Endişeli bekleyiş!

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

Hani başınıza güzel bir şey gelir, hayatınızı değiştirecek hoş bir sürprizle karşılaşırsınız da, acaba doğru mu değil mi, hayal mi gerçek mi şaşkınlığı yaşar, ardından da bu güzel ve hoş gelişmeyi her an herşeyin bozup, yok edeceği endişesi yaşarsınız ya.

Son günlerde Ankara-İmralı hattındaki gelişmeler de insan da aynı duygu ve tedirginlikleri uyandırıyor.

Acaba bu yolu derin devletin aktörleri mi sabote edecek, yoksa Başbakan Erdoğan iki gün sonra bunu da demokratik açılım sürecini uğrattığı akıbete mi uğratacak diye eliniz yüreğinizin üzerinde, aman bu son fırsat da elden kaçırılmasa bari diye endişe ile gelişmeleri izliyorsunuz.

                                                                              ***

Başbakan Erdoğan’ın sicili o kadar dengesizlik ve tutarsızliklarla dolu ki son günlerde yaşananlar sanki şakaymış gibi geliyor insana.

Çünkü Erdoğan’ın, “Aslında millet idamı istiyor, biz olsak Öcalan’ı asardık” demesinin üzerinden iki, “BDP’li vekillerin dokunulmazlığını kaldıracağız” diye esip gürlemesinin ardından bir ay bile geçmedi.

Oysa tam da farklı çevrelerden, “Bu sorunu çözerse Erdoğan çözer” söylemlerinin yoğunlaşmasının ardından idam ve dokunulmazlık krizlerini gündeme taşımıştı Erdoğan.

Şimdi, idam edilmeli dediği Öcalan ile barış görüşmesi yapılıyor.

Neyse canım hatanın neresinden dönülürse kardır, diyemiyorsunuz, çünkü aynı Başbakan’ın yarın ne yapacağından emin olamıyorsunuz.

                                                                              ***

Haa Başbakan’ın yarın ne yapacağından emin değilsiniz de muhalefetten emin misiniz derseniz, ne yazık ki onlardan da emin değiliz. MHP’yi tabanı ve ideolojisi itibarıyla bu olayın belki de dışında tutmak lazım.

Ama bugün, “Hükümete kredi açtık, çözün bu sorunu” diyen Kılıçdaroğlu ve CHP’nin yarın ne tavır alıp, ne söyleyeceğinden de emin değiliz.

Dolayısıyla, Kürt sorununun çözümü yolunda başlatılan bu süreç, bir kazaya uğramadan yol alıp, bu anlamsız savaş ve ölümler sonlandırılırsa, aslında bir anlamda siyasi ezberimiz de bozulacak ve olur ya siyaset kurumuna güvenmeye başlayacağız belki de.

                                                                              ***

Geçmişimizin, derin devletle işbirliği içindeki medya tarafından  karanlık dehlizlerle donatılmış olması, devletin derininin de şeffafının da ülkenin kaderini değiştiren olumsuz uygulamaları ve bunları kamuoyundan gizleyen medya yüzünden, bundan 5 yıl, 10 yıl, 20 yıl önce arkamızdan çevrilen dolapları ve karanlık cinayetlerin faillerini henüz yeni yeni öğreniyor olmamız yüzünden, şimdi ülke halkları için hayati önem taşıyan böylesine risklere açık bir sürecin bu kadar şeffaf ve rahat tartışılıyor olmasına da alışık değiliz aslında.

İstismara ve tehlikelere açık bir konuda neden herşey bu kadar şeffaf diye de şaşkın ve endişeliyiz.

                                                                              ***

Siyaset kurumunun yıllardan beri çözmekte aciz kaldığı ve her seferinde askere ihale ettiği bu savaşta 40 bine yakın insanımızı kaybettik.

Gençlerimize iş ve aş olması gereken milyar dolarlar silaha ve savaşa akıtılarak, ülkenin ekonomik ve sosyal gelişiminin önü kesildi.

Bir dönem cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın danışmanlığını yapan gazeteci Cengiz Çandar’ın

Mezopotamya Ekspresi” kitabından öğrendiğimize göre, aslında bugün gündemde olan (Kürtçe televizyon, siyasi af) gibi bir çok şey o zaman Özal’ın da gündemindeymiş, ancak ömrü vefa etmemiş. Ve aradan geçen yıllar, ülke için de bu toprakta yaşayan halklar için de kayıp yıllar olagelmiş.

                                                                              ***

Geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Kürt siyaset adamı Şerafettin Elçi, ölümünden bir süre önce hasta yatağında verdiği röportajda, “Kürt sorununu çözmek için bizim kuşak son şans” demişti.

Umarım Başbakan ve AKP, hem ülkenin geleceği hem de kendileri için bu son şansı iyi değerlendirir ve endişeli bekleyişimiz, mutlu sona ulaşır.

Bu süreci kim kesintiye uğratır, sabote ederse çok büyük insanlık ayıbı ve vebal altına girer.

                                                                              ***

Not: Dün baktım, memleketin ölüm-kalım savaşı haline gelmiş sorunun ulaştığı aşama, Aydın Doğan’ın “medyada barış dili kullanın” çağrısına indirgenmiş, gurubun koca koca yazarları tarafından.

Bazıları, Aydın Doğan’a methiye dizip, teşekkür etmeye kadar vardırmış işi.

Oysa bu ülkede, “barış dili ve demokrasi” konusunda en son teşekkür edilecek adamlardan biridir Aydın Doğan.

28 Şubat ve  Ahmet Kaya manşetleri henüz çok taze hafızalarımızda.

Sonra, halen gazetesinin baş köşesinde, “Türkiye Türklerindir” yazısını muhafaza eden bir adam hangi barış dilinden, hangi barıştan söz edebilir?

 

 

 

 

 

Endişeli bekleyiş!