Tesadüfler silsilesi…
Birden bire gündeme gelen ve heyecan uyandıran İmralı ziyaretleri, Milliyet Gazetesi’nde yayınlanan ‘İmralı Tutanakları’, silahlara veda, derken Netenyahu’nun Başbakan Erdoğan’dan özür dilemesi ve Erdoğan’ın özrü millet adına kabul etmesi, Nisan ayında Başbakanın muhtemel Gazze çıkarması ve arkasından Mayıs ayında Obama’yı Washington’da ziyareti…
Bunların hepsi güzel bir tesadüf! Bazen olur böyle şeyler. “Geçerken size uğrayalım, bir hatır soralım dedik!” gibi…
Yerseniz!..
Resme dikkatli bakmazsanız olayların dışında kalırsınız.
Bu resim ne Barok, ne empresyonist, ne sürrealist, ne ekspresyonist, ne de fütürist bir resimdir.
Klasik bir resimdir.
Yeniden doğuş diye adlandırılan Rönesans döneminde geliştirilmiş, perspektif, ölçü, plan, kompozisyon ve ışık-gölge gibi ana kurallara bağlı kalınarak, tarihselci yaklaşım, evrensellik, akılcılık içerir. Dikkatli bakarsanız bütün detayları görebilirsiniz. Kısaca klasik bir eser, bir üslubun en yetkin ve en uyumlu ifadesini bulduğu eserdir.
İsrail’le ‘One minute’le (2009) başlayan ancak yetmeyince Mavi Marmara ile netleşen ve tam 3 yıl süren krizin Netenyahu’nun özür dilemesi ile yumuşaması, Ahmet Davutoğlu’nun Şam’da Esad’ı ikna edememesi üzerine netleşen (2011) ve hala süren Suriye krizi (akşam saatlerinde Esad’ın koruması tarafından öldürüldüğü haberleri gazetelerimizin internet sayfalarına düştü ama bu haberi BBC’de ve CNN International’da bulamadım), İsrail-İran nükleer krizi, Türkiye-Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Barzani ile geliştirilen ilişkiler sonucu ihracatta Almanya’dan sonra ikinci önemli ticaret partnerimiz olması, Irak Başbakanı Maliki ile bozulan ilişkilerimiz ve Kürtlerle büyük barış hazırlıkları…
Bu, ileride çok değerlenecek klasik resmi yarın irdelemeye devam edeceğim. Ama siz de bu resme iyi bakın. Benim göremediklerimi görebilirsiniz. Resim çok detay dolu.
Milli Takımımız Andorra’daydı…
TFF Başkanı, Milliyet ve Vatan Gazeteleri sahibi Demirören nerede ise futbol ile ilgilenen bütün takım yöneticilerini Andorra’ya davet etmiş. Protokol tribünündekilerin yüzde 99’u bizdendi. Tribünün geri kalan kısmında da ağırlığımız hissedildi!
Adamların zaten böyle bir maçtan haberi bile yokmuş!
Herhalde Demirören kulüp yöneticilerini, “Deplasmanda nasıl galip gelinirmiş gelin gözlerinizle görün” diye davet etti zannediyorum. Gerçi bu davete yurt dışı yasaklılar icap edemedi, o da ayırı mesele!..
Andorra Milli Takımı’nın değeri 300 bin Euro imiş. Bizim Volkan’ın arabası bile 400 bin Euro! Yani, bu kadar masraf edip oraya gideceğimize Volkan’ın Bentley’ini sahaya çıkarsaydık acaba daha mı ekili olurdu?
Maçtan sonra en çok Onur’un söylediklerini ilginç buldum: “Milli Takımımız rakibe göre daha üstündü ve kazandık!”
Onur’un dili sürçtü tahmin ediyorum! Çünkü pozisyon çok netti, o golü yeseydi tarihe geçecekti. “Andorra’dan gol yiyen Onur” diye büyük üne kavuşacaktı!
En çok Abdullah Avcı’ya kızıyorum.
Hollanda ile karşılaşacağımız ilk maç öncesinde “Hedefimiz grubu lider bitirmek…” diyen bu değeri kendinden menkul teknik direktörümüz daha doğru dürüst bir 11 bile oluşturamadı.
Kafayı takıp başlarda oynatmadığı, Türkiye’nin en değerli bir iki futbolcusundan biri olan Selçuk, Andorra’da duran toptan gol yapmasaydı, emin olun Milli Takım telaşa kapılıp gol atamazdı! Belki de Andorra’nın kaçırdığı o yüzde yüz pozisyon gol olur, bu kez Avcı dünya literatürüne girerdi!
Şimdi, Brezilya’ya gitmek için yeni planlar yapılıyor. Yarın Macaristan’ı yeneceğiz. Olabilir, kendi sahamızda oynuyoruz. Ama Romanya’yı nasıl Romanya’da yeneceğiz? Kendi sahamızda mağlup olmuştuk. Olur ya, yeneriz! Arkasından Hollanda’yı yenmemiz gerekiyor. Bu arada da Romanya devamlı puan kaybecek! Tabii, Estonya ve Macaristan da!...
Bırak yahu Abdullah kardeşim, bu iş senin boyunu aşıyor!
Sakatlanan Egemen’in yerine kocaman adam Gökhan Zan’ı çağırmış. Gökhan sakatlıktan çıktığı için takımında ancak 4 maç oynayabildi. İbrahim Toraman var, 24 maç oynayan adam, onu çağırmıyor! Aynen Selçuk’a yaptığı gibi…
Yazık oldu, Milli Takım’ın geleceğini çaldı ve hala devam ediyor.