Beynamaz
- ‘Merhaba bey, hoş geldin,’
- ‘Hoş bulduk, nasılsın, iyi misin?‘
-‘İyiyiz, ya sen nasılsın, yorgunsundur sen, bir şey ikram edelim, ‘ kahvehane çırağına seslenerek
- ‘Evladım bir bak bey ne içer ? Ayran içer misin bey?’
- ‘ Neden olmasın, teşekkür ederim. ‘
İkram edilen soğuk yağlı ayrandan bir yudum içtikten sonra muhabbet başlar, ‘Bey nereden geliyorsun böyle yorgunsun?’
Bey ‘Ankara’dan sabah çıktık, şimdi buraya ulaştık, buradan da Kahta’ya gideceğiz.’
Konuşma başlarken kahvedeki adamın aklındaki sorusu hemen ortaya çıkar,
‘-Nerelisin bey?’
Bu sorunun cevabı geciktirilmeden ortaya konulmasında yarar olur,
‘ Denizli’
Bunun hemen peşinden bir başka soru mutlaka gereklidir. “İçinden mi?” Sanki içinden olması veya olmaması çok şey farkedecek gibi bir durum çıkar ortaya . Eğer soruyu soran kişi, bu konuda bazı bilgiye sahipse bir başka soruda arkasından gelebilir.
‘Kimlerdensin bey?” İşte burasının bir küçük arızası olabilir, çünkü kimi ilgilendirir benim Saraçlar’dan Habibe’nin torunu olduğum. Fakat bu sohbetin başlangıcıdır.
Burada konuşmaların akışında mutlaka soruyu soranın bir arkadaşı veya dostu Denizli de ikamet eder. Onu tanıyıp tanımadığımız sorulur.
Bu kahvehane muhabbeti ayrılıncaya kadar sürer. Bu konuda sizde benim kadar bu durumla karşı karşıya gelmiş, kimi zaman cevap vermiş, kimi zaman ise başınızdan savmışsınızdır.
Ben ise bu tür konuşmaları çok önemserim. Bu, kısa da olsa, sohbetlerde insan analizi yapmak çok kolaydır. Bir önemli hususta, yol üzerindeki kahvehanelerde karşılaştığınız bu insanlar çok yalındır ve çok sade insanlardır.
Genelde hissidirler, paylaşımcı ve özverili oldukları her hallerinden belli olur. Bu insanlar kendilerine dürüst davranılmasını isterler. Çünkü bu insanlar, karşılaştıkları insanlara doğru davranırlar.
Geçtiğimiz bir kaç hafta evvel İsrail ile Filistin arasında çıkan krize çözüm bulmaya çalışan Beynamaz, bir oraya, bir buraya Atlantik ötesinden koşturulması, neticeye ulaşamayınca, Denizli tabiriyle “Sibbek’’ gibi ortada kalmasına üzüldük.
Sadece bir konuyu bilmek, devlet idaresinde yetmeyebilir. Bir çok konuyu uzman kişilerle tartışmak, deneyimli insanlardan fikir sormak, sorunları anlamaya yeter. Bu konuyu gözardı edersek, her seferinde pusulasız seyyahlara döneriz. Suriye konusunda da başarılı olduğumuza pek inanmamaktayım.
Hep İran’ın günlük ürettiği 120 milyon varil petrol gelirinin nerelere gittiğini merak etmişimdir. Konuştuğum bazı İranlı yetkili kişilerin verdiği bilgilere dayanarak, Mollaların, bu gelirin büyük bir bölümünü din ve mezhep yayılması için harcadığını söylemişlerdi. Aksini kanıtlayabileceğim bir belge olmadığı için, ben de aynı görüşü paylaşmıştım.
Bir kaç gün evvel İran’ın en yetkili kişisini, Sayın Mahmoud Ahmedinejad’ı, 17 Aralık Şeb-i Aruz törenlerine davet eden Beynamaz’ın bu isteğini, İran geri çevirdi. Bu kolay geçiştirilecek bir konu değildir. Filistin ve İsrail krizinde Mısır’a kaptırdığı itibarın, Şeb-i Aruz törenleri aracı edilerek, Suriye krizinde itibar kazanmak istemesinin, doğru bir yaklaşım olmadığına inanmaktayım. Bu yine Denizli tabiri ile ülkeyi ‘’SİBBEK ‘’ gibi ortada bırakmaktadır. Bir insan akademik kariyerinde uluslararası ilişkiler konusunda sentez ve analiz yapıp kitap bile yazabilir. Üniversitede Dışişleri dalında kariyer yapmak başka kabiliyettir, Fiili Dışişleri Bakanlığı yapmak başka bir yetenektir. Bu timsahın göz yaşlarına benzemez.
Birilerinin bilmesinde yarar vardır, ‘Öğlen namazı niyeti ile akşam namazı kılınmaz’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.