk Devleti ve Hukukun Üstünlüğü anlayışının gereğidir.