Günah keçisi...
Hepimiz bu deyimi kullanırız da çoğumuz hikayesini bilmeyiz.
‘Günah keçisi’ deyimini en çok Batılı ülkeler kullanırlar, ama bu deyimin hikayesi bir Mezopotamya ritüelinde saklıdır.
Mezopotamya’da yaşayan çeşitli kültürlerde, Sümerler’de de olduğu gibi, pagan inanışına göre mevsimlerin ve yaşamın sonsuz döngüsüne inanan insanlar, kendi iç huzurlarına ulaşmak için büyük çaba gösterirlerdi.
Baharın müjdecisi Mart ayı paganlar için yeni yılın başı demekti ve çok önemliydi. Sıkıntılardan, hastalıktan kurtulmak, geleceğe umutla bakmak için atalarından kalan bir ritüeli sürdürürlerdi.
Yetişkin olmayan bir keçiye bütün günah ve hastalık yüklenir ve keçi, mitolojide de yeri olan Fırat Nehri’ne atılırdı.
Böylece umut edilen rahatlamaya kavuşan paganların ömürlerine ömür katıldığı kabul edilirdi.
Pagan inanışında, bugün Hristiyanlıkta olduğu gibi insanlar günahkar doğarlardı.
Fırat’ın deli gibi akan serin sularına atılan keçiler gözden kaybolurken günahlar da, hastalık da bedenden ayrılır, insanlar huzura kavuşurdu.
Herhalde şimdi anlaşıldı, ‘günah keçisi’nin ne anlama geldiği…
Mart ayına şuracıkta ne kaldı ki!
Günahtan arınmak ve hastalıktan kurtulmak için yetişkin olmayan bir keçiyi Fırat’a atacaksın ve yeni bir beyaz sayfa açarak yaşama daha sıkı sarılacaksın.
Bu nihayet bir rituel…
Uygulaması da zor değil…
Dediğim gibi…
Dün yerel bir gazetede okudum.
Başbakan Antep’e geldiğinde yerel seçimlerle ilgili bir takım temaslarda bulunduğunu manşetten vermiş: Her şey Kasım’da belli olacak.
Ben daha önce yazmıştım, birileri Asım Bey’in kulağına kar suyu kaçırmış olmalı ki, plağı ters koydu, hemen gazeteleri dolaşarak ‘kesinlikle aday değilim’ lafını rafa kaldırdı, ‘Daha erken, susuyorum, zamanı gelince konuşuruz” diyerek aday olabileceği mesajını verdi.
Yani gazete, benim birileri dememi deşifre etti!
Daha uzun zaman var, diyebilirsiniz ama bana göre yok!
Belki, Fırat’a atılacak bir günah keçisi, durumu değiştirebilir mi?
Hele bir Mart ayında olacakları görelim de, ona göre tekrar bir değerlendirme yaparız.
Asıl gerçeği gözden kaçırıyorsunuz!
Gazeteler kamuoyunu ‘GASKİ Göleti’nin Zirve Üniversitesi’ne 20 yıllığına kiraya verilmesine’ odakladılar.
Kiralama işlemi kamuoyunda haliyle büyük rahatsızlık yarattı.
Antepliler suya aşıktırlar! Su, ab-ı hayattır; ölümsüzlük, dirilik suyu, yani…
Halkın bu inanışı elinden alındı.
Kamu, halktan topladığı paralarla gölet yapsın, sonra da insanların dinlenebileceği, gözünün suya doyabileceği, çoluk çocuk rahat bir nefes alabileceği tesisleri kör kuruşa kiraya versin veya daha rasyonel bir anlatımla, peşkeş çeksin!
Olacak iş mi bu?
Bir de karşı argümanı dinleyelim.
Zirve Üniversitesi, denizi olmayan bir şehire, pardon marka kente, büyük bir özveri ile Deniz Ulaştırma ve İşletme Mühendisliği ile Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği Fakülteleri kazandırmıştır. Herhalde bu değerli öğrencilerin Alleben Deresi’nde eğitim yapacak halleri yok, değil mi?
Bu kente yeni bir imaj kazandırıldı, artık Antep’ten Barbaros’un torunları yetişecek, Onanis gibi gemi filoları kuracak işletmeciler yüzümüzü ağartırken, belki de denizler hakimi Rus oligarklar gibi yakın bir tarihte dünya basını ‘Antepli oligarklar’dan bahsedecek! Az şey mi bu?
Yerel gazetelerin haber ve iddiaları ile nakavt edilmeye çalışılan gölet icarcılarının argümanını okudunuz.
İşte de benim düşüncem:
Bu olayı tersten okuyun!
Zirve Üniversitesi mütevellisi istihare yattı da Denizcilik Fakültesi açıldı, GASKİ’nin göletini kiraladı, değil!..
GASKİ’nin göletini elde etmek için Denizcilik Fakültesi kuruldu!
Bu kadar basit! İnanmazsanız, Pensilvanya’dan döndüyse, Dr. Asım Güzelbey’e sorabilirsiniz.