Orta öğretimde başörtüsü düzenlemesi yargıya taşındı
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda 5. Sınıftan itibaren öğrencilere başörtüsünü serbest bırakan düzenleme yargının gündemine taşındı. Yönetmeliğin başörtüsü ile ilgili hükümlerinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması ve iptal edilmesi istendi. Dilekçede, “Seçmeli Kuran derslerine girmeyen kız veya erkek tüm öğrenciler de artık diğer derslerde bu şekilde türbanlı kız öğrencilerle olmak durumunda bırakılacak, seçmeli Kuran derslerinin hava ve atmosferi, görünümü, seçmeli olsun veya olmasın tüm derslere, tüm okula yayılacak, herkes bu atmosferin içinde tutulacak ve bu ortamdan etkilenecektir. Sonuçta Kuran derslerinin içeriği seçmeli, görünümü ise tüm okulu kuşatıcı ve kapsayıcı, etkisi altına alıcı bir hale dönüşecektir” denildi.
Çankırı Hakimi Ömer Faruk Eminağaoğlu, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliğin 5. Sınıflarda öğrencilere başörtüsü serbestisi getiren hükümlerinin durdurulması ve iptal edilmesi istemiyle ortaöğretim öğrencisi olan oğlu Onat Eminağaoğlu’na vekaleten Danıştay’a dava açtı. Yönetmelikle getirilen değişikliklerin açıkça hukuka aykırı olduğunun ve giderilmesi güç veya olanaksız zararların ortaya çıkacağının belirtildiği dava dilekçesinde Eminağaoğlu, velayeti altındaki oğlu Onat Eminağaoğlu’nun da kız öğrencilerle aynı sınıfta, aynı okulda, serbest ve eşit ilişki, iletişim ve diyalog ortamında bulunduğunu ve yönetmelik hükümlerinden etkilendiğini ifade etti. Yapılan düzenlemenin geleneksel olmakla sınırlı kaymadığının, dinsel bir kural ve uygulamaya dayanarak yaratıldığının savunulduğu dilekçede, daha önce sadece seçmeli Kuran derslerinde başörtüsüne izin verilmesiyle doğrudan dinsel boyutu taşıdığının ortaya konulduğu ifade edildi. Dilekçede, önce seçmeli Kuran dersi ardından da tüm derslerinde serbest bırakılan başörtüsünün Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, imam hatip lisesi ve imam hatip ortaokulları dışındaki tüm eğitim ve öğretim kurumlarında, dinsel kurallara uygulama alanı yaratıldığı ve bu durumun okulları da imam hatipleştirmek anlamına geldiği ifade edildi.
Dilekçede, “Seçmeli Kuran derslerine girmeyen kız veya erkek tüm öğrenciler de, artık diğer derslerde bu şekilde türbanlı kız öğrencilerle olmak durumunda bırakılacak, seçmeli Kuran derslerinin hava ve atmosferi, görünümü, seçmeli olsun veya olmasın tüm derslere, tüm okula yayılacak, herkes bu atmosferin içinde tutulacak ve bu ortamdan etkilenecektir. Sonuçta Kuran derslerinin içeriği seçmeli, görünümü ise tüm okulu kuşatıcı ve kapsayıcı, etkisi altına alıcı bir hale dönüşecektir. Diğer öğrencileri bu durumdan koruyacak hukuksal bir önlem bu düzenlemeler karşısında söz konusu olamaz. Hukuka aykırılık bu derece açıktır” denildi. Yönetmelikteki düzenlemenin değiştirilmesinin hukuksal gerekçesinin ortaya konulmadığının ifade edildiği dilekçede, inanç alanında ve sadece Kuran dersi ile sınırlı uygulama alanı bulunan türbanın şimdi tüm eğitim zamanlarına yayıldığı, bu durumunda bir özgürleşme olmadığı, eğitimin, inançla ilgili olmayan derslerde bile dinselleştirilmesi anlamına geldiği ve laik eğitimin ortadan kalkması anlamına geldiği savunuldu. Yönetmeliğin, BM Çocuk Hakları Sözleşmesine, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine aykırı olduğunun altı çizilen dilekçede, “Eşitlik çerçevesinde, ayrımcılığa dayanmayan, çağdaş ilkeleri esas alan karma eğitimin, tacizi tetiklediği, bu nedenle karma eğitimden vazgeçilmesi gerektiğini ileri sürenler, daha önce bir korunma aracı olarak, örtünmeyi de ifade etmekte idiler. Bu yollarla örtünme, aynı zamanda dinsel baskı ve sömürü üzerinden, çocuğun bir cinsel obje haline getirilmesi şeklinde gündemde tutulmuştur. Örtünme konusunda belirli mesafe katedenler, şimdi de karma eğitim konusuna yönelmişlerdir. Bu düşünceler, konuya nasıl yaklaşıldığını ve yapılanların hangi anlayışla gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır” denildi.
Türk Tabipler Birliği ile Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği’nin okullardaki başörtüsü serbestisine ilişkin değerlendirmelerine de yer verilen dilekçede, yönetmeliğin uygulamasının bıraktığı izlerin giderilmesinin güç veya olanaksız olacağı ifade edildi. Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti hakkındaki kapatma davasında söz konusu partinin laik ve demokratik Cumhuriyete aykırılığın odağı olduğu saptamasının da anımsatıldığı dilekçede, AK Parti yönetiminin kapatma davası sırasında Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı savunmada “kamu kurumlarına veya ortaöğretime dönük bir başörtüsü çalışmalarının bulunmadığına” yönelik savunmasına yer verilerek, “Savunmada, kamuda, ortaöğretimde örtünme gibi bir amaç ve niyetlerinin asla taşınmadığı, ancak iradelerini çarpıtanların ahlak anlayışlarının sorgulanması gerektiği ifade edilmiş iken, şimdi ortaöğretimde örtünmeye yönelik düzenleme getirilmektedir” denildi. Dilekçede, yönetmeliğin başörtüsü hükümlerinin hukuka aykırı olduğu belirtilerek, yürütmesinin durdurulması ve iptal edilmesi istendi. Dilekçede ayrıca açılan davanın 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na siyasi parti eylemi olarak bildirilmesi talep edildi. ANKA
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okullarda 5. Sınıftan itibaren öğrencilere başörtüsünü serbest bırakan düzenleme yargının gündemine taşındı. Yönetmeliğin başörtüsü ile ilgili hükümlerinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle yürütmesinin durdurulması ve iptal edilmesi istendi. Dilekçede, “Seçmeli Kuran derslerine girmeyen kız veya erkek tüm öğrenciler de artık diğer derslerde bu şekilde türbanlı kız öğrencilerle olmak durumunda bırakılacak, seçmeli Kuran derslerinin hava ve atmosferi, görünümü, seçmeli olsun veya olmasın tüm derslere, tüm okula yayılacak, herkes bu atmosferin içinde tutulacak ve bu ortamdan etkilenecektir. Sonuçta Kuran derslerinin içeriği seçmeli, görünümü ise tüm okulu kuşatıcı ve kapsayıcı, etkisi altına alıcı bir hale dönüşecektir” denildi.
Çankırı Hakimi Ömer Faruk Eminağaoğlu, Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Okul Öğrencilerinin Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelikte Değişiklik Yapılması Hakkında Yönetmeliğin 5. Sınıflarda öğrencilere başörtüsü serbestisi getiren hükümlerinin durdurulması ve iptal edilmesi istemiyle ortaöğretim öğrencisi olan oğlu Onat Eminağaoğlu’na vekaleten Danıştay’a dava açtı. Yönetmelikle getirilen değişikliklerin açıkça hukuka aykırı olduğunun ve giderilmesi güç veya olanaksız zararların ortaya çıkacağının belirtildiği dava dilekçesinde Eminağaoğlu, velayeti altındaki oğlu Onat Eminağaoğlu’nun da kız öğrencilerle aynı sınıfta, aynı okulda, serbest ve eşit ilişki, iletişim ve diyalog ortamında bulunduğunu ve yönetmelik hükümlerinden etkilendiğini ifade etti. Yapılan düzenlemenin geleneksel olmakla sınırlı kaymadığının, dinsel bir kural ve uygulamaya dayanarak yaratıldığının savunulduğu dilekçede, daha önce sadece seçmeli Kuran derslerinde başörtüsüne izin verilmesiyle doğrudan dinsel boyutu taşıdığının ortaya konulduğu ifade edildi. Dilekçede, önce seçmeli Kuran dersi ardından da tüm derslerinde serbest bırakılan başörtüsünün Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı, imam hatip lisesi ve imam hatip ortaokulları dışındaki tüm eğitim ve öğretim kurumlarında, dinsel kurallara uygulama alanı yaratıldığı ve bu durumun okulları da imam hatipleştirmek anlamına geldiği ifade edildi.
Dilekçede, “Seçmeli Kuran derslerine girmeyen kız veya erkek tüm öğrenciler de, artık diğer derslerde bu şekilde türbanlı kız öğrencilerle olmak durumunda bırakılacak, seçmeli Kuran derslerinin hava ve atmosferi, görünümü, seçmeli olsun veya olmasın tüm derslere, tüm okula yayılacak, herkes bu atmosferin içinde tutulacak ve bu ortamdan etkilenecektir. Sonuçta Kuran derslerinin içeriği seçmeli, görünümü ise tüm okulu kuşatıcı ve kapsayıcı, etkisi altına alıcı bir hale dönüşecektir. Diğer öğrencileri bu durumdan koruyacak hukuksal bir önlem bu düzenlemeler karşısında söz konusu olamaz. Hukuka aykırılık bu derece açıktır” denildi. Yönetmelikteki düzenlemenin değiştirilmesinin hukuksal gerekçesinin ortaya konulmadığının ifade edildiği dilekçede, inanç alanında ve sadece Kuran dersi ile sınırlı uygulama alanı bulunan türbanın şimdi tüm eğitim zamanlarına yayıldığı, bu durumunda bir özgürleşme olmadığı, eğitimin, inançla ilgili olmayan derslerde bile dinselleştirilmesi anlamına geldiği ve laik eğitimin ortadan kalkması anlamına geldiği savunuldu. Yönetmeliğin, BM Çocuk Hakları Sözleşmesine, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesine, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine aykırı olduğunun altı çizilen dilekçede, “Eşitlik çerçevesinde, ayrımcılığa dayanmayan, çağdaş ilkeleri esas alan karma eğitimin, tacizi tetiklediği, bu nedenle karma eğitimden vazgeçilmesi gerektiğini ileri sürenler, daha önce bir korunma aracı olarak, örtünmeyi de ifade etmekte idiler. Bu yollarla örtünme, aynı zamanda dinsel baskı ve sömürü üzerinden, çocuğun bir cinsel obje haline getirilmesi şeklinde gündemde tutulmuştur. Örtünme konusunda belirli mesafe katedenler, şimdi de karma eğitim konusuna yönelmişlerdir. Bu düşünceler, konuya nasıl yaklaşıldığını ve yapılanların hangi anlayışla gerçekleştirildiğini ortaya koymaktadır” denildi.
Türk Tabipler Birliği ile Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği’nin okullardaki başörtüsü serbestisine ilişkin değerlendirmelerine de yer verilen dilekçede, yönetmeliğin uygulamasının bıraktığı izlerin giderilmesinin güç veya olanaksız olacağı ifade edildi. Anayasa Mahkemesi’nin AK Parti hakkındaki kapatma davasında söz konusu partinin laik ve demokratik Cumhuriyete aykırılığın odağı olduğu saptamasının da anımsatıldığı dilekçede, AK Parti yönetiminin kapatma davası sırasında Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı savunmada “kamu kurumlarına veya ortaöğretime dönük bir başörtüsü çalışmalarının bulunmadığına” yönelik savunmasına yer verilerek, “Savunmada, kamuda, ortaöğretimde örtünme gibi bir amaç ve niyetlerinin asla taşınmadığı, ancak iradelerini çarpıtanların ahlak anlayışlarının sorgulanması gerektiği ifade edilmiş iken, şimdi ortaöğretimde örtünmeye yönelik düzenleme getirilmektedir” denildi. Dilekçede, yönetmeliğin başörtüsü hükümlerinin hukuka aykırı olduğu belirtilerek, yürütmesinin durdurulması ve iptal edilmesi istendi. Dilekçede ayrıca açılan davanın 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası uyarınca Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na siyasi parti eylemi olarak bildirilmesi talep edildi. ANKA