ANASAYFA arrow right Teknoloji

Dijital dünyada çocuklar siber zorbalık mağduru oluyor

Dijital dünyada çocuklar siber zorbalık mağduru oluyor
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 05.22
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 05.22
Dünyada her üç internet kullanıcısının biri çocuk; internet kullanıcısı olan her dört çocuktan birinin sosyal medya site
Dünyada her üç internet kullanıcısının biri çocuk; internet kullanıcısı olan her dört çocuktan birinin sosyal medya sitelerinde olumsuz/üzücü bir deneyimi var; her üç çocuktan biri siber zorbalık mağduru oluyor. İçinde bulunduğumuz dönemi yorumlarken hemen herkesin ortaklaşabileceği az sayıdaki konudan birisi de toplumsal yaşamın son yıllarda büyük bir hızla değiştiği ve bu değişime teknolojinin öncülük ettiği olacaktır.
Bu hızlı ve hatta baş döndürücü değişim toplumsal yaşamı yavaşça (!) ama kararlı bir biçimde neredeyse baştan aşağı değiştirirken toplumsal bir olgu olarak çocukluğu da biçimlendiriyor.Bu kısa yazı da çocukluğun değişimini ele almak olanaklı değil. Bu nedenle bu yazıda değişimin çocuk koruma politika ve sistemleri üzerine etkisini ele almak istedik.Dijital dünya veya çevrimiçi yaşam çocuk koruma politikalarını nasıl etkiledi ve etkileyecek sorusuna yanıt vermekten çok, konuya kapı aralamayı ve akıllarda yeni sorular bırakmayı amaçladık.
Fırsatlar ve riskler
Türkiye'de çocuk koruma dendiğinde çoğunlukla “ve doğal olarak” çocuk yoksulluğu, çocuğa yönelen şiddet, çocuk emeğinin sömürülmesi gibi belli başlı sorun alanları akla geliyor.
Oysa dijital dünyanın getirdiği yepyeni sorunlar var ve henüz bunlara ilişkin kapsamlı bir anlayış ve hizmet politikamız olduğu söylenemez.
Bilindiği gibi Türkiye'de gelir dağılımı eşitsizliğine ilişkin rakamlar, bu konunun Türkiye’nin kalıcı sorunlarından birisi olduğunu gösteriyor. Gelir dağılımı eşitsizliği, parçalı bir toplumsal yapı ortaya çıkartıyor.
Gelişmiş refah devleti uygulamaları da olmayınca toplumun alt ve alt orta sosyoekonomik gelir grubunda yer alan çocuklar, halen “gelişmiş” ülkelerin yüz yıl önce maruz kaldıkları (ve büyük ölçüde çözdükleri) sorunlarla boğuşuyor.
Öte yandan Türkiye’de hızla büyüyen bir orta/orta-üst ve üst sosyoekonomik grup var. Sosyal ve ekonomik farklılıklar toplumda aynı anda, farklı çocukluklar ve farklı çocukluk dönemine özgü özelliklerin bir arada görünmesine neden oluyor.
Ancak bazı ortaklıklar da yok değil. Örneğin dijital dünya, her sosyoekonomik gruptan çocuk için yaşamın önemli bir parçası çevrimiçi (online ya da dijital) yaşam, çocuklar için içine doğdukları bir gerçeklik.
Türkiye özelinde farklı sosyolojik – ekonomik – kültürel çevrelerdeki çocukların dijital dünya kullanma alışkanlıkları üzerine bir araştırma yok. Hem kullanım biçimleri hem süreleri bakımından farklar çıkacağını öngörebiliriz, ama tam olarak neler olup bittiğini ancak araştırarak bulabiliriz.
UNICEF Dünya Çocuklarının Durumu Raporu (2017), düşük gelirli ülkelerde çocukların dijital cihazlara erişim taleplerinin diğer ülkelerdeki yaşıtlarının 2,5 katı fazla olduğunu ortaya koyuyor. UNICEF aynı zamanda uyarıyor:
“Gerekli güvenlik önlemleri alınmamışsa dünyadaki en dezavantajlı çocuklar çevrimiçi (online) risklere daha da açık hale gelecektir.”
Türkiye gibi yapısal sosyoekonomik sorunlar nedeniyle toplumsal gruplar arasında önemli farklılıklar bulunan bir ülkede doğal olarak çocuk koruma politika ve hizmetleri acil ihtiyaçların karşılanmasına odaklanıyor. Türkiye’de henüz en acil ihtiyaçların yanıtlanması hariç kapsamlı bir çocuk koruma sistemi olmaması, yeni dijital dünya karşısında çocukların ve ailelerin yalnız kalmalarına neden oluyor.
Mevcut ortamda dijital dünya ve çocuklara ilişkin tepkiler (biraz da ne yapacağını bilememekten) olumsuz şekilleniyor. Çevrimiçi (online) yaşama yönelen negatif algı oldukça yoğun. Oysa Selwyn ve Odabaşı’nın (2017:1) da dediği gibi "günümüzde çocukların çevrimiçi yaşaması, hem riskler hem de fırsatlar hakkında yeni soruları ortaya çıkarmaktadır".
Yani risk ve fırsatlar eş zamanlı sunuluyor. İngiltere’de faaliyet gösteren Çocuklara Kötü Muameleyi Önleme Derneği (NSPCC) tarafından hazırlanan “Net Aware Report” adlı çalışmada, dijital dünyanın çocuklara hem risk hem de fırsat sunduğu dile getiriliyor.
11-18 yaş aralığında 1,696 çocukla gerçekleştirilen araştırma (Zati, 2018) sonunda çocukların dijital medyada video izlemek ve paylaşmak, fotoğraf paylaşmak ve oyun oynayamak gibi yollarla eğlenme fırsatı bulduğunu ve en çok da bu sebeple sosyal medyada olduğunu söylüyor.
İletişim, kendini ifade etme, kendini temsil etme, yaratıcılık ve çevrimiçi özerkliğin de digital dünya tarafından çocuklara sunulan fırsat olduğu dile getiriliyor. Ancak aynı zamanda da bu fırsatların riskleri barındırdığı da ifade ediliyor.
Yabancılarla etkileşim: Bu başlık istenmeyen arkadaşlık tekliflerini, cinsel veya saldırgan mesajları ve gizlilik eksikliği korkusunu barındırıyor. Şiddet ve kin, cinsel içerikli görüntüler, zorbalığa maruz kalma da çocukların digital platformlarda maruz kaldıkları risklerin başında geliyor.
Bir yandan bu alandaki hızlı gelişmeler, öte yandan çocuk koruma sisteminin zayıflığı, yetişkinlerin daha çok risklere odaklanmasına neden oluyor. Oysa sürekli sorunlara odaklanmak fırsatları da kullanamamamız anlamına geliyor.
Bu nedenle bu yeni çevrimiçi yaşama ayak uyduran bir çocuk koruma sistemi kurmak gerekiyor. Bunu yaparken iki noktanın üzerini çizmek önemli. Birincisi çocuklara yönelik sosyal hizmetlerin ve çocuk koruma hizmetlerinin çocuklar için erişilebilirliğini arttırmak, ikincisi ise çocuğun güvenliğini (özgürlükleri sınırlandırmadan) sağlamak için dijital yaşam ve çocuk ilişkisinin temel ilkelerini oluşturmak. Bianet
Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *