ESKİ DEĞİRMENLERİ HATIRLAYALIM

YAYINLAMA: 01 Ocak 1970 / 04.00 | GÜNCELLEME: 01 Ocak 1970 / 04.00

                Yapı Endüstri Merkezi Yayınları tarafından çıkarılan çok güzel bir kitap var elimde: Anadolu’nun Değirmenleri. Tekerleğin ve yazının Miladdan önce 3000 yıllarında Mezopotamyada icad edildiğini biliyordum, ama su değirmeninin Anadolu’da icad edildiğini bilmiyordum doğrusu.  Amasyalı ünlü Coğrafyacı Strabon  -Miladdan önce 65 yılında doğmuş, Miladdan sonra 23 yılında ölmüş-  Miladdan önce 2 yılında Niksar’da su değirmenleri geliştirildiğini yazmış. M.Ö. 2 yılında Niksar’ın ismi Cibera ve Mithridates Krallığının da başkenti. Su değirmeni deyip geçmeyin... Bu sayede insan, hayvan ve insan gücünün dışında doğal bir kaynak olan suyu kullanıp buğdayını ve tahılını öğütmüş.  Romalılar bu buluşu pek sevmişler ve su değirmenleri kısa sürede Roma İmparatorluğunun her yerine yayılıp kullanılmış. Su, düşük seviyelerden yüksek seviyelere aktarılıyor, bu arada tahıllar öğütülüyor, hatta endüstri ürünleri işleniyormuş.

                Dedim ya, su değirmeni deyip geçmeyin... Anadoludaki bu buluş daha sonraları erken Ortaçağ’da gemilerin yelken teknolojisi ile birleşerek, yelkenlilerin daha hızlı gitmesini sağlamış. Rüzgardan faydalanma teknolojisi yükselirken bu işle uğraşan burjuvazinin kaderi değişmiş ve İspanyol yazar Cervantes’in Don Kişot’ta yazdığı gibi asil sınıf çökmüş. Don Kişot’u hatırlarsınız... Romanın kahramanı yel değirmenlerine saldırır... Bu saldırı ile artık yok olmaya yüz tutan asil sınıfın trajedisi mizahi bir uslüpla anlatılmaktadır. Derken.... rüzgarların oldukça kuvvetli estiği kuzey ülkeleri bu teknolojiyi kullanmaya başlamış. Hatta, yine İstanbul’dan dolayısiyle Anadolu’dan götürülen lale ve geliştirilen yel değirmenleri Hollanda’nın simgesi olmuş.

                Anadolu Değirmenleri kitabını Atilla Bir, M.Şinasi Acar ve Mustafa Kaçar kaleme almışlar. Kitabın yazılış hikayesi de hoş... Elektrik gelince Datça’daki değirmenler kullanılmaz olmuş, doğal olarak. İki elektrik mühendisi ve bir bilim tarihçisi ve Datça Yerel Tarih Gurubu,  Datça yarımadasındaki ataları tarafından işletilen değirmenleri kitaba dönüştürmüşler. Datça Yerel Tarih Gurubu’nun çalışmaları her türlü takdire değer. Kütüphanemde Datça’da Hayatın İçinden Bitkiler isimli yemek tarifleri de verdikleri kitapları bulunuyor.

                Değirmenler kitabını okurken Kastamonu, İhsangazi  İlçeesinde gördüğüm ve yarı zamanlı olarak kullanılan değirmenin yanısıra, Karadeniz bölgesinde sık sık gördüğüm değirmenleri hatırladım. Hatta, merak ettiğim için Ünye’deki değirmenlerden birisine gitmiştik. Üstüm başım un olmuştu ve muazzam bir gürültü ile çalışıyordu değirmen. Sofra dergisinin 2004 Şubat ayı sayısına Ünye’deki su değirmenleriyle ilgili şunları yazmışım: Su değirmenleri benim şimdiye kadar gördüklerimden farklı bir teknikle çalışıyorlar. Ziyaret edebildiklerim Tabakhane Deresi üzerinde bulunuyordu ve Osman Küçük isimli değirmenci gerçekten de bu işin ustasıydı. Çünkü bu tür değirmenleri çalıştırabilmek için aynı zamanda teknisyen de olmak gerekiyordu. Bilmem biliyor musunuz? Elektrikli değirmenler aslında çektikleri herhangi bir tahılı veya yiyeceği yakar... Meraklıları tahıllarını su değirmenlerinde çekerler. Benim gittiğim değirmende fırında kurutulmuş mısır çekiliyordu. –O undan alıp, Ünye usulünde ekmek yaptım ve tek kelime ile şahane oldu!- Osman Usta, çok bilgili bir adamdı ve bana uzun uzun bu değirmenlerin nasıl çalıştıklarını ve bakım yapıldığını anlattı. Suyun yetersiz olması nedeniyle yazın sadece iki ay değirmeni tatil ediyormuş. Su gücüyle dönen değirmen taşları da tıpkı bıçak gibi zaman içerisinde körelirmiş. Osman Usta iki ayda bir bu taşlara yiv açarmış. Yiv açılan taşlarda ilkin arpa ve mısır karışık çekilir, o da hayvanlara verilirmiş, çünkü yiv açılan yerden minik taş parçaları kopar, çeklien tahıla karışırmış. Doğal olarak içerisinde taş olan unu da ancak hayvanlar yiyebilirmiş. Ünye’de hemen her derenin üzerinde çok sayıda su değirmeni bulunuyor.

                İyi ki Şakir Sabri Yener ve Hasan Remzi Çitçi yaşamışlar. Her ikisi de nurlar içinde yatsınlar. Antep’e ait kültürel değerleri çok iyi yazmışlar. Antepdeki değirmenler, bu ikilinin yazdığı “Gaziantep’te Sanat ve Ticaret Dalları” isimli kitaplarında yer alıyor.     Kitapta değirmenleri dörde ayırmışlar: su değirmenleri, ateş değirmenleri, simit ahmet unu değirmeni, bulgur değirmeni. Su ile döndürülen un değirmeni diye de yazmışlar. Su değirmenlerinden birisi, şehrin doğusunda yer alan Tefdiğin değirmeni. Bir diğeri, Kavaklık Deresinden gelen su ile beslenen Çınarlı/Yeşilsu parkının olduğu yerde bulunan değirmen. Su, değirmende kullanıldıktan sonra aşağıdaki ikinci bir değirmeni işletir, sonra da Alleben Deresi’ne dökülürmüş. Bir diğer değirmen Alinacar Cami önünde bulunuyormuş. Neredeyse asırlar boyunca Antep içme suyu kaynağı olan Pancarlı’nın suyu nun bir kolu da “Kadı Değirmeni’ni işletir sonra şehre dağıtılırmış. O bölgeye ve değirmene ismini veren, suyu şehre getiren Kadı Mahir Efendi imiş. Arasa’daki Kadı Kasteli de ismini ondan almış.

                Ateş değirmenini anladınız değil mi? Elektrikle çalışan değirmen... Antepliler ne güzel isimler bulurlar böyle... Birisi Belediye Hanı’nın arkasındaymış. Birisi eski Hükümet Konağından eski Doğum Hastanesine giden caddenin sağ tarafında imiş. –Bu değirmen acaba, Halamın kocası Hurşit Ağa’ya mı ait ti? Yani Büyükuncu ailesine... Bana anlatılanlardan aklımda kalmış-. Bir diğer ateş değirmeni eski elektrik fabrikası sonra Gaski olan yerde bulunuyormuş. Dördüncü ateş değirmeni ise bunun karşısında küçük bir değirmenmiş.

                Gelelim Simit Ahmet Unu Değirmenine... Bu isim de pek güzel, yazarken gülümsüyorum. Atla çalışan değirmen Oturakçı Pazarı Sokağındak bulunuyormuş. At, değirmen taşını yavaş döndürdüğü için un çok ince çekilirmiş. O nedenle baklava bu undan yapılırmış.-Eve un gerektiğinde, Annemin Babamdan özellikle Simit Ahmet Unu almasını istediğini gayet net hatırlıyorum.-

                Dördüncü tip değirmen ise, bulgur değirmeni. Bu bölümde değirmenin teknik yapısını anlatmışlar. –Benzer bir anlatımı, Ömer Asım Aksoy’da Gaziantep Ağzı’nın devlip maddesinde yazmış- Zira, belirtilen teknikle çalışan değirmen sadece Antep’te varmış. Diğer yerlerde bulguru taş el değirmeninde veya su değirmeninde çekerlermiş. 1,5 metre yüksekliğinde olan bulgur değirmen, çekilen bulguru eleyip, boylarına ayıracak allefçi ile birlikte bulgur çekilecek eve getirilirmiş.

                Bu yazıya bugün Gaziantep’in Bebirge köyünde bulunan ve sadece salep çekilen su değirmenini de eklemek istiyorum. İskenderunda bulunan Petek Pastanesinin sahibi Hasan Alpagül ve Gaziantep’de ki Özgüler dondurmanın sahipleri, kurutulmuş salep yumrularını özellikle bu değirmende çektirdiklerini, yavaş dönen değirmenin salebi yakmadığını bu nedenle de yapılan dondurmanın nefis olduğunu söylemişlerdi.

                Antep’de tink önü diye bir semt var. Meğer, o kelime de değirmen kelimesinden geliyormuş. Bahsettiğim kitapda Türkçe, teg sözcüğünün dönme, çevrilme anlamına geldiği; tegirmen kelimesinin ise türetilerek dönen, çevrilen anlamlarını aldığı yazılmış.

                Efendim, Ortadoğu ticaretinin anlatıldığı Fransızların çıkardığı Annuaire Oriental diye bir nevi ticaret rehberi 1880 lerden itibaren yayınlanmış. Bu rehberin 1914 baskısında,  Aintab/Caza du Sandjak d’Alep maddesinde su ile çalışan değirmenleri şöyle sıralamış: Asadur Ekmekdjian, Mahmoud Bideri, Sarkis Sahakian, Simon Serovpian, Sulahian ve Tchitdji. Mahmoud Bideri, sınıf arkadaşım sevgili Mahmut Büdeyri’nin dedesi olsa gerek... Tchitdji ise, Çitçi ailesi olmalı.

 

YAZININ FOTOĞRAFLI HALİ İÇİN LÜTFEN AŞAĞIDAKİ LİNKİ TIKLAYINIZ

http://www.gaziantepsabah.com/egazete.php?tarih=2013-03-31&sayfa=4001

ESKİ DEĞİRMENLERİ HATIRLAYALIM