ANASAYFA arrow right Güncel

Af Örgütü: AB kapılarını kapattı, mülteciler savaş bölgelerine geri gönderiliyor

Af Örgütü: AB kapılarını kapattı, mülteciler savaş bölgelerine geri gönderiliyor
YAYINLAMA: 16 Nisan 2020 / 04.43
GÜNCELLEME: 16 Nisan 2020 / 04.43
Uluslararası Af Örgütü raporuna göre, dünyada 21,3 milyon mülteci var, en çok mülteci barından ülkeler Ürdün, Türkiye ve Pakistan.

Uluslararası Af Örgütü raporuna göre, dünyada 21,3 milyon mülteci var, en çok mülteci barından ülkeler Ürdün, Türkiye ve Pakistan. AB ülkeleri ve Avustralya mültecileri kabul etmemek için hak ihlallerine başvuruyor.
Uluslararası Af Örgütü, “Küresel Mülteci Kriziyle Baş Etmek: Görmezden Gelmek Yerine Sorumluluğu Paylaşmak” başlıklı raporunu yayınladı. Rapora göre dünyada 21,3 milyon mülteci var, en çok mülteci barından ülkeler Ürdün ve Türkiye.

Af Örgütü, dünyadaki mülteciler içinden 1,2 milyonunun “acil olarak yeniden yerleştirilmeye ihtiyaç duyduğunu” belirtti.
Toplam mülteci nüfusunun yüzde 86'sı, düşük ve orta gelirli ülkelerde barınıyor.
İlk üç ülke: Ürdün, Türkiye, Pakistan Rapora göre Ürdün, 2,7 milyondan fazla mülteci ile dünya genelinde en çok mülteci barından ülke. Ürdün'ü 2,5 milyondan fazla mülteci ağırlayan Türkiye takip ederken, üçüncü sırada 1,6 milyondan fazla mülteci ile Pakistan geliyor.

İlk 10'da yer alan ülkeler ise sırayla şöyle: Lübnan, İran, Etiyopya, Kenya, Uganda, Kongo ve Çad.
Suriyeli mültecilerin kabulünde tezat Raporda “ülkelerin mülteci barındırma kapasitelerinin değerlendirilmesinde refah, nüfus ve işsizlik oranları gibi ölçütlere dayalı bir sistemin hangi ülkelerin paylarına düşen sorumluluğu yerine getirmediğini ortaya koyduğu” belirtildi.

Rapor ayrıca, komşu ülkeler ve benzer nüfusa sahip diğer ülkeler tarafından kabul edilen Suriyeli mültecilerin sayıları arasındaki çarpıcı tezata da dikkat çekildi.Örneğin İngiltere 2011 yılından beri 8 binden az Suriyeliyi kabul etti.
Nüfusu İngiltere nüfusunun neredeyse 10 katından daha az olan ve gayri safi yurt içi hasılası da İngiltere’nin yüzde 1.2’sine tekabül eden Ürdün ise 655 binden fazla Suriyeli mülteciyi barındırıyor.
4,6 milyonluk nüfusu ve Lübnan’dan yedi kat büyük yüzölçümü ve beş kat büyük ekonomisi olan İrlanda da şimdiye dek yalnızca 758 Suriyeli mülteciyi kabul etti.

Mülteciler çatışma bölgelerine geri gönderiliyor
Af Örgütü, mültecilerin çatışma bölgelerine ve insan hakları ihlallerinin yaşandığı yerlere geri gönderildiğinin altını çizdi.

Pakistan ve İran’da bulunan ve sayıları giderek artan mülteciler, şiddetli çatışmaların yaşandığı Afganistan’dan kaçıyor. Pakistan’daki Afganistanlı mülteciler yetkili makamların artan tacizlerine maruz kalıyor.
Rapora göre, Pakistanlı yetkililer hâlihazırda 10 binden fazla mülteciyi Afganistan’a zorla geri gönderdi.
Kenya’daki Dadaab kampında bulunan mültecilere de Somali’ye geri dönmeleri için baskı yapılıyor. Kenya hükümeti, 20 binden fazla Somalili mülteci Dadaab kampından Somali’ye geri gönderildi.
Suriye’den kaçan 75 binden fazla mülteci hâlihazırda Suriye’nin Ürdün’le olan sınırında Berm olarak bilinen dar çöl şeridinde sıkışıp kalmış durumda. Hastalık, fiziksel ve cinsel istismar Uluslararası Af Örgütü raporuna göre, Güney Asya’da, Myanmar’dan gelen Rohingyalı mülteci ve sığınmacılar sürekli bir tutuklanma, alıkonulma, kötü muamele ve bazı durumlarda da geri gönderilme korkusu içinde yaşıyor.

Malezya’daki alıkonulma merkezlerinde Rohingyalı ve diğer ülkelerden mülteci ve sığınmacılar, aşırı kalabalık da dâhil olmak üzere bir dizi kötü koşula katlanmak zorunda bırakılıyor. Ayrıca hastalık, fiziksel ve cinsel istismar ve hatta yeterli tıbbi bakımın olmamasından ötürü ölümle karşı karşıya.

Raporda AB ve Avustralya'ya suçlama
Rapor, bazı Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ve Avustralya, insanları dışarıda tutmak için “sistemli bir şekilde insan hakları ihlallerini ve istismarlarını bir politika aracı olarak kullanmakla” itham edildi.
Af Örgütü, Temmuz 2016’da Avustralya’nın açıklarında Nauru Adası’ndaki alıkonulma merkezinde 1200 kadın, erkek ve çocuğun ağır istismar ve insanlık dışı muameleye maruz bırakıldıklarını ve ihmale terkedildiklerini ortaya çıkarmıştı. (AS)

Bölge veya ekoya
ECRI: Türkiye’de nefret söylemi artıyor
Avrupa Konseyi Irkçılığa Ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, Türkiye raporunda, nefret söyleminin arttığını, yetkililerce de nefret söyleminin giderek daha çok kullanıldığını ifade etti.
Avrupa Konseyi Irkçılığa Ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI) Türkiye Raporu bugün yayınlandı.

ECRI’nin Türkiye hakkındaki dördüncü raporu 10 Aralık 2010’da yayınlanmıştı. Bugün yayınlanan beşinci izleme dönemi raporunda Suriye sınırının mültecilere açılması ve mültecilerin kamu hizmetlerinden yararlandırılması takdir edildi.
Son altı yılda kaydedilen ilerlemelerin sıralandığı raporda, bazı sorunların da endişe kaynağı oluşturmaya devam ettiği belirtildi.

Bu sorunlar raporda şu ifadelerle yer aldı:
* Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12 No.lu Protokolü Türkiye tarafından henüz kabul edilmiş değil ve etnik köken, renk, dil, vatandaşlık, cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğine dair nedenler bazı ceza hukuku maddelerinde yer almıyor.

Nefret söylemi
* Nefret suçunun tanımı son derece dar bir biçimde yapılmış olup, homo/transfobik suç nedenlerinin ağırlaştırıcı bir unsur oluşturduğu konusunda da Türk Ceza Kanununda açık bir hüküm yok.
* Yeni İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu için son derece hayati bir ve gerekli bir özellik olan kurum bağımsızlığı sağlanamadı. Yasanın bazı temel unsurları da ECRI tavsiyeleriyle uyuşmuyor. Ombudsman kurumunun bağımsızlığı konusunda da endişeler devam ediyor.
* Nefret söylemi artıyor ve devletin üst düzey temsilcileri dahil olmak üzere yetkililerce nefret söyleminin giderek daha çok kullanılması büyük bir endişe kaynağı.
* Bu tür söylemlere karşı güçlü bir resmi tepki gösterilmiyor ve çoğu nefret söylemi cezasız kalıyor. Hatta nefret söylemi mevzuatının hassas konumdaki grupları susturmak için kullanıldığı sonucuna varılmasına yol açan nedenler bile mevcut.
Medyada nefret söylemi
* Çeşitli medya organları etik standartlara uymuyor ve nefret söylemini yaygınlaştırıyor.
* Medyada tekrarlanan bu tür nefret söyleminin negatif etkileri toplumsal birlik beraberliğe zarar verir.
Homofobik ve transfobik şiddet
* Sivil toplum kuruluşlarının raporlarında ırkçı ve homofobik/transfobik şiddetle ilgili yüksek sayıda nefret suçuna işaret ediliyor.
* Son yıllarda pek çok LGBTİ birey ve özellikle de transgender birey ve aynı zamanda diğer azınlık gruplarına mensup bireyler öldürüldü.
* LGBTİ bireylerin pek çoğu polisten şiddet görmüş ve polis tarafından cinsel istismara hedef olmuşlardır.
* Polis aynı zamanda 2015 LGBT yürüyüşünü şiddet kullanarak dağıttı.
* Çok az sayıda LGBTİ, yetkililere, kendilerine yönelik nefret suçlarını bildirdi.
Roman ve Kürtlere yönelik şiddet
* Romanlara ve Kürtlere karşı saldırılar meydana geldi.
* Hakların Demokratik Partisine (HDP) karşı çeşitli saldırılar gerçekleştirilmiş ve PKK’ye karşı güvenlik operasyonlarının yeniden başlaması yeni bir şiddet dalgasına yol açtı.
* Dini azınlık grupları yapısal ayrımcılığa maruz kalıyor ve pek çok Roman ve Kürt, kamu hizmetlerine erişimde sorunlarla karşılaşıyor.
* Kürtlerin yaşadığı bölgeler hala en yüksek yoksulluk oranlarının olduğu bölgeler olup yerinden edilme ve yerinden edildikleri bölgelere dönüşle ilgili bir eylem planı henüz tamamlanmadı.
* 2015’te operasyonların yeniden başlamasıyla durum çok ani bir şekilde bozuldu ve pek çok Kürt hak ve özgürlüklerinin ciddi bir şekilde kısıtlanmasıyla karşı karşıya.
Cezasızlık
* Pek çok nefret suçu iddiasıyla ilgili olarak yeterli soruşturma yapıldığına ve gerekli cezaların verildiğine dair bilgi bulunmayıp, kolluk kuvvetlerine karşı alınan disiplin tedbirleri ve kararları sınırlı sayıda.
* Azınlık grupları, gazetecilerin tutuklanması da dahil olmak üzere, ifade özgürlüğüne getirilen kısıtlamaların devam etmesinden etkileniyor.
"Yetkililer nefret söylemini terk etmeli"
ECRI bu sorunlarla ilgili de şu tavsiyelerde bulundu:
“Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 12 No.lu Protokolünü kabul etmeli ve ceza kanununu ECRI’nin 7 No.lu Genel Politika Tavsiyesiyle uyumlu hale getirmeli.
“Yetkililer süratle kapsamlı ayrımcılık karşıtı mevzuatı yürürlüğe sokmalı ve İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumunun tamamen bağımsız olmasını sağlamalı.
“Tüm kademelerdeki yetkililer ve siyasi liderler nefret söylemlerini terk etmeli ve bu tür söylemlerin kullanımını yasaklayan davranış kurallarını benimsemeli.
“Kolluk kuvvetleri hizmet kurumları personeline verdiği eğitimi yoğunlaştırmalı ve nefret suçlarının bildirilmesi, soruşturulması ve cezalandırılmasında iyileştirme sağlamak üzere hassas konumdaki gruplarla yuvarlak masa toplantıları düzenlemeli.
“Tüm hassas konumdaki grupları korumak üzere nefret söylemi mevzuatı kullanılmalı ve medyanın kendi kendini düzenlemesine yönelik uygulamalar güçlendirilmeli.
“Yetkililer tüm nefret kökenli hadiseleri kayıt altına almaya yönelik bir sistem oluşturmalı ve şiddet içeren nefret suçlarını kapsamlı bir biçimde soruşturmalı.
“Kolluk kuvvetleriyle ilgili disiplin ve yargı soruşturmalarıyla ilgili istatistikler yayınlanmalı ve yetkililer PKK’ye karşı sürdürülen operasyonlarda sivillerin öldürülmemesini veya yaralanmamasını sağlamalı.
“Yetkililer entegrasyonla ilgili bir stratejiyi ve eylem planlarını süratle tamamlamalı, bir dizi entegrasyon göstergesi oluşturmalı ve özellikle de mülteci çocukların okula devamıyla ilgili olarak, stratejinin uygulanması için mümkün olan tüm kaynakları seferber etmelidir.
“Roman stratejisi uygulanmalı ve Kürt barış projesi yeniden canlandırılmalı.
“Yetkililer azınlık dil gruplarından bütün çocukların öğretim diliyle ilgili yeterli yetkinliği kazanmalarını sağlamalı ve dini azınlık gruplarıyla ilgili yapısal ayrımcılık sona erdirilmeli.”
“LGBT bireylerin eşit muameleye tabi tutulma hakkını gerçekleştirmek için bir eylem planı oluşturup uygulamalı.”


Yorumlar
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *