Zangoçlu eğitim!..
Milliyet Gazetesi’nin sevilen yazarı Abbas Güçlü’nün Gaziantep sevdası sürüyor.
Tabak sevdiği deriyi yerden yere vurur atasözündeki gibi Abbas Güçlü de bizi hem methediyor, hem de “Bu ‘ayıp’ Gaziantep’e hiç yakışmıyor” diye yerden yere vuruyor!
Ayıbımız malum, eğitimdeki müthiş performansımız!
İstanbul’da yaşayan değerli Gaziantepli akademisyenlerin oluşturduğu, ‘Baltalimanı Grubu’ var.
Abbas Güçlü, geçen sene bu grubun konuşmacı misafiri olduğunda, Gaziantep’in eğitim sorununa çözüm için bir rapor hazırlanması konusunda mutabık kalıyorlar.
‘Gaziantep İli Eğitim Sorunları-Çözüm Önerileri Deklarasyonu’, Prof. Dr. Türkan Uğur Dai, Yrd. Doç. Dr. Şevket Sayılgan ve Yrd. Doç. Dr. Levent Eldeniz tarafından hazırlanarak yayınlandı.
Raporu okuyan Abbas Güçlü, ‘dağ fare doğurdu’ deme nezaketsizliğinde bulunmamış ama lafını da esirgememiş:
“Bir anlamda, zaten bilinenleri, rakamlarla destekleyerek bir kez daha anlatmışlar. Adına deklarasyon demişler, belki dikkate alınır diye. Ayrıca bir dizi çözüm önerileri de geliştirmişler.”
Güçlü, deklarasyondan alıntılar yaparak, kendi yorumuyla birlikte köşesinde yayınlamış.
*Eğitim sorunlarının çözümünde, yaklaşımların organize edilmesi amacıyla, Gaziantep Üniversitesi öncülüğünde Eğitim Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi’nin kurulması gerekmektedir. (Kelin merhemi olsa kendine sürer)
*İlin sosyal dokusunda homojen bir yapıyı oluşturabilmek adına belediye, valilik, ticaret odası ve sanayi odasının projeler geliştirmesi gerekmektedir. Türkçenin doğru kullanılması, spor aktivitelerinin çoğaltılması, giriş sınavlarında ödüllendirme projelerinin yaygınlaştırılması, vb. (Onlar eğitimi önemseselerdi, zaten bu noktaya gelinmezdi!)
*Liseler arasında anlamlı ve rekabet yaratacak teşvik unsurları ile üniversite giriş sınavlarındaki başarıyı artıracak motivasyonun sağlanmasına yönelik ortak çaba platformları oluşturulmalıdır. (İyi güzel de bunu kim yapacak?)
Kısa bir süre sonra, olur ya Antepli öğrenciler, ‘a,b,c,d’ yanıtlarında bir şekilde başarı gösterirlerse ve biz de sonunculuktan kurtulursak, “Gaziantep, artık eğitimli bir kent oldu’ mu diyeceğiz!
Galiba anlatamıyoruz! Bizim eğitimle bir sorunumuz yok! Hiç olmadı da!
Burası, nevi şahsına münhasır bir şehir. Hatta, ‘Özerk Antep Cumhuriyeti’ bile diyebilirsiniz. Özel bir anayasamız yok ama sorunlarımızı nasıl çözeceğimizi, nasıl örgütleneceğimizi, neyi, nasıl elde edeceğimizi ve en önemlisi nasıl para kazanılacağını evvel Allah çok iyi biliriz!
Şimdi, Abbas Güclü, bizi iyi tanımadığı; neyin, nereden, nasıl geldiğini bilmediği için, bizim köye yeni adetler getirerek bizi bozmaya çalışıyor, ama gördüğünüz gibi beceremiyor!
Bizde, çalışmaktan ve para kazanmaktan fırsat bulup da, yolu okula pek düşmemiş değerli iş adamlarımız, üniversitelerin açılışına katılır, ilk dersi verirler. Öğrenciler de, hiç okula gitmeden çok zengin ve itibarlı olunacağını anlayınca içten içe engin bir haz duyarlar!
Eğitimle başı hiç hoş olmamış iş adamlarımızın ‘Fahri Doktora’ları vardır.
Bu durumda okula gidip te boş yere zaman kaybetmenin alemi mi var?
Biz halimizden memnunuz!
Bazen aramıza giren, okumuş, dil bilen zırtapozları da zaten aramızda barındırmayız. Kendi cumhuriyetimizde herkes haddini ve yerini bilir! Başarımız da bu yüzdendir!
Bakın Abbas Bey, ben size en iyisi bir fıkra anlatayım da, sizin bizi daha iyi anlamanıza yardımcı olsun.
Çok da uzun sayılmayacak bir süre önce, işsiz ve yetim Antepli bir Ermeni, kiliseye dışarıdan bir papazın geleceğini öğrenir.
Kapıda yolunu gözler ve papaz tam kiliseye girerken yakalar.
“Muhterem Peder, ben işsizim, kimsem de yok! Bana iş bulmam konusunda yardımcı olabilir misiniz?” der.
13-14 yaşlarındaki bir çocuğun böyle nazik bir ricada bulunmasından etkilenen papaz, “İzmir’deki kilisenin papazı yakın arkadaşımdır. Seni ona göndereceğim, mutlaka bir şeyler yapar” deyince bizim Agop’un gözlerinden mutluluk yaşları akar.
Agop, dere tepe yürüyerek, yarı aç, yarı tok bir-iki ayda İzmir’e ulaşır, hemen kiliseyi bulur ve papaza gözü gibi koruduğu kartviziti verir.
Papaz kartı okur, hemen emir verir: “Bu çocuk açtır, hemen karnını doyurun, yatacak yer gösterin, yarın da zangoç olarak işe başlatın...”
Agop ne yapacağını anlamamıştır ama hiç de önemi yoktur. İş olsun da, ne olursa olsun!
Ertesi gün Agop’a kilisenin çanını gösterirler. İşte bu çanı çalmasını öğreteceğiz sana. Bunun adına zangoçluk denir, kolaydır, hemen öğrenirsin, derler.
Şimdi muhasebeye çık, ilkokul diplomanı ver, hemen işe başla denince, Agop beyninden vurulmuşa döner. Hiç okula gitmemiştir ki, diploması olsun!
Agop iki gözü iki çeşme kiliseden çıkıp Kordon’da dolaşırken bir yük gemisi görür ve kimseye çaktırmadan gemiye atar kendini.
Gemi, İzmir’den demir alıp rotasını yeni dünyaya çevirdiğinde artık Agop’un kaderi değişmiştir. Yakalanır ama, çaresiz Amerika’ya kapağı atar!
Göçmen olarak kabul edilir, bulaşıkçılıktan işe başlar. Allah, yürü ya kulum der, işleri rast gider ve Agop zengin olur çıkar!
Yıllar sonra Agop ülkenin en başarılı iş adamlarından biri olur.
Bir gün bir basın toplatısında gazeteciler şu soruyu sorar:
“Mr. Agop, siz hiç okula gitmeden bu kadar başarılı ve zengin bir iş adamı oldunuz. Ya bir de eğitimli olsaydınız, ne olurdunuz?”
Agop’un, o zaman belki Vali olurdum, hatta Başkan olurdum demesi beklenirken, Agop, “Zangoç olurdum” der.
İşte, Abbas Bey, bizler zangoç olacağımıza zengin iş adamları olduk!
Daha ne istiyorsunuz?
Siz, eğer gerçekten eğitimle ilgili, farklı bir çalışma yapmayı düşünürseniz, lütfen benim önerimi dikkate alın.
Gaziantep’e Cornell, Harvard, Stanford, Oxford gibi ünlü üniversitelerden araştırmacı grupların gelmesini sağlayın.
Gelsinler, araştırsınlar. Eğitimsiz bir şehir nasıl oluyor da, Türkiye’nin en bilinir ve marka kentlerinden önde geleni oluyor? İhracatı 6 milyar doları aşıyor. Gastronomi de dünyanın dikkatini çekiyor!
Bu araştırmanın bilimsel yorumu, inanın eğitim dünyasında yeni bir sayfa açabilir!