ANASAYFA arrow right Güncel

8 Mart Kadınlar Günü

8 Mart Kadınlar Günü
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 04.16
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 04.16
Kadın hakları ve cinsiyet eşitliğini sağlamak için;
Kadın hakları ve cinsiyet eşitliğini sağlamak için;
AB katılım sürecinde önce Medeni kanununda kadınerkek eşitliği konusunda yeni düzenlemeler getirmiştir, Yeni Türk Medeni kanunu, evlilikiçinde eşlere eşit haklar getirmiştir.
Anayasa da,3 Ekim 2001 ve 7 Mayıs 2004 tarihinde yapılan değişikliklerle,”Aile kurumununeşler arasında eşitliğe dayanması” kadın erkek arasındaki eşitliğini güçlendirmiştir.
Kadınlara karşı her tür ayrımcılığın önlenmesi sözleşmelerine ilişkin, Avrupa birliği protokolü onaylanmış, cinsiyet eşitliğiningüçlendirilmesi sağlanmıştır.
2003 yılında TCK da yapılan değişiklikle Töre cinayetleri olarak bilinen durumlarda işlenen suçlardaki indirim yapılmasını içeren madde yürürlükten kaldırılmıştır.
13 Temmuz 2007 tarihinde 4320sayılı ailenin korunmasına dair kanunda değişiklik yapılarak, aile ve aile bireylerine karşı şiddet uygulayan kişilerin tanımları genişletilmiş ve bu kişilere yönelik olarak alınması gerekli tedbirler arttırılmıştır.
13 Temmuz 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5393 Belediye Kanununda değişiklik yapılarak, kadınsığınma eviaçılması sağlanmıştır.
2010 yılında yapılan anayasa değişikleri uyarınca, Anayasanın Kanun önünde eşitlik başlıklı l0.maddesinde yapılan düzenleme ile kadınlar çocuklar yaşlılar ve engelliler gibi sosyal bakımdan korunması gereken kişilere yönelik pozitif ayrımcılığa anayasal dayanak sağlanmıştır.
Yine,2011 yılının Haziran ayında AileninKorunması ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasıyla, engelliler,çocuklar, aileler, yoksullar ve kadınlara yönelik politikageliştiren ve hizmet sunan birimlerin bir araya toplandığı bir yapı oluşturulmuştur.
6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına karşı şiddetin önlenmesi ne dair kanun la kadına karşı yönelik fiziksel psikolojik, cinsel ve ekonomik şiddet dâhil olmaküzere, şiddetmağdurları, ya da şiddeti uğrama riski olanlara, polis mülki idare amirleri ve aile mahkemeleri tarafından destek ve koruma hizmeti sunulması imkânı tanınmıştır.
Yapılan bu yeni yasalar ve yasalardaki değişiklikleri ve yeni düzenlemelerin, kadına karşı işlenen suçlarda bir azalmaya neden olması gerekirken, kadına karşı ne şiddet ne taciz, ne eziyet ve işkence ne de kadına karşı olan cinayetler gün be gün artmıştır. Öylesineki, kadına karşı işlenen suçlar tahammül sınırlarınıaşmış ve çekilmez bir hale dönüşmüştür.
Kadın haklarını koruyan bu olumlu yasa ve düzenlemelere rağmen, fiiliyatta, pozitif yönde bir gelişme sağlanamamıştır. Demek ki bir yerde yanlış yapıyoruz. Bu yanlışlar nedir diye kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
Öncelikle genelde bir değerlendirme yaptığımızda, toplumdaşiddet eğilimi, ayrıştırma farklılıklara karşısevgi saygı, demokrasinin öngördüğü insani değerleri, ifadeözgürlüğünü, inançözgürlüğünü, eşitlik anlayışını ve hoşgörüyü içimize sindiremediğimiz ortaya çıkmaktadır. Bu böyle devam etmemelidir.
Peki,ne yapmalıyız?
Çıkarılan yeni yasalar,yasalardaki değişiklik ve yeni düzenlemeler,kadınlara karşı yapılanşiddet, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerinin önlenmesi için bir çözüm olmamıştır.Bu durum böyle devam etmemelidir..Bu soruna mutlaka bir çözüm yolu bulunmalıdır.
Bu sorununtemelinde, sosyal ve ekonomik nedenler bulunmaktadır. İşsizlik yoksulluk,gelir dağılımındaki adaletsizlik ve eğitimsizlik en önemli nedenlerdir.Her şeyden öncede insanları ve toplumu yeterince eğitemediğimiz yatmaktadır. .Kadınlara karşı yönelen şiddetintacizin, tecavüzün önlenmesi için bir eğitim politikası belirlememiz lazım. Öncelikle aile içi bir eğitim gereklidir. Bu suçları işleyen erkekler olduğuna göre, erkeklerin eğitimi öncelik taşımalıdır. Kadın eğitimi de göz ardı edilmemelidir. Kadınıneğitimi, sağlıklı bir nesil yetiştirmesine önemli bir katkı sağlar. Sonuçta, bu erkeklerin yetişmesinde ve eğitiminde kadının da kusur ve ihmali olduğu unutulmamalıdır. Bütün bunlarla birlikte psikolojik tedavi ve rehabilitasyon merkezleri kurmak suretiyle, bu tür suçların işlenme nedenlerinin araştırılarak ortaya çıkarılması ve gerekli önlemlerin alınması gerekir.
Anadolu tasavvuf anlayışında, sevgi, saygı, eşitlik, hoşgörü ve özellikle insan haklarına saygıyı kadına çok önem veren hümanistanlayış egemendir. Buanlayışı içselleştiren toplumlarda kadına karşı büyük bir sevgi, saygı ve hoşgörü vardır. Hatta şöyle diyebiliriz. Demokraside ve insan haklarında iddia sahibi olan Avrupa ülkeleri bile, sevgide, saygıda ve hümanist anlayışta, hala bir Yunus Emre, bir Mevlana, bir Hacı Bektaşi Veli’ anlayışını yakalayabilmiş değiller. Neden hala okullarda, buvelilerin ve düşünce insanlarının öğretisini, anlayışını ve felsefesini, insanlarımıza vermiyoruz.Bunu anlamış değiliz.
Çoğu zaman dini eğitim ve dini terbiyeden söz ediyoruz.Yüce Peygamberimiz,Hazreti Muhammed; şu iki sözünde ,”Ben size güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim” diğer yandan “Cennet, anaların ayakları altındadır.” Diyor. .Bu anlamda, kadına karşı olan bu olumsuzlukların, dini eğitim ve dini terbiye ile örtüştüğünü söylemek de mümkün değildir. Demekki, Yüksekahlak, terbiye ve fazilet içeren dinimizin gerektirdiği dini eğitim ve dini terbiyeyi de insanlarımıza vermemişiz.
Kadın toplumun çok önemli bir öğesidir. Kadına sosyal hayatta gerekli olan değeri vermeyen toplumlar,insan haklarında, insani ve etik değerlerde, güzel sanatlarda, kültürde, ekonomide, siyasette ve demokraside hep geri kalmışlardır. Geri kalmayada devam edeceklerdir.
Kadının değerini ve önemini anlamakiçin onu iyi tanımalıyız. Kadınla toprak birbirine benzer. Toprağa bir tohum atarsın. O tohum toprağın içinde çimlenir.Topraktan besinini aldıktan sonra yeryüzüne çıkar. Yeryüzüne çıktıktan sonra suya ve güneşe yönelerek su ve ışık arar. Doğa yasası gereği, bitkisusuz, ışıksız ve havasız yaşayamaz. Bir kadın olan anne de, toprak anaya benzer. Ana rahmine düşen bir bebek, anne karnında dokuz ay kalır. Yüce Allah’tansonra, bebeğe can veren annedir. Anne, dokuz ay bebeğini karnında taşırken büyük eziyet ve sıkıntılara maruz kalır.Besinini anneden alır. Anne, annelik özveri ve duygusuyla, bu sıkıntı ve eziyete zevklekatlanır. Bebek doğduktan sonra, annenin kavuştuğu huzur ve mutluluğun tarifi sonsuzdur.
Anne ile çocuk arasındaki duygusal bağın bir başka nedeni de,annenin çocuğunu dokuz ay karnında taşımasından dolayı biyolojiktir.Topraktan yetişen bir bitki,yeryüzüne çıktıktan sonra nasıl su, ışık ve hava ararsa, çocuk da,hava gibi, su gibi ışık gibi her şeyi hep anne de arardurur. Anne ile çocuk arasındaki duygusal bağ ve annenin çocuğu dokuz ay karnında taşıması nedeniyle var olan biyolojik bağdan dolayı, annenin çocuğuna karşı sevgisi ve saygısı kayıtsız şartsızdır. Çocuk hata da yanlıştayapsa, anne, çocuğunun hatalı ve yanlışını büyük bir hoşgörü ile karşılar ve çocuğun yanlışından ve hatasından bir doğru arar, bulur. Annelik işte böyle bir şeydir.
Dünyada,hiçbir canlı varlık bir bebek kadar sevecen ve güzel değildir.İşte bu güzel canlıya hayat veren, yüce Allahtan sonra annedir.Dünya da bu emsali görülmemiş sevgiyi ve güzelliği yaşatan anneye,hakkı olan değeri neden veremeyişimizi akıl, mantık ve insanlıkla izah etmek mümkün olmasa gerek.Kadını anlayabilsek ve tanıyabilsek,onun her şeyin en güzeline layık olduğunu, kabul ederiz. Anne, çocuğuna karşı büyük bir sorumluluk duygusuyla bağlıdır. Anne yemez yedirir, içmez içirir, giymezgiydirir, Annebu özveriyi isteyerek veseverek yapar. Çocuğunun varlığı ona yaşama sevinci verir. Ve anne çocuğuyla kendini güvende hisseder. Bu anlamda annelik muhteşem ve kutsal bir duygudur. Anneler dünyanın en vefalı, özverili vecefalı varlıklarıdır.Her şeyin en güzeli onların olsun dileğimdir.Annelere sonsuz sevgi ve saygılarımla…
Av. Aziz Canatar


Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *