TÜİK verilerine göre Türkiye'de çocukların en az yüzde 17'si yetersiz beslenme riski altında. Uzmanlar, sağlıklı beslenme hakkının yalnızca ailelere yüklenen bir sorumluluk olmaktan çıkıp toplumsal bir mesele haline gelmesi gerektiğini vurguluyor
Türkiye’de çocuklar, sağlıksız beslenmenin ağır sonuçlarıyla karşı karşıya. Son yıllarda artan ekonomik zorluklar ve sosyal eşitsizlikler, çocukların yeterli ve dengeli gıdalara erişimini engelliyor. Mevcut tablo çocuk işçiliğini de artırıyor.
İzmir Tabip Odası (İTO) Halk Sağlığı Komisyonundan Uzman Diyetisyen Dicle Dilan Salman ve TTB Halk Sağlığı Kolu Komisyonundan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zencir, çocukların ekonomik krizle artan beslenme sorunlarını ve çözüm önerilerini Artı Gerçek’e anlattı.
İzmir Tabip Odası (İTO) Halk Sağlığı Komisyonundan Uzman Diyetisyen Dicle Dilan Salman, çocukların sağlıklı beslenme hakkının günümüzde nasıl ihmal edildiğini şu sözlerle ifade ediyor:
“Çocuklar, meyve ve sebzeden hayvansal ürünlere kadar geniş bir beslenme yelpazesine sahip olmalı; yoğurt, ayran gibi süt ürünleri günlük menülerinde bulunmalı, vitamin ve mineraller açısından zengin gıdalara düzenli olarak yer verilmelidir. Sağlıklı beslenme bir lüks değil, hak. Ancak, kaç çocuğun bu tür sağlıklı gıdalara düzenli olarak ulaşabildiğine dair iç açıcı rakamlar veremiyoruz. Birleşmiş Milletler ’in hazırladığı raporda, 2030 yılına kadar 5 yaş altı bodur çocuk sayısının yüzde 40 oranında azalması, düşük doğum ağırlığının yüzde 30 oranında düşürülmesi gibi küresel hedeflerin hiçbirine ulaşamadığımızı görüyoruz. Bu, hedefe yönelik acil müdahalelere ihtiyaç duyduğumuzu açıkça ortaya koyuyor."
Salman, annenin yetersiz beslenmesinin çocuğun zihinsel gelişimiyle doğrudan etkili olduğunu da söylüyor. Ekonomik nedenlerle ek besine geçemeyen çocukların, yetersiz ve tek yönlü beslenme nedeniyle protein, mineral ve vitamin eksikliği yaşadığını anlatan Salman sözlerine şöyle devam ediyor:
"Bu durum, zihinsel gelişimleri üzerinde ciddi olumsuz etkiler yaratır. Okul çağında ise beslenme, öğrencilerin ders başarıları için kritik öneme sahiptir. Ancak yoksullaşma nedeniyle birçok çocuk okula aç gidiyor, kantinlerde 100-200 liralara varan tost, hamburger gibi çok da besleyici olmayan besinleri dahi alamamasına neden oluyor. Çocukların okullardan ayrılma sebepleri arasında sıklıkla çocuk işçiliğinin artması gösterilirken evde gıda olmamasından kaynaklı çocuklar ya çalışmak zorunda kalıyor ya da aç kalıyor."
Toplumsal eşitsizliğin giderek derinleşmesinin toplumsal iyilik halini yok ettiğini dile getiren Salman, “Eşitsizlik, toplumsal iyilik halini yok ediyor ve çatışmaları körüklüyor” diyor. Gıda güvencesizliğinin, strese, bedensel hastalıklara, çocukların mutsuzluğuna ve aile içi şiddete yol açtığını söyleyen Salman, şöyle devam ediyor:
"En temel ihtiyaçları karşılamanın lüks olduğu bir ülkede toplumsal iyileşme mümkün görünmüyor. Öncelikle bahsettiğimiz temel ve acilen çözüme ulaşması gereken sorunlardan başlanarak yeniden inşaya ihtiyaç olduğu gözüküyor. Belli başlı iyileştirmeler ile sorunu çözemeyecek kadar geç kalmış durumdayız. Bu nedenle artık çok daha büyük adımların atılması gerekiyor. Ailelerin alım gücünün artırılması, gıda desteğinin yaygınlaştırılması, okullarda ücretsiz öğün uygulamaları gibi adımların atılması gerekmektedir. Dünyanın birçok yerinde bu tür uygulamalar, çocukların beslenme durumunu iyileştirmekte önemli rol oynamıştır.
Yeterli beslenmeden sağlıklı seçeneklerin tercihine kadar birçok alanda iyileşmenin hızlıca sağlanması için en büyük adımlardan birinin çocukların beslenmesini güvence altına almak olduğunu görüyoruz. Akademik kaygının bu kadar yoğun olduğu bir toplumda akademik başarının gelmesi de zihnin çalışması için gerekli olan enerjinin ve besin öğelerinin gıdalarla sağlanacağını biliyoruz. Tüm bu nedenler göz önünde bulundurulsa eğitmek, bilinçlendirmek yerine daha pratik ve kamusal adımların atılması için çaba harcanmalı. Tüm bu kurucu müdahalelerin bizlerin yani toplumun örgütlenmesi ve karşı duruş sergilemesi ile mümkün olacağını kabul etmeliyiz. Bir kurtarıcı, iyi yönde değiştiren olmayacak ve üretimi gerçekleştirecek olan o kişiler bizleriz. Bizler katılmak ve omuz vermek zorundayız."
TTB Halk Sağlığı Kolu Komisyonundan Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Mehmet Zencir, de yaşanan ekonomik krizin, pandemi, deprem gibi büyük travmatik olayların beslenmeyi çok daha fazla bozduğunu anlatıyor.
Bu tür krizlerin yol açtığı sağlık sorunlarının ilk görüneninin 5 yaş altı çocuklardaki yetersiz beslenme sonucu zayıflık ve bodurluk olduğunu söyleyen Zencir, verilen istatistiki bilginin sadece çocukların sağlığının değil tüm toplumun sağlığının göstergesi olduğunu, bu konuda paylaşılmayan verilerin gerçeklerin gizlenmesine ve müdahale edilememesine de yol açacağı için kabul edilemeyeceğinin altını çiziyor.
Zencir artan zamların aile bütçelerine etkisi ve bu durumun yetersiz beslenme ile sonuçlanmasına ilişkin ise şöyle konuşuyor:
"Beslenmenin yetersizliğini sadece gıda fiyatlarının artışı ile değerlendirmek çok yeterli olmuyor. Zamlara baktığımızda aldığımız gıdadan konut kirasına kadar temel yaşam gereksinimlerinin her geçen gün artan fiyatları ile karşı karşıya kalıyoruz. Asgari ücretin düşüklüğü, ücretlilere yapılan artışların enflasyonun altında kalması ailelerin alım gücünü çok olumsuz etkiliyor. Eğitim, sağlık, ulaşım, iletişim gibi birçok kamu hizmetinin paralı hale getirilmesi ve özelleştirilmesi nedeniyle artan hane harcamaları aileler için ekonomik krizi daha da derinleştiriyor. Kısıtlanan aile bütçesi nedeniyle artık nitelikli gıda seçimi hayal bile edilemez hale gelmiştir. Aileler bile bile düşük nitelikli gıdalar almak zorunda kalıyor, bu durumun özellikle çocukların beslenmesini olumsuz etkilediğini söyleyebiliriz."
Prof. Dr. Mehmet Zencir’e son günlerde çokça konuşulan aileler ve çocuklara beslenme okuryazarlığı verilmesi hakkında ne düşündüğünü sorduğumuzda ise şöyle yanıtlıyor:
"Yeni dönemde sıklıkla duyduğumuz bir kelime okuryazarlık. Ekolojik okuryazarlık, sağlık okuryazarlığı, medya okuryazarlığı gibi başına birçok kelime ekleyerek sayısını çoğaltabileceğimiz bir kavram olmuş durumda. Ancak bu temel meseleyi görmeyen buna çözüm üretmek için gerekli sorumlulukları sadece bireye yükleyen bir sistematiği getiriyor.
Eğer sağlıklı olan ürünün ne olduğunu okuyup anlayabilirsen etiketlerin nasıl okunacağını bilirsen sağlıklı beslenebilirsin gibi bir algı oluşturuluyor. Birçok ebeveyn, çocukları için neyin sağlıklı neyin sağlıksız olduğunu adı gibi biliyor. Ancak alım gücünün olmayışı, gıda enflasyonunun çığ gibi artarak devam etmesi, alım gücünün her geçen gün yok olması gibi birçok sorun beslenme okuryazarlığının bilinmesini anlamsız kılabiliyor. Çocuklar özelinde yetersiz beslenme ve toplumsal boyutta gıda krizinde tüm sorumluluğu bireye yükleyen kamunun sorumluluğunu, yükümlülüğünü reddeden bu anlayış ile bir yere varılamaz. Ekonomik krizin çözüldüğü, toplumsal refahın sağlanabildiği bir toplumda evet eğitmek, bilinçlendirmek, okuryazar hale getirmek önemli ve kıymetli ancak şu an gerçek çözüm bu değil. Çözüme başlanacak nokta da bilinçlendirmek, eğitmek değil."
Özellikle artan ekonomik krizle birlikte çocuklar, yetersiz beslenme nedeniyle fiziksel ve zihinsel gelişim sorunları yaşıyor. Bu durum, eğitim başarısını ve genel sağlık durumunu olumsuz etkileyerek, çocukların geleceğini tehdit ediyor.
TÜİK verilerine göre, Türkiye’de yoksulluk oranı yüzde 20’nin üzerinde. Bu yaklaşık 17 milyon insanın yoksulluk sınırının altında yaşadığını gösteriyor. TÜİK’in 2022 verilerine göre de çocukların yüzde 17’si yetersiz beslenme riski altında.
Sağlık ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın verilerine göre, düşük gelirli ailelerin çocukları yüzde 20-25 yeterli ve dengeli gıda alımında sorun yaşıyor.
TEPAV raporuna göre, kişi başına medyan gelirin yüzde 60’ına göre hesaplanmış yoksul çocuk sayısı 2016’dan beri artış eğilimini sürdürerek 2022’de 9,59 milyon düzeyine ulaştı, 2017’den beri artış eğiliminde olan yoksul çocuk oranı ise 2022’de yüzde 42,4’e yükseldi.
UNICEF’in 2023 raporuna göre de dünya genelinde 5 yaş altı çocukların yüzde 45’i yetersiz beslenme riski altında, bu durumun en büyük nedenlerinden biri yoksulluk ve gıda güvenirliği sorunları.
Son yıllarda yaşanan ekonomik kriz ve gıda fiyatlarındaki artış, çocuk işçiliğini de artırmakta. Türkiye ‘de 2022 verilerine göre çocuk işçiliği oranı yüzde 4 civarındayken, bu oran bazı bölgelerde ve yoksul ailelerde daha yüksek seviyelere çıkabilmekte.