Sahte Kâr
Her nesnenin bir gerçeği bir de sahtesi olması bu günlerde kabul görmekte olduğunu yaşamaktayız. Yıllardır her konferansta dinledim, “Türkiye’de ki erozyon, yılda 500 milyon ton toprağı taşıyıp denizlere götürmekte” diye bilim adamları tarımsal toprağın nasıl sürülmesi üzerine dersler verdi. Hatta bu rakkamlar üzerine bir çok bilim adamları tebliğ yayınladı. Bu çok ciddi rakkamlar üstünde hesap yaparsak, binlerce yıl taşınan bu toprak, ne kadar olduğu üzerinde şaşırtıcı değerler bulunabilir.
Bu konuda itirazım yok, erozyon olduğu muhakkak, fakat bir başka bilim adamı bir başka konuyu bilimsel olarak ortaya koyduğunu, siz de benim gibi hayretle karşılamışsınızdır. Yılda birkaç sefer güney rüzgarlarının estiği günlerin sonunda sabah bir kalkarsınız, aracınızın camları üzerinde koyu bir toz kaplamış olduğunu görürsünüz. Bu konuda çok sevdiğim Prof. Cemal Saydam’ın uydu görüntülerine dayanarak verdiği bilgi ve rakkamlar şaşırtıcıdır.
Afrika’dan çöl kumları, yılda birkaç kez, rüzgarın etkisi ve basınçla kalkıp Akdeniz’i geçerken aldığı rutubetle, kuzeyden gelen soğuk havanın oluşturduğu cephe sistemiyle karşılaşınca, Anadolu’ya yağmurla beraber bu toprağı taşıdığını, yayınladığı tebliğlerde belirtmekte. Çölden kalkan toz kumda demir oksitin rutubetle karışması, güneş ışığını alınca bakteri üremekte, ağırlaşan nem bulutları, cephe sistemi etkisi ile yağmurla birlikte Anadolu’ya düşmekte. Hani deriz ya “Bereket yağdı” işte bereket burada. Toprağa gübre olarak inmekte.
Sayın Saydam’ın uydu verilerini kullanarak verdiği bilgide, yılda 500 milyon ton çöl tozu ülkemize yağmakta. Her iki düşünceye saygı göstermekteyim. Türkiye’de hem erozyon vardır, hem de bir şekilde anadolu topraklarına gübreli toprak gelmektedir. Bu nedenle bu topraklar çok “Kâr”lıdır.
Geçtiğimiz günlerde televizyonda bir program izledim. Artık yaşımız icabı sağlık içerikli programlar ilgimi daha fazla çekmekte. İnsanlar her yaş dönemlerinde yedikleri gıdalara dikkat etmesi gerektiğine inanırım. Yediğimiz gıdalarda doymuş yağ asitleri ve doymamış yağ asitlerine yeterince dikkat etmeye çalışırım. Bilhassa yağ kullanırken zeytin yağına dikkat ederim.
Bu gıdaların tartışıldığı, değerli doktorların ve diyetisyenlerin deneyimlerinin konu edildiği bir program, benim çok ilgimi çekti. Bir kadın profösör telefonla bağlanıp ekmek yemenin doğru olmadığını söyleyerek “Ekmek yemesin insanlar, fındık fıstık yesinler, besinlerini oradan alsınlar, bunları yayınladığım kitapta açık olarak yazdım” diye konuşmasını hayretle karşıladım. ‘Nasıl bir düşünce’ diye anlamakta zorlandım. Bu işi tarif eden ‘Kâr’ kısmının diğer yarısı olsa gerek.
Buğday oluşurken tarlanın toprağından çok fazla mineral çeker. Bazen bir sene ekilen tarlaya, ikinci sene aynı tahıl ekilmez. Eğer ekilirse verim düşer. Bu nedenle toprağı bir sene dinlenmeye bırakırlar. İşte bu dinlenmede çöl kumu görevini yapar ve zengin gübre bu tarlanın ihtiyacını karşılar. Buğday ununda çok besleyici mineraller vardır ve insan vücudunun ihtiyacı olan zengin besin, bununla karşılanması doğaldır. Anadolu’nun yurdum insanı gıdasının büyük bir bölümünü ekmekten aldığı bir gerçektir.
Geçtiğimiz günlerde Başefendi ekranlardan “Orduyu yönetecek, sınırları koruyacak Komutan bulmakta güçlük çekmekteyiz” diye konuşmasını siz de benim gibi hayretle izlediğinizi düşünmekteyim. Sanki Deniz Feneri davasına bakan savcıların ayakları buzda yürürken kayarak başka görevlere gitmeleri konusunda hiç haberi yokmuş gibi davranan zihniyet, “Yargıya gerekli talimatı verdik” sözlerini sanki söylememiş tavrını yadırgamaktayız.
Ekranda kendisine soru soracak gazeteciler, özenle seçilmiş ve ellerine sorular hazırlanıp verildiğini izlerken, söyleşide ‘Kâr’ın yarısını seyretmek beni ziyadesi ile üzdü. Ordu’ya vurulan tırpana isyan eden onurlu bir Generalin görevini bırakmasına verdiği bu söyleşiyi dikkate almak gerekir. Ekranda, tribünlere oynayan düşünce de, yurdum insanının gözüne baka baka “Bu komutanların tutuklu olmalarına ben de tepkiliyim, komutan bulamayacağız ilerde” diyerek kendisini konudan soyutlamasını, vatandaşa bu şekilde yansıtmak ne derecede doğrudur? Bu konuda gerçek olmayan ‘Kâr’lılık vardır amma gerçek midir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.