O bir Şövalyeydi...
Suyun öbür tarafından, Müslüm Gürses’te göçtü gitti bu dünyadan.
Henüz altmışında, genç sayılabilecek bir yaşta, belki de en sevilen döneminde aramızdan ayrıldı.
Arabeskten nefret edenler bile üzüldü, galiba onu herkes çok sevmişti.
Nasıl sevilmesin ki?..
Çok yetenekli, mert ve saf bir Anadolu çocuğu.
Halfeti’den sonra gittiği Adana’da Tanrı vergisi güzel sesi ile hayata tutunmuş, fırsatlarından penceresinden içeri girerek bir fenomen olmuştu.
Ben onu, kendisinin de asla tasvip etmediği, hep kızıp azarladığı jiletçi gençlerle değil, şövalyeliği ile hatırlayacağım.
Yıl 1986.
170’ten fazla filmde oynayan Manastır doğumlu ünlü yıldız oyuncu Muhterem Nur’la aşk evliliği yaptığında henüz 33 yaşındaydı. İkinci evliliğini yapan karısı ise 54 yaşında.
İlk bakışta, “Olur mu canım öyle şey?” diye belki itiraz edebilirsiniz, ama nikahta imzayı atan Anadolulu bir şövalye ise, “Olur olur, bal gibi olur...” diyebilirsiniz.
Muhterem Nur, 1951 yılında ilk oynadığı filmden itibaren, seyircinin gönlünde taht kurmuş, olağanüstü güzel ve çok yetenekli bir oyuncuydu. Filmleri hep hasılat rekorları kırardı. İlk izdivacını da gazeteci-aktör Işın Kaan’la yapmıştı. Bir süre sonra ayrıldılar. Muhterem Nur, boşluğa düşmüştü. Sinema büyük bir krize girmiş, sanatçıları derinden etkilemişti.
Muhterem Nur da çaresiz, şöhretinden yararlanmış, bütün Türkiye’nin gözdesi olan Gaziantep’in pavyonlarında çalışmıştı.
İşte böyle bir dönemde Müslüm Baba, Muhterem Nur’a aşık olmuş, evlenmiş, ömür boyu da ona ihanet etmemiş saf ve bakir bir Anadolu çocuğuydu.
Yaptığı müzik, kişiliği, şarkılarını seslendirme tarzı, dinleyici kitlesi Türkiye’de büyük tartışmalar yarattı. Hatta, birçok araştırmaya konu oldu, doktora tezleri yazıldı. (Arabeskin Anlam Dünyası ve Müslüm Gürses Örneği/2002, Caner Işık, Nuran Erol, Bağlam Yayıncılık.)
Ünlü bestekar ve piyano virtöüzü Fazıl Say’ın “Arabeski sevmek vatan hainliğidir” yorumu ve Müslüm Gürses’i hedef alan sözleri iki sanatçının arasını açmıştı. Ancak, Fazıl Say’ın Müslüm Gürses’in cenazesine çelenk yollaması ve asistanı aracılığı ile dostluğunu ve üzüntüsünü belirtmesi, Müslüm Baba’nın ne kadar çok sevildiğinin önemli bir kanıtı olarak değerlendirilebilir.
İşte, Müslüm Baba böyle bir adam gibi bir adamdı.
Onu son olarak televizyonda Çaykur’un reklam filminde gördüm. Senaryosu o kadar güzeldi ki, sanki Müslüm Baba için yazılmıştı o sözler…
Çaydanlığın altı kaynanadır, sürekli kaynar.
Demlik gelindir! Çaydanlık kaynadıkça gelin olgunlaşır.
Damat bardaktır; bazen kaynana, bazen gelin doldurur!
Çocuklar çayın şekeridir, görümce kaşık, arada bir gelir karıştırır!..
Mekanın cennet olsun, nur içinde yat Müslüm Baba…
Sonsuza kadar Güzelbey!..
Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı tıp doktoru Asım Güzelbey’i dün gece Bloomberg TV’de izledim.
Olağanüstü bir şehirden söz ediyordu. Bir efsane gibi anlata anlata bitiremiyordu.
Başını kaçırdığım için arkadaşlarıma sordum, “Bu nereyi anlatıyor” dedim.
“Galiba Gaziantep’i anlatıyor” dediler.
Böyle denince, gayri ihtiyari, daha dikkatli izlemeye başladım...
Herhalde gözlerim kamaşmış olmalı ki, sanki ekranda Evliya Çelebi’yi görürmüş gibi oldum!
“Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırmağı sularıyla çeşit çeşit selvi, çınar, söğüt, kavak, limon turunç ve diğer meyve ağaçlarıyla donatılmış. Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış, çok verimli olmakla Antep ucuz ve şirin bir kenttir. Dünya yüzünden geniş bir ili, gözalıcı büyük yapıları her yerden aranan eşyası, birçok mezraları, bolluk ve verimliliği bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası “Şehr-i Anteb-ı Cihan” “Dünyanın Gözbebeği Kenttir”dir.”diyordu.
Böyle bir seyyahı, pardon başkanı, üçüncü dönem neymiş, kaydı hayat şartı ile seçmeliyiz.
Antepliler’e ancak bu yakışır.