Halepli sanayici…
Halep’te varlıklı bir sanayici iken Gaziantep’e kaçmak/göç etmek zorunda kalan bir işadamı arkadaşımla konuşuyoruz.
İş konusunda bir araştırma için iki gün önce gittiğimiz Antep’e yakın, denize kıyısı bulunan bir ilçede öğle yemeğinde balık yerken denize girenleri de imrenerek seyrediyoruz.
Hava Gaziantep’teki gibi değil, bayağı ılık ama denize de pek girilecek gibi değil. İşadamı arkadaşım denizden çıkan bir gence takılıyor, “Sen denize girdin ben üşüdüm vallaha…” diyor.
Genç adam da, “Deniz suyu daha sıcak” diye cevap veriyor.
***
Garsondan kağıt kalem istedim ve arkadaşımın önüne koyup, “Çiz bakalım şuraya bir Suriye haritası. Kaça bölünüyorsunuz, bir görelim!..” dedim.
Lazkiye Bölgesi’ni içine alan kıyıdan bir bölüm ayırdı ve üzerine ‘Esad’ın yeni devleti’ yazdı.
Kürdistan’a ayrılan bölgeyi biraz düşünceli çizdi, Halep ve Şam’ın da içinde bulunduğu geniş alanı tarayarak, “Burası Müslüman Kardeşler’in de olabilir, başka bir grubun da” dedikten sonra, “Aslında iş o kadar karışık ki, en başta Suudiler’in sonra İran’ın sanki mal sahipleri gibi içimizde eli var. Katar’ın parası, Rusya’nın emperyal gücü ve Türkiye’nin de hala anlayamadığım, bir mana veremediğim ama dost olarak kabul edemediğim inadı ülkemi mahvediyor” diye kahretti!
***
Arkadaşım, sanayi bölgesindeki fabrikasını kapamış, Halep’in en seçkin semtindeki evini de amcasına teslim edip Antep’e gelmiş.
“Yani, eviniz ve işyeriniz güvende mi?” diye galiba abuk bir soru yöneltince çok üzüldü: “Nereden bilebilirim ki! Belki de haramiler çoktan benim makinaları söküp, yurtdışına götürmüş olabilirler. Evimin olduğu semte şimdilik uğrayan veya düşen bomba yok. Ama her an olabilir!..”
***
Söylediklerini dinleyince endişeye kapılıyorum, benim düşünceli halimi izleyince o da ağlamaklı oluyor.
Çok tatlı bir oğlu var, 12-13 yaşında olsa gerek. O kadar güzel ve aksansız bir İngilizce konuşuyor ki. Sanki karşımda bir İngiliz genci var. Halep’te bir İngiliz okuluna gidiyormuş. İyi bir okul olsa gerek, çünkü bu kadar iyi bir lisan öğretimi ancak kaliteli bir okulda olabilir.
Dün Halep’te varlıklı bir ailesin. Şehrin en güzel semtinde oturuyorsun. Çocuklarını yabancı okullara gönderebiliyorsun. Mutlu bir yaşam sürüyorsun. Ama bir gün sonra bir kabus gibi herşeyini kaybediyorsun!
***
Sanki ne düşündüğümü anlamış gibi bir anısını anlatıyor:
“Irak savaşında varlıklı bir aile ülkesinden kaçarak Halep’e sığınmıştı. Bir tesadüf eseri tanıştık. Ona yardımcı oldum. Boş olan bir evimi ona verdim. Diğer sorunlarında da hep destek verdim. Eşimle bu durumu bazen konuşurken ikimiz de tahtalara vururduk! Bir gün bizim de başımıza geleceğine hiç ama hiç ihtimal vermezdik! Acaba birgün uyanıp bütün bunların bir rüya olduğunu görecek miyim?”
***
Gaziantep’te boş oturmayıp bir şeyler yapmak istiyor. Halep’te yaptığı işi küçükten başlayarak büyütmeyi düşünüyor. Ama zorluklar aklına gelince gözleri dalıp dalıp gidiyor. ‘Mal canın yongası’ deyimi, söylemiyor ama eminim kafasını kemiriyor, maruz kaldığı haksızlığı hazmedemiyor.
***
“Antep’te böyle senin gibi Suriye’den gelen varlıklı ailelerin sayısı nedir? Bir fikrin var mı?” diye sorunca hemen yanıt veriyor:
“2 bin aile var.”
“Onlar ne yapıyor? Rahatlar mı? Çocuklar ne yapıyor?”
“Hepsi benim gibi. Burada bir şeyler yapamaya başlasak mı? Yoksa biraz daha beklersek, bir şeyler olur mu? Günler böyle geçiyor. Çocuklarımızı okula gönderiyoruz. Burada yabancı çocukları kabul eden özel okul var. Aslında burası güzel. Yaşam kalitemiz iyi. Bu bakımlardan hiç sıkıntımız yok. Bir de ne olacağımız bilebilsek…”
***
Fakirlik, zenginlik!.. Sıkıntılar, sorunlar!..
Tamam da, önce insana içinde güvende yaşayacağın bir vatan gerek!