Türkiye'de 400 bin ile 1 milyon arası Alzheimer hastası bulunduğunu belirten Medipol Üniversitesi Pendik Hastanesi Nöroloji Bölümünden Uzm. Dr. Cevdet Bilge “2050 yılında Türkiye’nin dünyada en fazla Alzheimer hastasına sahip 4’üncü ülke olacağı düşünülüyor. Alzheimer’da risk faktörleri yaş, cinsiyet, genetik, geçirilen hastalıklar, eğitim ve depresyondur. Özellikle yalnız yaşamanın ve sosyal geri çekilmenin zorunda kalındığı Kovid döneminde Alzheimer demansının hem gelişme ihtimali artmakta hem de tespitlerde geç kalındığı için tedaviler de aksamaktadır” dedi.
Uzm. Dr. Bilge, 21 Eylül Dünya Alzheimer Günü kapsamında önemli açıklamalarda bulundu. Alzheimer’ın, demansın yani bunamanın geri dönüşü olmayan ilerleyici kronik bir hastalık olduğunu belirten Bilge “Hastalık nöron adı verilen beyin hücrelerini, özellikle bellekle ilgili ana alanları daha fazla etkileyerek belirtilerin oluşmasına sebep olur. Nöronlar arası iletişim ve nöronların bozulması ile hastalık ilerler. Alzheimer hastalığı yaşla ilişkili bir hastalıktır ve çoğunlukla yaşlılık hastalığıdır. Yaşam koşullarının değişmesi ve tıbbın kronik hastalıkları çözmedeki başarısı ile hasta sayısı da bu duruma paralel olarak gün geçtikçe artıyor. Dünya genelinde 40 milyona yakın Alzheimer hastası olduğunu bilinirken, 2050 yılında bu sayının 115 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir. Türkiye'de ise halen 400 bin ile 1 milyon arası hasta bulunduğuna ait bir tahmin yürütülürken, 2050 yılında Türkiye’nin dünyada en fazla Alzheimer hastasına sahip 4. ülke olacağı düşünülmektedir” diye konuştu.
Covid-19 yalnızlığı hastalığın riskini artırıyor
Alzheimer hastalığında 6 önemli risk faktörü bulunduğuna değinen Bilge, şöyle devam etti:
“İlk risk faktörü yaştır. Alzheimer hastalığı, sıklıkla 65 yaş üstündeki kişilerde ortaya çıkar. Hastalık 65 yaş üstü nüfusun yüzde 5’inde görülürken, her 5 yılda bir hastalık görülme sıklığı 2 kat artar ve 80-85 yaşın üzerine çıkıldığında neredeyse hastaların yarısında görülebilir. Bununla beraber son yıllarda yapılan araştırmalar hastalığın fark edilmeden 20-30 yıl geride başladığını ve eğer araştırılırsa tanının 40 ve 50’li yaşlarda da konulabileceğini gösteriyor. İkinci faktör de cinsiyettir. Kadınların ortalama yaşam süresi erkeklerden daha uzundur bu nedenle kadınlarda daha sık görülmesi beklenen bir sonuçtur. Üçüncü faktör olan depresyon ise demans sürecine geçişi hızlandırır. Özellikle yalnız yaşamanın ve sosyal geri çekilmenin zorunda kalındığı Kovid döneminde Alzheimer demansının hem gelişme ihtimali artmakta hem de tespitlerde geç kalındığı için tedaviler de aksamaktadır. Dördüncü sırada da geçirilen hastalıklar bulunuyor. Kardiyovasküler hastalıklar, hiperlipidemi, diyabet, tiroid hastalıkları Alzheimer hastalığı için birer risk faktörü olarak sayılabilir. Eğitim ise beşinci sırada yer alıyor. Çünkü düşük eğitim düzeyine sahip kişilerin hastalığa yakalanmaya eğilimi fazladır. Eğitim düzeyi yükseldikçe hastalığın görülme sıklığı azalır. Son risk faktörü olarak da kalıtım ve genetiği sayabiliriz. Alzheimer hastalığının yüzde 25’i genetik ve ailevi bir özellik taşır. Hastalığa ait olduğu düşünülen pek çok gen ortaya konmuştur. Genellikle 65 yaş altı demans tablosu ile başvurularda önem taşımaktadır.”
''Hastalık ilk dönemlerinde basit unutkanlıklar olarak başlar''
Bilge, Alzheimer hastalığının semptomlarını ise şu şekilde değerlendirdi:
“Hastalık ilk dönemlerinde basit unutkanlıklar olarak başlar. Anahtarını kaybetme, eşyaların yerlerini karıştırma, isimleri unutma, sık tekrarlar yapma, paranın üstünü almayı unutma, elektrikleri veya suyu kapatmayı unutma gibi durumlar görülür. İlerleyen dönemlerde unutkanlığın derecesi giderek artar. Evin yolunu, odaların nerede olduğunu karıştırma hatta kaybolma, oğlunu babası veya kızını annesi zannetme, yemeklere tuz yerine şeker koyma, parasını saklama ve bir daha bulamama, kendi evini tanıyamama veya başkasının evi olduğunu düşünme, öz bakım hijyen konularında belirgin eksiklikler bunlara örnektir. Hastalığın diğer önemli bir özelliği günlük yaşam aktivitelerinin bozulmasıdır. Hastaların çoğu günlük işlerini planlayamaz ve tamamlamakta güçlük çeker. Yemek pişirmek, giysi seçmek ya da telefonla konuşmak gibi basamaklı işleri yapmakta zorluk yaşamaya başlarlar. Hasta geçmişte iyi yaptığı becerilerini kaybeder. Örgü öremez, çivi çakamaz, yemek yapamaz, enstrüman çalamaz, tuvalete gidemez, banyo yapamaz, yemek yiyemez. İdrar ve gaitasını altına veya evin değişik yerlerine yapar.”
''Alzheimer hastalığına karşı aşı geliştirilmesi hedefleniyor''
Şüphe halinde nöroloji uzmanına başvurulması gerektiğinin altını çizen Uzm. Dr. Bilge, “Tanıda beyin görüntüleme MRI, EEG, bazı kan tetkikleri (B12 eksikliği, tiroid bezi bozuklukları gibi) bazı genetik taramalar ve nöropsikiyatrik testler yapılır. Tedavide ise toksik maddeleri azaltma ve sinirler arası iletişimi arttırıcı ilaçlar verilebilir. İleri aşamada Alzheimer hastalığına karşı aşı geliştirilmesi hedefleniyor. Aynı zamanda hastalara psikolojik destek sağlanmalı. Özellikle hasta yakınları ve bakıcıları da içine alacak destek programları ve depresyonun fark edilip tedavisi büyük önem taşıyor. Egzersiz, bulmaca, sudoku, yürüyüş, el işleri de hastalığın seyrini yavaşlatmak için uygulanabilir. Beslenmede ise özellikle Akdeniz diyeti uygulanmalı, hayvansal yağlardan uzak durulmalı. B vitamini, Omega 3 içeren gıdalar alınmalı. Unutmamak gerekir ki her yaşlı Alzheimer hastası değildir” ifadelerini kullandı.