İki İçli
Türk Sanat Musikisinde bazı konular vardır hepimiz biliriz. Bazı konular vardır haberimiz olmamıştır. Bazı bestekarlar vardır hayran olduğum, hayatları sarayın himayesinde geçer, bazıları ömürlerini hep konaklardan davet alıp günlük yaşarlar. Eserlerini karın tokluğuna konaklarda icrai sanat ederler. Kimileri ise ömürlerin son demlerini Balıklı Rum Hastahanesi’nde muhtaç bitirirler. Bu bestekarlara çok acırım.
Bazı bestekarlar ise yakın akraba olmalarından, aynı soyadı ile bir asır eser verirler. 20 Aralık 1889 senesinde Beşiktaş’ta dünyaya gelen Şerif Efendi’nin çocukluğu o tarihte Ortabahçe adı ile bilinen bu gün Ortaköy adı ile andığımız mahallede geçer. Ankara’da askerliğini yeni Cumhuriyet döneminde yapar ve bir yandan da ud dersleri alır.
Neyzen Ihsan Bey’in kurduğu Beşiktaş Musiki Cemiyeti’ne kayıt olur ve ilk eserini 1924 senesinde yapar. “Gelmeseydin aleme görmeseydim ben seni” sözlü ilk uşşak bestesinin ardından aynı sene “Pür Zemzeme bir beste-i Ziruh-i emelsin “adlı bestesi ile dikkatleri üzerine çektiği yıllarda yine Beşiktaş’ta İbrahim Efendi ve Zekiye Hanım’ın 6 Ekim 1923 senesinde bir çocukları dünyaya gelir. Adını Selahattin koyarlar.
Babasının memuriyeti nedeniyle Baba İbrahim Efendi tayin olduğu Susurluk‘ta oğlu Selahattin ilkokula gider, daha sonra Balıkesir’de yatılı olarak öğrenimini devam ettirir. İstanbul’a üniversite tahsili için gelen Selahattin Bey, Tıp fakültesini 1949’da bitirir. Soyadı kanunu çıktığında alındığına inandığım İÇLİ soyadı, Şerif İçli ile bir akrabalığı, baba İbrahim Efendi ile Şerif İçli kardeş çocuklarıdır.
Selahattin Bey doktor olarak Sosyal Sigortalar Kurumu Istanbul Hastanesi’nde Başhekim yardımcılığına kadar yükselmiş değerli bir bilim adamıdır. Tabipliği yanında İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Türk Sanat Musikisi Konservatuarı başkan yardımcılığına atanarak profesör ünvanı alır. Babası İbrahim Efendi’nin musikiye yatkın olmasından Selahattin İçli de musiki cemiyetine devam etmesi, daha genç yaşta ustalarla çalışmasına bir vesile olmuştur.
İlk eserini daha 17 yaşında iken Faruk Nafiz Çamlıbel’in ‘’Hıyaban’’ adlı şiirinden Hüseyni makamda yaptığı bestesi ile veren Selahattin İçli’yi SSK Istanbul hastahanesine dayım Dr. Cemal Ergun’u ziyaretlerimde tanımıştım. O kadar vakur, ağır başlı, konuştuğu zaman şiirsel anlatımına hayran kalmıştım. Şerif İçli vefat ettiği yıl 1956 senesinde, Selahattin İçli en verimli dönemlerini idrak etmekteydi. Bu dönemler Selahattin Pınar’la olan dostluklarının en yoğun olduğu zamanlardır. Selahattin Pınar’la haftada bir kaç kez evinde buluşur, kimi zaman Todori’nin meyhanesinde tahta masada beste çalışmalarını terennüm ederler.
Selahattin İçli yine bir Ekim günü 14 Ekim 2006’da, arkasında eserler bırakarak ebediyete intikal eder. Bir çok eser verir. Hayranlık duyduğum Saba makamında her iki bestekar da az eser vermesine rağmen Kürdili Hicazkar makamında her iki İçli’nin besteleri oldukca yoğundur.
Kimi besteler şanslıdır, kayıt altına alınır, arşivlenir. Günümüze kadar kadar gelir ve bunlardan keyf alırız. Kimi besteler ise bir delinin sobasında ısınmak için yakılır. Kimileri ise kaybolup gider. Bu kaybolan değerlere çok acırım. Neyzen Tevfik’in basılmamış eserleri için 6 ay iz sürerek kayboluşunu izlemek beni yürekten üzmüştü. Kimi besteler vardır kimin tarafından yazıldığı belli değildir, hatta hangi yöreden olduğu bilinmez ve kimin tarafından bestelendiği meçhuldür.
İşte bunlardan bir tanesi, benim de çok sevdiğim bir şarkı. Makam Saba, usul ise Curcuna, sözlerinin kimin yazdığı belli olmayan bu şarkı Elazığ yöresinin olsa gerek. Mistik bir ifade içinde, tanrının yarattığı bir eserde kanımca kendini arayan güftekarın dizileri, Saba makamına tam uygulanmış olduğunu düşünmekteyim.
Yeşil Yaprak Arasında Gırmızı Gül Goncesi Yanakları Alev Almış Sinesinde Narı Var Varın Sorun El Aleme Kimin Böyle Yari Var Gözüm Gördü Gönlüm Sevdi Yar Yoluna Fedayım Vallahi Dost Billahi Dost Sana Kurban Can Daim
Bu türküyü sizlere güzel bir sesten dinletmek istedim. Nursaç Doğanışık , ney ile taksimde şarkı girişini bu kadar güzel işlenmesi bir başka sanat olsa gerek.