KURBANIM BUGÜN

YAYINLAMA: 24 Nisan 2025 / 00.00 | GÜNCELLEME: 23 Nisan 2025 / 19.14

Bayramlar denince aklıma hep çocukluğumdaki bayramlar gelir. Ne kadar güzel ve değerli hatıralar barındırır, her biri. Her bayramda çocuklara yeni giysiler alınır, hatta yeni ayakkabım da bayramlarda alınırdı. Hiç unutmam yeni ayakkabımı yatağımın baş ucuna koyar, deri kokusu ile uykuya dalardım. Siz hiç deri kokusu ile uyudunuz mu? O ne muhteşem bir histir, yeni bir ayakkabıya sahip olmak. 

Bayram sabahı erkenden kalkılır, bayram namazı için Cami ye gidilirdi. Dini iki bayram kutlanırdı, her yıl değişen aylarda. Bahara rast gelen bir bayram, birkaç sene sonra yaza rastlardı. 

En çokta Kurban Bayramı’nda evlerde telaş olurdu. 

Tarihsel olarak nerede yaşandığı belli olmayan bir yerde, ABRAHAM efendinin çocuğu olmaz, tanrıya her gece ‘Eğer bir erkek evladım olursa tanrım, sana kurban edeceğim’ der. Gün geçer İSAK dünyaya gelir. Abraham çok sevinir. Ancak bu arada ISAK’ı tanrıya kurban edeceğini hatırlar. 

Oğlu bir yaşa gelince, konuyu açar oğluna. Ve bir sabah eline bıçağı alır, kurban etme ritüeline başlar ve oğlunu yere yatırır. Elinde keskin bir bıçak, tam keserken melekler bir koyun indirirler gökten ABRAHAM’a, ‘Al bunu kes, evladının yerine’ derler. 

Böylelikle ISAK bu travmayı atlatır. Bu daha sonraları kimler tarafından konulduğu bilinmeyen bir Kurban Bayramı olarak, İslam dinine monte edildiği bilinir. Her semavi dinde’ kurban’ konusu işlenmiştir. Hatta çok tanrılı dinlerde, PAGAN’lar da bile kurban konusu işlenmiş, kurbanlar için mabetlerinde SUNAKLAR bile yapılmıştır. Günümüze kadar yıkılmadan gelen TARSUS’taki, DONUKTAŞ MAĞBET’İNDE doğuya bakan duvarın içinde, kurbanlar için inşa edilmiş olan SUNAK, bugün hala duruşunu korumakta. 

Çocukluğumda hatırlarım, bir Kurban Bayramı’nda Eskişehir’de teyzemlerde idik. Teyzemin görümcesi Zeliha Zeytinoğlu, bir kamyon kurbanlık koyunu, mahalle halkına dağıtmış, onların da kurban kesmeleri için, olanak sağlamıştı. 

Kurban Bayramı’ndan birkaç gün evvel kurbanlık koyun aranırdı. Bulunduğunda besici ile sıkı bir pazarlığa oturulur, eller bağlanırdı. Başlanırdı sallamaya. Üç aşağı beş yukarı bir bedelde anlaşılıp iş tatlıya bağlanırdı. Eve getirilen koyun kömürlüğe konur, önüne bolca yonca ve bir kova su bırakılırdı.  Daha sonra bayram sabahı beklenirdi. 

Bayram Sabahı namaza erkenden gidilir, Caminin içinde bir kenarda oturulur, vaaz kürsüsünden hoca efendi üç beş Arapça cümle okur, ihtimal kurandan, onu başlar izah etmeye. Bilir misiniz, kendi dilinde ibadet edemeyen tek halk TÜRK halkıdır. Vaaz bitikten sonra, bayram namazına geçilir, iki salla bir bağla, o da bitince cemaatle bayramlaşılır. Sonrasında kurban kesme ritüelini yapmak için evlere dağılır halk.            

Milli bayramlarda böyle bir hazırlık olmazdı. Milli Bayramlarda evlerimizin pencerelerine bayraklarımız asılır, okula gitme yaşımızda isek, okuldaki törenlere katılırdık. Hiç unutmam 1951 senesinde, Ankara’da 23 Nisan günü okullardan, Meclis Balkanı Refik Koraltan, Cumhur Başkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes’i ziyaret için, temsilci çocuklar seçilmiş, okuduğum Kurtuluş İlkokulu’nu da ben temsil etmek için seçilmiştim. Birkaç otobüse doluşup, Meclis’e, oradan Pembe Köşke ve sonra da Başbakanlığa gidip, bizi yönetenlerin ellerini öpmüştük. 

Çocukluk bu, neye odaklandığımızı bilmiyorduk. 

Aradan seneler geçti, 27 Mayıs’ta askeri müdahale oldu. Sonrası Kayseri günleri, Yassı Ada günlükleri ve hazin bir sonuç. Ancak önemli bir tespit olan şey şu; 650 sene padişahlıkla yönetilmiş olan bir ülkede, DEMOKRASİ kavramını özümsemek beş on senede olmadığını anladık. Çoğunluğu yobaz olan, hatta%75 den fazlasının da cahil olduğu bir ülkede, kişiye göre anlamı gelişen bir Demokrasi’nin işlemesini, yüz senede görmemizin hayal olduğunu anlamak, hiç de zor bir mesele olmasa gerek. 

Bir başka konuda aklıma takılmakta, ekonomisi gelişmiş, teknolojide ileri gitmiş, bilimsel anlamda temayüz etmiş bir tek Müslüman ülke ismi aklıma gelmemekte. Nedenlerinin içinde dini telkinlerin olabilmesini sayabilir miyiz? Toplumda oluşan bir iki anlamsız yaşam değerleri ile, sözde din bezirganlarının tahakkümleri olabilir mi? Kanımca doğru bir tespit.      

Yaklaşan bir diğer dini bayram için din konusunda fetva veren ülkemin din sorumlusu, vekaleten kurban payı almanın ücretini açıkladı. Hazret TL 13,500 olarak açıkladığı bu miktarın, Diyanetin kasasına yatırılırsa, kurban dan pay alınabileceğini, hak sahibine de 2 kilogram et vereceklerini, Kavuklu zat, ekrandan ifade etti. Anladığım Diyanet in bütçesi, din işleri için yetmediğinden kurban katkı payı desteği istemekte. Birçok Bakanlığın bütçesinden çok daha fazla bir bütçeye sahip olan bu kurumun, toplanan bu paralar ile ne yaptığı meçhul. Kurumun harcamaları, Sayıştay denetiminden kaçtığı için, bu kurumun nerelere ne yaptığını halk bilmemekte. Yine bir kurbanda bu kurum, bir asgari ücretlinin maaşını istemekte, aynen KIZILAY’ın çadır satmasına benzemekte diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.

KURBANIM BUGÜN
YORUMUNUZU YAZIN, TARTIŞMAYA KATILIN!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *