Önemli olan acıda, dramda, hüzünde payımızın olmaması…

YAYINLAMA: 23 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 22 Nisan 2025 / 11.21

Sınırda yaşıyoruz. Dönüşüm, gelişim ve geri düşüşün sivri uçlarında dolaşırız. Var olma diyalektiği sınırlarda kümelenmeyi öğretiyor. Bunun nedeni dışsal kültürün, tarihsel algıların ve etnik duygusallığın kuşatmasında oluşumuzdur. Onun için kendimizden parçalar sökülüp eksilirken, dışsal öğeler kopan yerlerimize ilişir. Böylelikle şunu öğreniyoruz; kimliklerimiz, dilimiz, inanç mekaniğimiz ya da toplumsal normatifler hiçbir zamanda sabitlenmiyor. Dolayısıyla politik motivasyonlar, inançlar, coğrafi bellekler, anlaşılmazlık, tehlike veya var olma direnci sınırlara mecbur kılıyor.

Bizi öteki yapanların karmaşıklığı, mantığı veya ayrıştırma gerekçeleri bizi şekillendirir. Maalouf: “Çok yönlü aidiyetlerimiz var ama üstlenmiyoruz. Çünkü sürekli saf belirlemeye zorlanıyoruz. Seçmek durumunda bırakılıyoruz. Sürekli tekliğe zorlanıyoruz; sizin, onun, bunun, benim tarafından hırçın ve taraf olmaya itiliyoruz.” Çünkü yedi kıtayla doğrudan temas halindeyiz. Amerika’nın tüketim propagandası, Afrika’nın ezilmişliği, Asya’nın dinleri, Avrupa’nın edebiyatı evimizin içinde dolanıyor.

Maalouf “Ölümcül Kimlikler” kitabında, çoğumuzda birden fazla aidiyet oluşmasına rağmen, karmaşık kimlik talep edenlerin toplum dışına itildiğini belirler.  Kişilik ve kimliklerimiz çok fazla öğeye sahip. Örneğin, Fransa’da Cezayirli ya da Almanya’da Romen anne babadan doğan gençler en az iki aidiyet taşımakta. Ancak diledikleri ortamda aidiyetlerini sahiplenemiyorlar. Çünkü bu gençler kendilerini iki taraflı itibarsızlaştırma ve horlama kıskacında hissediyor. Bu realite, çeşitliliğe karşı duruşların her çağdaki varlığına işaret ediyor. Aidiyet, kimlikler ve tercihlerimiz konusunda sürekli baskı altındayız.

Elbette tıpa tıp herkesle aynı olamayız. “Kimliğimiz bizi başka hiç kimseye benzemez yapan şeydir.” [1] Kimliğimizdeki aidiyetlerimiz eş zamanlı ve aynı oranda öne atılmaz. Ama her birimiz tekil ve nesnel zenginlik potansiyeliyiz. Çünkü halkların duygusal özünü, sosyolojik belirlemeleri, binlerce yıllık felsefi diyalogları, bizi ileriye taşıyan hür iradeyi kendimizde yaşatırız. “Kendimizi bulmak” gibi bir derdimiz varsa, entelektüel, kültürel, bilimsel, sanatsal ağlara tutunacağız. Dünyanın olumlu ve iyileştirici enlemlerini çoğaltacağız. Özgünlüğümüze ket vuran engelleri teşhir edeceğiz.

Binlerce yıldır yalan yanlış masallarla avutuluyoruz, birbirinden farklı hikâyelerle yanıltılıyoruz. Böylelikle çoğumuz (farkında olmadan) yanlışta uzlaşıyoruz. Düşünmeden retçi oluyor. Anlamadan bir diğer düşünceyi veya duyguyu yağmalıyoruz. Kötü, yıkıcı ve ölümcül konsantrasyonlara yenik düşüyoruz. Bu kolaycılık hayatı kendimize ve başkasına zehir ediyor.

İnsanları özgün yapacak, özgürleştirecek ve güvende tutacak safları sıkılaştırmalıyız. Elbette birdenbire bunlar gerçekleşmez. Ama ilk adımı atmalı; sabırlı, sağduyulu, kararlı, saygın tutumla ilerlemeliyiz. “Her birimiz itildiğimiz, bize yasaklanan, ya da tuzaklar kurulan yollar arasından kendimize bir yol açmak zorundayız. [2] Korkuları, üstenciliği, ön yargıları, kinleri ve daha başka olumsuz bilinçleri söküp atmalıyız. Önemli olan insanlığa musallat olan canavarın başını çıkarmasını kolaylaştıracak koşulları engellemektir.” [3]

Kısacası, “köklerimizin dayandığı toprağa hiç benzemeyen bir evrende yaşamaya zorlanıyoruz.” Kimliklerimiz, çocukluk hayallerimiz, dillerimiz, barışçıl seslerimiz tehdit altında hissediyor kendini. [4] “Bugün hala bunca insanın dinsel, etnik, ulusal ya da başka kimlikleri adına cinayetler işlendiğini anlamaya çalışmalıyız.” [5] Toplumların çoğu geçmişten günümüze yaralı geliyor ama bu böyle kalacak diye bir kural yok. Yanlış yanlışla düzeltilmez. 

Önemli olan yarın öbür gün yeryüzünde oluşabilecek dramlarda, acıda, yoklukta, hüzün ve ağıtlarda payımızın olmaması. Önemli olan kısır, kötümser, zararlı veya sonu gelmiş alışkanlıkların pılını pırtısını toplayıp tarihe gömmektir. Önemli olan kendi öz kültürüyle, kimliği, diliyle, emeğiyle, ufkuyla kimsenin kendini uygarlıktan dışlanmış hissetmemesi.

Dil, inanış, sanat, yaşam biçimi, aile ilişkileri, mutfak, zevkler ve daha birçok konuda toplumlar birbirine karışmış durumda. İşte bu çeşitliliği üstlenmek endişelerimizi minimize edecektir. Farklı olana özgürlük, tahammül, duygudaşlık, hoşgörü ve dayanışmak gönülleri yakınlaştıracaktır.

Kurtuluşumuz, dünyanın içinde yükselen çiçekle, ışıldayan renklerle, canlanacak sevgiyle ve çeşitlenen kimliklerle özdeşleşmekle mümkün.

 

 

 

Yararlanılan Kaynak ve Alıntılamalar:

Ölümcül Kimlikler –Amin Maalouf [1,2,3,4,5]

Önemli olan acıda, dramda, hüzünde payımızın olmaması…
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *