Rahatsız edici bir mesaj
Amerikalılar’ın en büyük haber ajansı AP, dün şu haberi geçti.
“Başbakan Erdoğan’ın İsrail’i ‘terörist devlet’ olarak tanımlaması ve ABD Başkanı Barack Obama’nın ‘İsrail’in kendisini savunma hakkı var’ açıklamasını isim vermeden eleştirmesi, Washington’ı çok rahatsız etti. ABD Dışişleri Bakanlığı, yönetimin rahatsızlığını önceki gün hem Ankara’da, hem de Washington’da Türk makamlarına telefonda sözlü olarak iletti. ABD yönetimi, Türk Hükümeti’ne iletmesi için, Türk makamlarına, ‘Hükümetin söylemleri oldukça sert. Bu tür sert söylemlere katılmıyoruz. Ayrıca bu açıklamaların, sorunu çözmeye ve yardımcı olmaya değil, aksine daha da derinleştireceği endişesini taşıyoruz. Bundan sonraki açıklamaların daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyoruz’ mesajını verdi.
Bunlar gayriresmi konuşmalar. Taraflar birbirine diplomatik dille mesaj veriyor.
Ama ABD Dışişlerinin kullandığı şu cümle bir felaket: “Bundan sonraki açıklamaların daha dikkatli olması gerektiğini düşünüyoruz.”
Yani, “Beni rahatsız ediyorsun, ayağını denk al!” gibi çok ağır bir ifade şekli. Bunun bir merhale sonrası, kafaya çuval geçirilmesi!..
Peki, biz nasıl yanıtlamışız bu ağır uyarıyı:
Türk yetkililer de ABD’ye, “Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşanıyor. Başta ABD olmak üzere tüm uluslararası toplumun harekete geçmesini ve yaşananların en kısa süre içinde son ermesini istiyoruz. Türkiye bu konuda elinden gelen yardımı yapmaya hazırdır” şeklinde diplomatik ifadelerle görüş bildirdi.
Bizim bildiğimiz, bütün dünyanın bildiği, Filistin ile İsrail arasındaki amansız ve bitmeyen savaş tam bir kan gölü!
Böyle değil mi?
AP’nin verdiği rakamlara göre, son 10 senede 1000 İsrailli hayatını kaybederken, Filistin’in verdiği şehit sayısı ise 5 bin.
Yani, son 10 yılın savaş blançosu 6 bin insan hayatı!
Türkiye’de savaş mavaş yok. Kürt sorunu var, PKK terörizmi var, Doğu’da huzursuzluk var. Öyle değil mi? Ama son 10 yılın blançosu, daha doğrusu 27 yılın blançosu 40 bin insan hayatı ve bizzat Başbakan’ın verdiği rakama göre 400 milyar dolar heba edilen milli servet.
Orada resmen savaş var, bizde yok! Ama bizim zararımız onların zararının kat ve kat üzerinde.
Onların haline üzülelim de, ağlayalım da, ama bizim halimiz ne olacak?
Hani önce can, sonra canan ya!
Şamil Tayyar ve yerel medya
AK Parti’nin gazeteci kökenli Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar’ın hemen bütün konuşmaları, açıklamaları gündem yaratıyor. Sosyal medyada günlerce tartışılıyor.
Tayyar’ın son olarak Alev Gürsoy Cimin’e verdiği röportaj yerel medyayı ilgilendirdiği için bana çok ilginç geldi.
Röportajın o bölümünü okumanızı istiyorum:
Medya sektöründe birçok sıkıntı var. Siz haber müdürlüğünden tutun da Ankara temsilciliği ve hatta köşe yazarlığına kadar birçok aktif görevde bulundunuz. Gazetecilere yönelik herhangi bir çalışmanız var mı?
Şimdi bir ulusal bir de yerel medya açısından konuyu değerlendirmek gerekiyor. Maalesef yerel medya kötürüm durumda ve çıkarcılar tarafından işgal altında. Ve bu tehlikeli yapılanma siyaset üzerinde bir vesayet oluşturuyor. Şu anda siyasetçilerin en büyük korkusu nedir diye sorulsa ilk 3’e eminim yerel medya girer.
Nasıl yani bu kadar kolay mı bu ya?
Kolay bir iş haline getirilmiş. Eğitimi yok, sıradan iş bulamayan herhangi biri; şantaj ve tehdit yolu ile siyasilerden ya da o bölgenin nüfuzlu kişilerinden para toplayarak haftalık, aylık, günlük sınırlı sayıda gazete çıkarıyor. Yerel medya siyasileri tehdit eden bir yapıya dönüşmüş, zehirli bu kirli yapının mutlaka düzeltilmesi gerekiyor. Bu konuda girişimlerimiz oldu. Gerçek gazeteciler ve gazetecilik yapmayan mafya usulü çalışanlar birbirinden ayırt edilmeli, bunun için bir yasal düzenlemeye ihtiyaç var ve bunun üzerinde çalışıyoruz.
Haydaaa…
Yerel gazetecinin eğitimi yokmuş, iş bulamayan herhangi biri gazete çıkarıp, mafyavari şantajla haraç topluyormuş!
Eğer Antep’i kastediyorsa üzülürüz. Burada Oxford vardı da gazeteciler gidip okumadı mı? İktidarsınız, açın buraya yabancı bir okul, bakın gazeteciler nasıl bülbül gibi 2-3 yabancı dil konuşurlar!
Mafyacılığa gelince, bunu nereden çıkardınız Şamil Bey?
Antepli sanayici bonkördür, eli açıktır, vefalıdır, sevgi ve muhabbet doludur, kendisine bir yaklaşana o yüz yaklaşır. Böyle olunca da, sanayici gönlünden kopanı şevkatle veriyorsa, bu sizi rahatsız mı ediyor?
Haa, eğer Antep’i değil de; New York’u, Frankfurt’u, Paris’i, Londra’yı, Cenevre’yi, Stokholm’ü kastediyorsanız, haklısınız. Bizim de kulağımıza geliyor. Mutlaka mücadele edilmesi gerek!
Şamil Tayyar’ın başka söyledikleri de var. Onlar da yarına…