Biricik hocam,
Sevgili talebiniz sizden mektup bekleyip duruyor… Ama durumunuzu, hele bugünlerde Kıbrıs meselesinin kesif hale geldiği günlerdeki halinizi de kestirebiliyorum.
Zamanınız müsait olunca, mektuplarınızı mutlaka bekliyorum, hocam. Çünkü onlara ihtiyacım var, hem de çok.
Tarsus Amerikan Koleji, duyduğuma göre, gene gazetelere sahne olmuş. Bilmem kaç öğrencisi toptan tart almış. Bütün idarecileri tebrik etmek lazım.
Hocam, işin tam aslını, derinini bilmiyorum ama bu mesele, bu hale getirilmeden, gazetelere aksettirilmeden, tatlılıkla halledilebilirdi.
Bana gelince hocam, işte sallanıp, yuvarlanıp gidiyoruz. Derslerim çok çok çok ağır. Bütün zamanım çalışmakla geçiyor.
On, on beş gün evveline kadar 11 bin kişilik kolejimin basketbol kaptanıydım, fakat sakatlandıktan sonra, derslerin de hatırı için, şimdilik basketbolu bıraktım, kendimi bütün bütün derslerime verdim.
Geçenlerde bizim Coşar Çopuroğlu’ndan bir mektup aldım.
“… şimdi köşeye, sütunun arkasına çekildim, sana mektup yazıyorum. Öğretmen beni görmüyor. Zaten sınıf 60 kişilik, çok kalabalık. Burası aynen lise gibi. 11 dersimiz var” diyordu. Bunu okuyunca, kendi durumumun ne kadar iyi olduğunu bir kere daha anladım. Artık vaktimin boş şeylerle geçmesini, derslerde zilin çalmasını beklemekle geçmesini istemiyorum. Lise artık çok geride kaldı. Fakat görüyorum ki arkadaşlarımın bazıları hala eski tas, eski hamam…
Üniversite, hayalimdeki gibi değil. Bütün aradıklarımı bulduğumu söyleyemem. Yalnız şu var ki Aykut Tuzcu yerini buldu. Geçen hafta Türkiye’nin en büyük matbaası Ajans-Türk’ten teklif mektubu aldım. Bana, “… size Ajans-Türk ailesine katılmanızı ve başrolü almanızı teklif ediyoruz” diyorlardı. Ayrıca, burs ve okuldan mezun olunca bir mühendisin alabileceğinin 2 misli maaş teklif ediyorlardı. Daha okul sıralarında iken Türkiye'nin en büyük matbaasından teklif alıyorum… ne büyük şans benim için… demek Türkiye'de mühendislikten başka geçerli meslek de varmış. Keşke mümkün olsa da bu senenin son sınıflarına bütün bunları anlatabilsem. Herhalde hep, -moda gereğince- mühendis olmak istiyorlar.
Hocam, basketçiliğimiz sayesinde burada büyük bir müessesede mankenlik yapıyor, elbise takdim ediyordum haftada 5 paund kazanıyordum. Fakat şimdi bunu da bırakmak zorunda kaldım. Ah şu dersler…
Muhabirliğe devam ediyorum. Bir de bazı akşamlar “konuşma terapisi” kurslarına gidiyorum. Okurken, konuşurken zorluk çekenler için fevkalade faydalı kurslar. Bizi hep, büyük toplulukların 500-600 kişinin önüne çıkararak konuşmamızı sağlıyorlar. Ayrıca, terapi metot ile düzgün konuşmamıza yardım ediyorlar. Okul çok pahalı, fakat fevkalade… ben çok faydalandım. Yukarıda son imtihanlarını da tamamlayıp, okulla alakalı kesileceğim.
Bilmem sizi, biricik hocamı, çok özlediğimi söylememe lüzum var mı?
Hasretle ellerinizden öperim. Haldun ve Haluk'un da gözlerinden öperim.
Aykut Tuzcu/28 Kasım 1967, Londra