Hepimizin bir köleliği var…

YAYINLAMA: 27 Kasım 2024 / 00.00 | GÜNCELLEME: 26 Kasım 2024 / 20.04

Yetişemiyoruz hiçbir gündeme. O kadar yoğun, o kadar hızlı, o kadar tahmin edilemez derecede “konuşulacak konular” önümüze serpiliyor ki; zihin alabora, zihin kavrayamaz haline razı gelmiş. Başkalarının ihtiyacı, bilgisi, beğenisi ve düzenine göre evren düzenleniyor. Düşürüldüğümüz en büyük sığlıklardan biri de bu olmalı. Hiç karşılaşmadığımız, gerçek ismini bilmediğimiz birçok korku kucağımıza konuluyor. Sunulan “her yeninin” ve “tahsis edilen anlayışların” izdüşümleri ya da tarihsellikleri doğru okunmadan gerçek sonuca, hakiki gözleme ulaşmak mümkün mü?

Özgün, varoluşsal duyum ve ilgi sistemimize korku sokuluyor. Sonsuzluğumuza sınırlar döşeniyor. Bu yöntemlerle hepimizin zihni ve duyguları inanılmaz derecede katılaştırılıyor, sertleştiriliyor. Tekli kimlikler, katı inançlar, mutlak fikirler, hoşgörüsüz ve şiddetli tepkiler; kısacası acımasız olan her somut davranış bu katılaşmanın ve sertleştirilmenin bize sunduğu kötü mirastır. Oysa, "insan zihni ve duyguları yumuşak oldukça ezilemez, hapsedilemez ve zihinsel özgürlük tahrip edilemez." [1] Demek ki kesinlik ve sekterlik olduğu yerle sınırlı kalmıyor. Toplumlara hapisler hazırlıyor, başkaca bilmediğimiz ve tanımlayamadığımız hayatın akışına konsolide ediyor. Böylece herkesin bir köleliği oluşuyor…


Evet hepimizin bir köleliği var. Birimiz milliyetimizin kölesiyiz, birimiz taptığımız hayatın kölesiyiz. Birilerimiz mülkiyetin, hırsın veya başarı peşinde koşmanın kölesidir. Mutlak alt etme ve üste çıkmanın köleliği başkaca bir tahribat yaratıyor. Belki de tarif edilen, övgü dolu veya yere göğe sığdırılamayan güzellemelerin köleliğini tercih etmekte bir kısım insan.

Derler ya,  "insan büyük bir evren, hayat ise kesintisiz gerçekleşebilendir ve kendiliğinden gerçekleşen hiçbir şeyin önünde durulmaz." Mesela ölümün, dönüşümün, özgürlük isteğinin, aşkın ya da sevgi önüne setler konulamıyor, hiçbir kuvvet bunları yok sayamıyor.

Ya da köle olmak insan doğası veya hayatın sonsuzluğu ile ilgilidir. Sonuçta keşfetmeye başladığımızda, duyumsadığımızda özümüze birçok etki yapışıyor. Daha iyi bir dünyaya dair kefil oluyorsun. Bu şartlanmışlık yeni bir bütüne bağımlı hale getirmiyor mu? Mesela içimize işleyen bir ezgi bizi kendiliğinden tutsak etmemiş midir? Ya da bu etki artık bizim bileşenimizdir. “Kısaca her birimizin kölelik acıları farklı farklı yansıyor işte.”

Modern çağ yasaları evrensel akıldan, yürekten ve ortak iradeden ve ortak çıkarlardan kopuk hedeflerle belirleniyor. "Bir gelişmenin başlangıç noktası var olanı reddetmekle” eş değer görülüyor ve bütünü yok sayarak icra ediliyor. . Mantığı ret eden, sağduyuyu hiçleştiren, kalbi ve zihni hırpalayan ve de bilimi feda eden insan idealizmin sonuçları hayati sürekliliği tam tersi zemine indirgiyor.

“Yeni dünyada” hiçbir şeyi rastlantısal değildir, başımıza gelen her plan planlanmıştır. Bir bakıyorsunuz ki hürriyetin tarlasında otorite yetişiyor, demokrasi bahçesinde özgür irade harabeye dönüşmüş. Bir bakıyorsunuz ki en popüler motivasyonlar ayrıştırıyor; kaygı ve nefrete zemin hazırlıyor. Bir de bakıyorsunuz ki "görkemli tartışmalar,” büyük tarihçiler, yüce fikirler ya da kutsal değerler; vicdanı umursamayacak kadar, acıları duymayacak, ince ruhları tanımayacak, merhametli kalpleri ve sevgi kaynaklarını kurutacak derecede hayattan kopuk işliyor. Belki de Ütopia'nın Raphael'i haklıydı: "Kralların sarayında felsefeye yer olamazdı." Ya da kötü alışkanlıklar, kötü tasarımlar, kurmacalar kolayca benimsensin diye özel bilgiler uyduruluyordu.

"Bilgi davranışları değiştirmiyor" tespiti aslında bir çoğumuzun aynasıdır. Kötülüğü hafifletecek çareleri bilmiyor olamayız. Mesela bir kişinin elde edebileceği maddi ve doğal kaynakların sınırlanması gerekliliğini, dünya gelirinin büyük bölümünün azınlık bir kesimce ele geçirildiğini bilmeyenimiz var mı?  Zorbalığa, hak gaspına, bozgunculuğa ve sömürüye karşı sert ve kararlı yasalar koymanın insanlığın kurtuluş olduğunu kaç kişi bilmeyebilir ki?

Nasıl ki güneşin güneş olduğunu biz belirlediysek, biz var ettiysek onu; onun aydınlattığı ve ısıttığına karar verdiysek. Bizim tutunduğumuz her düşünce onlarca, yüzlerce, binlerce fikri, sonsuz sayıda deneyimi ve bedelleri beraberinde taşıyordur. Anaksagoras’da “hayat birleşme, yeni bir bütün içinde doğmadır,” diyordu. Yavaştan, sabırla, emin adımlarla dünyanın havasını kirletenlerin düzenini bozmalıyız. Hani şair diyor ya, “üşüyen için kar soğuktur, kış beladır, üşümeyen için mevsimdir.” Kışa razı gelmeyen baharı karşılayamaz.

İyiye kötüyü bulaştırmadan mutluluk ve sevinçler üretmeliyiz. İyi bir dünyanın oluşabileceğine çoğunluğu inandırmalıyız.


Yararlanılan kaynak ve Alıntılamalar:

Dergi Park (Erdinç Sayan, [1])

Utopıa (Thomas More)

Şeytana Satılan Ruh (Jean Baudrillard)

Hepimizin bir köleliği var…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *