Güle güle güzel insan…

YAYINLAMA: 15 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 14 Nisan 2025 / 13.57

Kokulu gül bu, reçel yapılandan. Her gün açıyor, ben de topluyorum. Sanırım Isparta gülü, ama buradaki ismi: “Nisan gülü”. Bu gülleri birkaç gün önce aramızdan ayrılan Profesör Sami Zubadia’ya gönderiyorum. Iraklı Yahudi bir ailede Bağdat’ta doğan Sami 88 yaşındaydı, muhteşem bir bilim adamıydı. İlgi alanı Ortadoğu idi. Yazdığı kitaplar din, kültür, politika ve Ortadoğu kanunları üzerineydi. Ve benim onu tanımamım nedeni aynı zamanda yiyecek/yemek araştırmacısı olmasıydı. Bu konuda çok sayıda makalesi ve A Taste of Thyme: Culinary Cultures of the Middle East isimli benim de okuduğum kitabıydı. Sami’nin çok kitabı bulunuyor, ben sadece okuduğumu yazdım. Makaleleri de fevkalade güzeldir. Yazdığım kitabın Türkçesi de var: https://www.nadirkitap.com/ortadogu-mutfak-kulturleri...

Onunla 1988 yılında İstanbul’da yapılan uluslararası yemek toplantısının Gaziantep uzantısında tanıştım. Fevzi Halıcı organize etmişti diye hatırlıyorum. Benim birlikte çalıştığım sivil toplum örgütünden toplantının Gaziantep ayağının düzenlenmesi istenmişti. Önce yapılacak yemekleri tespit ettik, sonra kimin ne yemek yapacağını belirledik. Daha sonra ben, o kişilerden reçeteler aldım. Reçeteleri kendim için yazardım o yıllarda, ilk defa İngilizceye çevirdik. Canım, şimdi belki de bana tepemden bakan Sevim Öztahtacı -Amerikan Koleji mezunuydu- ile günlerce çalışıp, 35 reçeteyi İngilizceye çevirdik. O zamanlarda bilgisayarlar disketle çalışırdı, o nedenle reçeteler bugüne yazılı intikal edemedi. Neyse, ben yazıcıdan yabancı misafir sayısı kadar 35 reçeteyi bastırdım. Epson yazıcıda perforeli kâğıda basmıştım, sonra da onları zımbaladım herhalde. Telli naylon dosya bile yoktu galiba.

Toplantı sırasında misafirlere Kavaklık’ta yemek verildi. Kavaklık’ta o zamanlar çimlerin üzerine konurdu masalar ve sandalyeler. Şimdi iğrenç kaldırım taşı üzerine konuyor. Ben de misafirlere “Yediğiniz her türlü yemeğin reçetesi, hem de İngilizce hazırladık” diye ilan ettim. Yemek sırasında misafirler “hadi ver” diyorlar. Benim körüklü bir çantam vardı, çok dosya alabilecek, onun içine koymuştum bastığım reçeteleri, ayağımın dibinde duruyordu. Yanımda Nevin Halıcı, onun da yanında eşim oturuyor. Ben, çantamı açıp, reçete yığınlarına ulaşınca Nevin Halıcı ayağa kalktı ve “Dağıtmayacaksın onları” dedi. Çok şaşırdığımı ve ne yapmam gerektiğini bilemediğimi hatırlıyorum. Bu arada Nevin Halıcı’nın sert, emreden konuşmalarını tüm misafirler izliyor, aynı masadayız. Türkçe bilmiyorlar ama, Nevin Hanım’ın bana bir şeyler emrettiğini, benim elimdeki çıktılarla ne yapmam gerektiğine kestiremediğimi gözlüyorlar. Önce eşim geldi yanıma, “Ayfercim cevap verme, onları tekrar çantaya yerleştir” dedi. Bir iki dakika sonra Sami geldi yanıma, kulağıma: “Biliyor musun ben aynı zamanda politika bilimi hocasıyım, diplomasi de bilirim. Şimdi o çıktıkları yerleştirelim çantaya, bir yolunu bulup dağıtırız” dedi. Ben artık Nevin Hanım’ın yanında oturmak istemedim, davrandım, çantamı alıp gideyim diye. Ayol kadın, çantamı da aldırmadı bana. Sami oturdu benim yerime, çantamı güvenceye aldı. Ben gidip başka bir yere oturdum. Bu arada hiçbir şey olmamış gibi bir tarafta eşim, bir tarafta Sami, Nevin Hanım’la sohbet ettiler. Sami, hanımı pek meşgul etti, bir taraftan da çantamı açıp, reçeteleri masanın altından dağıttı. Bu işi o kadar ustaca yaptı ki hayran oldum. Masanın altından reçetesini alanlar çaktırmadan çantalarına koydular. Nevin Hanım’ın ruhu duymadı. Olan, bana oldu, asabım bozuldu, neşem kaçtı.

Gelen yabancı misafirlerin hemen hepsi İngilizdi. Aralarında arkeolog olup yemek arkeolojisiyle ilgilenen bir çift de vardı. Onlar da beni avuttular ve her biri “Mutlaka Londra’ya geliyorsun, bizlerde kalıyorsun ve biz de senin için yemekli toplantı düzenliyoruz” dediler. Aynı sene, hiç fikrimde yokken, Amerika’ya davet edildim. Giderken İngiliz Hava Yolları ile gidip, 4-5 gün Londra’da kaldım. Bana vaadettiklerinin hepsini yaptı o insanlar, şahane vakit geçirdim. Bir taraftan yemekler pişirdiler, diğer taraftan Londra’nın görmediğim yerlerini gezdirdiler. Arkeolog çift beni British Muzeum’a oradaki yemek araştırmacılarının toplantısına götürdü, ne kadar ilginçti. Eski yemekleri kapsayan iki yemek kitabı da hediye ettiler.

Sami beni öğle yemeğinde bir Çin lokantasına götürdü. Akşam giderseniz, mönü almak zorundaydınız, ama öğle vakti giderseniz onlarca çeşit yemek tadabiliyordunuz, muhteşem bir deneyim oldu benim için. Hiç unutmuyorum o Çin lokantasında tattığım yemekleri. Böyle bir şey olamaz… minicik mantıları, başka yemekleri batırdığım her biri farklı onlarca sosu…

Şimdi hatırladım, parlamentoya da götürdü birileri beni. Ortadoğu ile ilgilenen bir milletvekili ve yardımcısı ile çay içtik. Milletvekili fevkalade kültürlü ve bilgili bir adamdı. O çay fincanını ve çayın lezzetini de unutmadım.

Sami ile daha sonra defalarca görüştüm. Şimdi konusunu hatırlayamadığım makalesi için araştırma yapıp yollamıştım. Bir de bu tür toplantılarda yanımda dolu yiyecek olurdu paketlenmiş. Kim ne seviyorsa ondan verirdim. Herkesin ortak tutkusu kırmızı pul biberdi. Hiç unutmuyorum, Paula, bir yerlerde koskocaman bir pilav tavasında Paella pişiriyor, ben de yardım ediyorum. İçine neler koymadık ki? Kalamarın mürekkebini bile koyduk, lezzetli olmadı. Sami de var, gözlerimin içine bakıp: “Yanında mutlaka pul biber vardır senin” dedi. “Getir de kurtaralım şu Paella’yı”. Getirdim pul biberi ve gerçekten de kurtuldu yemek… Ayol, çapı 65-70 santim, derinliği 12 santim dev tencerede pişen Paella kapış kapış gitti. Paula bir taraftan, Sami diğer taraftan Maraş Türkiye’den getirilen pul biberin Paella’ya lezzet verdiğini anlattılar. Uzun seneler ve halen Maraş biberi Amerika’ya ve İngiltere’ye ihraç edildi. Yakın zamana kadar benim seçtiğim çeşit gidiyordu, şimdi nasıl oluyor bilmiyorum.

Sevgili Sami, güllerin içinde uyu… şahane bir kişilik, müthiş bir araştırmacı ve çok iyi bir insandın. Sen gerçek bir gurmeydin. İyi ki tanıdım seni, iyi ki beraber pişirdik… İyi ki sayende çok farklı yemekler tatma keyfim oldu. Çok özleyeceğim seni… Tekrar buluşuncaya kadar, esen kal.

 

Güle güle güzel insan…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *